Fehmi Koru, ordunun devlet ve yargı işlerine karıştığının altını çizerek, artık herkesin kendi işini yapmasının taraflar açısından en doğrusu olacağını belirtiyor.
Siyasiler hep birlikte bir karara varır ve kışla, cami ile mahkemeden ellerini çekerlerse Türkiye'nin iyiliği için bu yeterli olur mu? Böyle bir karar elbette demokrasi ve hukuk devleti olma yolunda ülkeyi rahatlatır; ancak bir şartla: Kışla da mahkemeden elini çekmeli... Herkesin bildiğini saklayacak değilim: Bugün Genelkurmay karargâhında görevli komutanlar kendilerinden önce aynı görevleri üstlenmiş olanlardan daha az demokrat, daha az hukuk devletine saygılı değiller. Tersine, Org. İlker Başbuğ ve mesai arkadaşları görevleri süresince 'sivil-asker' ilişkilerinde olumlu anlamda pek çok gelişmeyi sağladılar.
Türkiye'nin son 60 yıllık siyasi tarihinde asker kışlasına hiç şimdiki kadar yakın durmamıştı; bunda en büyük paylardan biri, hiç kuşkusuz, Org. Başbuğ ve arkadaşlarınındır. Ancak hâlâ tereddütleri varmış gibi bir görüntü veriyorlar. Türkiye'de son 60 yıldır etkisini sürdüren siyasi düzen hâlâ Soğuk Savaş mantığı üzerine oturuyor. Demokrasi üzerinde asker vesayeti, askerin üzerinde de 'Özel Harp' gölgesi 1950'lerde oluşmuş dengelerin ürünüdür. İkinci Dünya Savaşı sonrası ikiye bölünen dünyada, iki blok da, egemenlik sınırlarını genişletme mücadelesi verdi.
Mücadelenin en önemli yönü, her blokun kendi sınırlarını korumasına dönüktü. Hür Dünya' uzak coğrafyasında bunu siyasi sistemi asker vesayeti altına sokarak, askeri de 'Özel Harp' yapılanmasıyla zorlayarak sağladı. 1960 sonrasında Hür Dünya'nın periferisini teşkil eden Latin Amerika'da ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde denge bu sayede oluşabildi. Demokrasinin izin verdiği ölçüde varlığını sürdüren sol partilere Hür Dünya'da göz açtırılmaması, solun başarılı olabileceği görüldüğünde o ülkelerde 'Özel Harp' unsurlarının devreye sokulup ortalığın karıştırılması Soğuk Savaş yıllarında sonuç almaya yaradı. Fehmi Koru-Yeni Şafak