Hafta sonu Konya’da Konya İş Kadınları Derneği önemli bir organizasyona imza attı ve kutlanmayı hak etti. Toplantıda ben de vardım ve iki konuşma yaptım. Olan biteni size de aktarmak istedim ancak kendim yazmak yerine Göksel’den rica ettim. Sağ olsun kırmadı. Zor olsa da, geç olsa da yazdı. Olan bitenler, hissettikleri size de gelsin Göksel’in penceresinden:
“Konya iş Kadınları derneğinin düzenlediği “ İş yaşamında hoşgörü toplantısı “ vardı geçen hafta sonu – Sizin de orada olacağınızı duymuştum. Acaba buraya erkekler katılıyor mudur diye düşünerek araştırdım sordum – sonra içimden geçirdim “ e hoşgörü toplantısı” , hanımlar hoş görecektir herhalde bizleri diye. Sordum..katılabiliyormuşuz. sevindim
Toplantıyı benim için ilginç kılan şey aslında konuşmacılardı. İş yaşamından konuklar olduğu gibi yazarlar da vardı. Farklı kitapların, farklı yazarları. “ Her şey yağmurla başladı” ve “ Aşkın terapi” nin yazarı siz ve “aşk “ kitabının yazarı sayın Elif Şafak hanım. Aslında aşka dair söyleyecekleri olanların bir arada olacak olması heyecanlandırmıştı beni. Giriş konuşmaları bana göre o kadar çok uzamıştı ki ben orada olduğumu unutmuştum. Protokol konuşmaları vardı. Dalmışım. Aklım bir anda bundan 3 ya da 4 sene önce nedenini bilmediğim bir şekilde aldığım Mesnevi yi okumaya çalışırken ki zamana gitmişti. Sanırım dili yüzünden anlamdım diye düşünmüştüm o zaman– sonrasında bir başka çevirisini almıştım mesnevinin – daha kolay anlaşılır olduğunu duymuştum bir arkadaştan ikinci aldığımın… Anlamak istiyordum – Aslında belki beni anlamasını istiyordum. Bana bir şeyler söylemesini istiyordum, belki beni anladıktan sonra, rahatlatmasını, başımı okşamasını, gel ne zaman istersen konuşabiliriz demesini istiyordum sanırım.
İki sene önce Hz Mevlana nın 800.Doğum günü etkinlikleri için tüm kentte bir çok yere Hazretin sözleri asılmıştı. Her gün birini bir yerlerde okumak mümkün oluyordu. Bir sene boyunca her biri için ayrı ayrı , uzun uzun düşünme fırsatım olmuştu. Ama içlerinden bir ikisi vardı ki hiç aklımdan gitmiyordu. Birisi, "Aynı dili konuşanlar değil, Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir" idi.
İlk karşılaştığımızda bunu hissetmiştim sanırım biraz sizde. Gel konuşalım, arada, ne zaman istersen… “Ben seni anlayabilirim” – “çünkü benzer duygulara sahibiz” diyorsunuz gibi gelmişti… Aynı dili konuşuyorduk evet - fakat başka bir şey vardı bu sefer, benim duygularımı anlıyordunuz gibi hissediyordum.
Sonrasında geçen sene Mevlana kültür merkezindeki konuşmalarınızın da bir kısmında orada bulunmuştum ve sizleri dineleme fırsatı bulmuştum. Orada şu cümlelerle başlamıştınız konuşmanıza…
"Bizim medeniyetimiz Mesnevi medeniyetiydi" diyen düşünürlerimiz çıkmıştır. Bugün yorulmuş, yıpranmış, dağılmış ve verimsizleşmiş zihin ve ruhlar için "Kuran'ın Özü" denilen Mesnevi'den birtakım çözümler arıyoruz,….
O an öyle bir irkilmiştim ki – aradığım şeyi bana öneriyordunuz. Bana söylüyordunuz sanki…
Yorgundum evet – kendimi çok yıpranmış hissediyordum ve üşüyordum… Ama o gün bir ışık yanmıştı – sıcaklığını hissediyordum. Bu sanki çok soğuk geçen uzun bir zamandan sonra bir sabah güneşinin üzerinize ılık ışıklarının ilk vuruşu gibiydi. Sıcaklığın artacağını hissettiren bir merhaba…
Cumartesi günü sizi bir kez daha dinlerken birkaç senedir kafamı ve gönlümü meşgul eden soruların artık çoktan cevaplandığını hissettim…Artık üşümüyordum…Sıcacıktım…Ve çok yakından başka sıcaklıklarda hissediyordum…Mihengin ne olması gerektiğini - Olgunlaşmanın aslında aşk olduğunu – incinmemek olduğunu – ruhumuzun da bir aklı ve kalbi olduğunu ve ancak ruhumuzla seversek sevmenin durmayacağını ve unutulmayacağını ve o kadar yalın , o kadar net ve o kadar ruhunuzla anlatıyordunuz ki…. Ve her seferinde yeniliyordunuz bizden değil diye – Allah tan ve Hz Mevlana dan destek aldığınızı
Hz Mevlana nın 800.Doğum günü etkinliklerinde kentte asılı sözlerinden bir kaçını hep aklımda tuttuğumu söylemiştim. Onlardan ikincisi de “HZ. Mevlana nın Öldükten sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayın. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindendir” sözüydü . Artık çok iyi biliyorum ve inanıyorum ki, gönüller birbirine bağlanıyor. Sevgiyi her an yaşayan, onun düşmanlarından kendini korumaya çalışan ruhlar yavaş yavaş birbirine bağlanıyor ve ararlında artık başka bir iletişim başlıyor. Sizi ve ruhunuzu çok sevdim - Gönlünüzden Hz Allah ve Hz.Peygamberi ni , Hz. Mevlana yı ve Mesnevisini bizim gönüllerimize taşımayı seçmiştiniz yol olarak. Yolunuza çıkmıştık bizde – o kadar güzel “ gel hadi katıl sen de bu yola” diyordunuz ki –o kadar yumuşak ve o kadar içten ki insan koşarak geliyordu… Bizi sevgi yoluna Hz. Mevlana ya , onun ruhuna bağladığınız ve bunun için tüm gönlünüzü ve ruhunuzu bir köprü yaptığınız için size çok teşekkür borçluyuz. Ve o günkü konuşmadan sonra başka ruhlarıyla sevmek isteyenlerin de bizlere bağlandığını hissettim. Hz Mevlana dan bizler için seçtiğiniz son cümleleriniz hiç aklımdan gitmiyor. Sanırım da hiç gitmeyecek. Allahtan dileğim orada hep kalması
Şu neyin sesi âteştir; hava değildir.
Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun. (1-9)
Şükür ki bugün o ateşin tüm hücrelerime yayılmaya başladığını hissediyorum, bu ateşi bizimle tanıştırdığınız, paylaştığınız ve yok olmaya yüz tutmuş bu kişiyi ısıttığınız için çok teşekkür ederim. Önce Allah ın nasibiyle sizi tanıdık sonrasında gerçek aşkla tanıştık. Her şey vererek artarmış..Allah sevginizi, aşkınızı , çabanızı, ateşinizi arttırsın…
Anladım ki; istiyorsan eğer, aşk kaçınılmaz…
Sevgi ve dua ile… ( Göksel Şimşek)