3 Kasım Engeliler Günü münasebeti ile ilgili olarak Türkiye çapında birçok programlar yapılır. Özürlü kardeşlerimiz ziyaretler edilir, sahte pozlar sahte gülümsemeler yapılarak resimler çekilir basın yayında bak yer alabilmek için. Ertesi gün aynı hamam aynı tas özürlü yine kendi dünyasında yalnız, yine en yakınları ile baş başa kalmıştır. Bizlerde bunlar hayatın gerçekleri diyerek kendimizi avuturuz. 21 yy. insanın düşünme tarzının engellilere bakış açısını hakkında eskiye nazaran biraz daha iyileşmenin olduğu inkâr edemeyiz. Konuya birde başka açıdan bakıp, insanlara yol gösterici olan kitabımızı Kuran-ı düşündüm. Fiziki özrü, bir özürlülük olarak görmeyen anlayışla kendime gelip rabbime şükrettim. Şu ayetler aklıma geldi "Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; artık dönemezler" der. Buradaki "sağır, dilsiz, kör" tabiî ki kulağı, dili ve gözü değil, gönül kulağı, dili ve gözü olduğunu tefekkür ettim. Tarih gözümün önünden geçti Mekke'nin ileri gelenlerine İslam'ı tebliğ eden Hz Peygambere (sav) gelip soru soran bir âmâ ile ilgili inen abese süresini düşündüm.: "Kendisine âmâ gelince, yüzünü astı ve başını çevirdi: Nereden biliyorsun; belki de o arınacaktı; veya öğüt verilecek ve verilen öğüt kendisine faydalı olacaktı?"
İş bu ayetlerin kendisi sebebiyle indiği "İbn Ümmi Mektum" Hz. Peygamber tarafından bir savaş sırasında Medine'ye vali olarak atanmasını. Bu tür izahları çoğaltabiliriz. Ancak, önce kendimizi önyargılarından kurtarmamız şart. Mesela; başta sıhhati ve tüm organlarımız olmak üzere, sahip olduğumuz hiçbir şeyi bir bedel ödeyerek sahip olmadık, aksine bu nimetler bize alemlerin rabbi tarafından bahşedildiğini bilmemiz gerekiyor. Öyle ya, kim ödedi gözünün, kulağının, elinin, ayağının, aklının ve ruhunun bedelini? Hiç kimse. Herkes sonsuzca açılmış ilahi bir kredi ile doğuyor. İsterse inkar etsin, gerçek değişmez. İnkâr eden nankörlüğünü tescillemiş olur. İnsan, Allah'tan alacaklı değil, O'na borçludur. Gerçek dindarlık, "Allah'a olan borçluluk Bilinci”dir. Allah insana sahip olduğu her şeyi armağan etmiştir. Armağan sahibi isterse armağan etmez, isterse kısmen eder. İnsanın, O'ndan alacağı varmış da tahsil edememiş havasına girmesi, haddini bilmezliktir. İnanç sistemimize göre ise dünya bir imtihan Salonu”dur. Sınanmak kaderimizdir. Birbirimizle sınanırız, kedimizle sınanırız. Bazen fazlamızla sınanırız, bazen noksanımızla.
Özürlünün kendisi özrüyle sınanır, yakınları onunla sınanır, biz onların tümüyle sınanırız. Asıl noksanlık, özürlülük, sakatlık, bu hakikati anlamaktan aciz olmaktır.