İlim irfan dünyasının ana vatanı Konya’nın yetiştirdiği tasavvufi değerlerden Aşık Şemi’nin bin sekizyüzlü yıllara ait hatıratının yeni nesillere aktarımına devam ediyoruz. Osmanlı saltanatının renkli Padişahlarından Sultan ikinci Mahmud Han’a ait yaşanmış ve tevatür olmuş Kitaplara geçmiş, anonim eserlerinden Konya Mahfillerine Aşık Şemi tarafından taşınan “Karıştırınca Soğuyan Hoşaf” hikayesinin orijinalini sunuyoruz.
***
Sultan Mahmut Han Devlet adamlığı yanında çok zeki ve nüktedan mizaçlı bir adam. Gülmeyi güldürmeyi, yaşamayı, halk arasında dolaşmayı, sofralarına oturup hoş sohbetlerine katılmayı seven bir mizaç. Birgün bir Ramazan akşamı iki defa Şeyh-ül İslam makamına getirdiği Dürrizade Seyyit Abdullah efendinin Üsküdar Doğancılar semtinde yeni yaptırdığı konağa aniden baskın düzenler. Yanında önde gelen devlet adamlarından ve hatırı sayılır kimselerde var. Şaka şamatayı sever ya bu ziyareti haber vermeden gerçekleştirir. Konağa aniden yapılan bu baskından telaşelenen efendi hazretlerinin yanına gelen Kedhüda ellerini ovuşturarak bir panik havası içinde “Şimdi ne yapacağız?” diye sorar. Dürüzade efendi hazretleri hiç telaşelenmez. Hareme verilecek tabakların misafirlere verilmesini kendi yemek tabaklarının da Padişaha takdim edilmesini emreder. Yapılacak iş belli olmuştur, mükemmel bir sofra kurulur. Durumu çok beğenmiş olan Mahmud Han da Kedhüda’yı başarısından dolayı takdir eder. Yemeklerin ve tertibin mükemmel oluşunu söyler. Yalnız bir kusuru açıklamadan da edemez. O kusur da şu. Sofradaki billur kasedeki hoşafın çok ılık olması Kedhüda bu şikayet üzerine elleri göbeğinde bağlı başı hafifçe öne eğilmiş olarak cevap verir.
***
“Padişahım hoşaf biraz karıştırılınca özelliği gereğince soğuyacaktır” diyebilmiştir. Bunun üzerine işin püf noktasını kavramış olan Hünkar bulabildiği tek kusurun da kusur olmadığını
anlamıştır. Çünkü Cam kase zannettiği “Hoşaf Kabı” içi oyularak kase süsü verilmiş bir buz kütlesi dir.
***
İkinci Mahmud Han’nın 1820 yılında Hücre-i Saadete hediye ettiği şamdan ile birlikte gönderdiği Şiir Osmanlı sultanlarının Rasulallah’a olan hürmet ve muhabbetinin nişanesidir. Bu şiirin orijinal metni ve yazılarımız devam edecektir.