GÖNÜL PENCEREMDEN
ŞEYHÜL MUHARRİRİN
Aşık Şemi üstlendiği Konya İkdisap ağalığı (Belediye Başkanlığı) görevini yürütmektedir. Görevinden ve Konyalılardan gördüğü itibardan memnundur. Hizmet aşkı ile Konya Kültürüne uyumlu hal ve hareketi ile küçükleri severek büyüklerle saygılı davranışları ile Şehir içi, çarşı Pazar işlerini takip etmekte ve yürütmektedir.
Aşık Şemi zamanında Konya’da kurulmaya başlayan ilk semt pazarı Aziziye Cami’inin kıblesindeki Şadırvan ile Sultan Selim Camii arasındaki o zamanki boş arazi üzerinde Şadırvana yakın bir yerde, önceleri haftada bir gün sonraları beğenildiği ve alış verişi hızlandırdığı için her gün kurulmaktadır.
Eski Kadınlar pazarı yeni adı ile Nene Hatun olan Pazaryeri o tarihlerde cenaze gömülen “mezarlık” halindedir. Aşık Şemi den çok sonraki tarihlerde görülen lüzum üzerine bozulmuş, Pazar yeri haline getirilmiş pazarın içi ve dışı sıralı dükkanlarla çevrilip belediyeye gelir kaynağı olmuştur.
Çarşının kuzey giriş kapısı önündeki boşluk üzerine de inşa edilen bir site ile altlı üstlü iş yerleri konumlandırılmış, binanın dış mimari görünüşü kayığa benzediği için çarşının adı “Kayıklı Kahve” olarak isimlendirilmiştir. Binanın üst kısmı tamamen gündüzleri Kahvehane olarak, geceleri de müzikal toplantılar için kullanıla gelmiştir.
Kahve hanede geceleri yapılan müzikal toplantılarda Bayan okuyucular da program yapmaya başladıklarından kahvenin adı “Kızlı Kahve” olarak ün yapmıştır. Bundan elli sene kadar önce bu bina yıktırılmış olup halen boşalan arsa sağa sola giden yolların kavşak noktası halinde kullanılmaktadır.
Burada esas konumuz üzerine tekrar dönmek üzere bir nokta koyup Rahmetli Hacı Veyis zade hocamızla ilgili bir ölümsüz anımız var sizlerle paylaşmak istiyorum. Medarı iftiharımız Hocaefendi biraz önce sözünü ettiğimiz Kadınlar Pazarı’nın doğusundan geçen sokak üzerindeki Piri Mehmet Paşa Camii’nin imamı azamıdır. Vakit aralarında namaz sonrası esnaf ziyaretleri yapar. Fakat Kadınlar Pazarının içine girip de hiçbir esnafın ziyaretini yapmaz. Hatta pazarın sokak üzerindeki dış cephesindeki ileriye doğru giden yaya kaldırımından bile geçmez, hatta hayır toplarken bile yolun kıyısında bekler yanındaki yardımcılarını dükkanlara gönderir ne verirlerse kabul eder.
Şimdi gelelim Hocaefendi o çarşının içine acaba neden hiç girmemiştir.
Kalemim kıpırdamıyor, yazmaya zorlanıyorum. Mecalim kalmadı.
Orada o Pazar içinde Hoca efendinin Ceddi Evveli yatıyor. Nice Sübyan, Evliya, Enbiya, Seyyit, Sehabi’nin belki de çürümeyen cesetleri yatıyor. Günümüzde dahi kendini bilen Ceddine saygısı olan esnaf çarşı içindeki tuvaleti kullanmaz yüz metre ilerdeki tuvaletlere gider. Bozulan mezarlık Selçuklu saltanatının o topraklara sahip olduğu tarih ile yaşıttır. Dönelim esas konumuza.
Günlük işleri geç vakte kadar süren Aşık Şemi öğle vaktini unuttuğu için ikindi ezanlarının okunduğu sırada karnı iyice acıkmıştır. Evine kadar da gitmeye üşendiği için Mevlevi Dergahındaki Aşevi’ne gider. Fakat aşçıbaşı, Şemi’yi tanıdığı halde yemek vermez. Yemek vermediği gibi elindeki kepçeyi kaldırır başına vurmak ister. Ve “Sende mi geldin buraya “diyerek azarlar. Bunun üzerine Şemi alır kağıt kalemi elin şu beyti yazar çakar cümle kapısına.
Ey deli gönlüm haddini bildin mi sen.
Mad olup da meydanlarda at sürdün mü sen.
Bir meniden hasıl olan Hünkara minnet eyledin,
Kırk elli şaşına girdin de açlıktan öldün mü sen…
Bu yazıyı okuyan o günün valisi çok üzgündür. Hem Ahcıyı cezalandırmak ve hem de Şemi’yi önere etmek üzere bir at arabası yiyeceği Ahcı ile evine gönderir.
Fakat gururu galebe çalan Şemi kabul etmez geri çevirir.
Devam edecek.