Çevresinde küçüklüğünden beri sevilen hal ve hareket, davranışları ile örnek insan Aşık Şemi, daha çocukluk yaşlarında iken Ruhani ilişkileri fark edilmiştir. Kısa zamanda ünü Konya dışına taşdığı gibi Osmanlı Sarayına kadar da ulaşmıştır.
Saltanatın otuzuncu, İslam Halifeliğinin Doksan beşincisi, Sultanbirinci Abdülhamit Han’ın oğlu Şehzade ikinci Mahmut Han zaman diliminde Aşık Şemi yani 2008’li yılların ilk yarısında hem saraydan aldığı davetleri yerine getirmek ve hem de askerliğini İstanbul’da yapmakta olan çok sevdiği oğlunu ziyaret etmek üzere İstanbul’a gidişi sırasında, ilk defa tanıdığı Şehzade ikinci Mahmut Han ile olan refakat arkadaşlığı kısa zamanda kadim dostluğa dönüşür.
Bu arkadaşlık görülmedik bir şekilde dostluğa dönüşür. Şakalaşmalardan öte sık sık tebdili kıyafetlerle halk arasında dolaşmalar, olur olmaz yerlere sokulup halkın nabzını yoklamalar asla aptallığından değil yaradılıştan komedyen bir tavrın sergilenmiş olmasından dolayı halk arasında gıyabında kullanılan Deli Mahmud takma adı ile konuşulan 2 ‘nci Şehzade Mahmut han, Aşık Şemi’nin irticalen söylediği Şiirleri ile Saz eşleğinde okuduğu Türkü Gazel ve Koşma’ların hayran ve meftunudur.
Bu Saray içi ve dışı tarihe ışık tutan her türlü söz ve hareketler günümüze kadar Aşık Şemi’nin ağzından döküldüğü şekilde Konya mahfillerinde duyulmuş, dilden dile söylene söylene günümüze kadar ilave yapılmaksızın karakteri bozulmaksızın ulaşmıştır. Yıllar öncesi aldığım notları sakladığım arşivimden alıp şimdi sizlerle paylaşıyorum.
Bu günkü konumuz ikinci Mahmut Han hazretlerinin 32 yıl süren Padişahlığı zamanına ait yüzlerce inci danesinden biri dir.
PADİŞAH FERMANI TEMBELHANE
Kayıt dışı kalmış fakat Aşık Şemi kaynaklı anonim eserler meyanındadır. Buna rağmen bir yanlışlık ve doğruluk yönlerini inceleyip 1940’lı yıllarda zamanın ünlü araştırmacılarından olan Öğretmen ve yazar ve kitap müellifi Memduh Yuvuz Süslu , Gaffar Tutaysalgır, İhsan Hınçer, Selçuk Es ve babam Gazeteci Yazar Şair İbrahim Aczi Kendi den sorup öğrenoiğim ve o tarihlerde aldığım notlardan şimdi sizlerle paylaşmış olduğum PADİŞAH FERMANI TEMBELHANE hakkındaki gerçekler..
1800’lü yılların ilk yarısı. İstanbul’da yaşayan, evi barkı olmayan, fakir fukaralar ile Miskin tabir edilen insanların sayısı bu günkü gibi bir hayli çoğaldığı için hem sosyal çöküntüyü önlemek ve hem de bu hallere düşmüş kimsesizlere yardımcı olmak üzere Padişah bilgisi ve kontrolü dahilinde çareler aranmış ve bulunmuştur. Çare şu.
İstanbul’un münasip bir yerine tek katlı uzunca bir barınak yaptırılır. Bu tür insanlar bu barınaklara yerleştirilir. İbadet ve iaşeleri temin edilir, Şimdiki Suriyeli felaket zedelere yapılan uygulamalar gibi İlk yıllarda işler düşünüldüğü gibi tıkırında gider.Lakin aradan yıllar geçtikçe Tembel haneye sığınanların sayısı bir hayli arttığından yeni gelenlere yer bulunmadığı için ilave ranzalar yaptırılır.O da ihtiyacı karşılayamaz olduğu için ikinci üçüncü kat ilaveleri yapılır, her taraf talkım tıklım insanlarla dolup taşıdığı için son bir careyi belirlemek için Padişah huzurunda toplanılır, Teklifler sunulur. Netice de “Hakiki Tembellerin Belirlenmesi İçin” tembelhanenin bir gece bir ucundan yakılmasına karar verilir ve ateşlenir. Alevleri görür görmez yangını fark edenlerden bir çokları anında o anda binayı terk ederek kaçarlar. Fakat içlerinden kırk elli kadar tembel belki yangın durur yerimizden olmayalım diyenler gözlerini tavana dikip yanmayan direkleri sayar ve bize daha on direk kaldı, dokuz kaldı sekiz kaldı derken zaptiyalar içeri dalıp bu hakiki tembelleri alıp dışarıya çıkarır ve hazırlanmış olan bir yere yerleştirilip bakımlarına ihtimamla devam edilir.
Devam edecek