Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri -
Tavukçu İbrahim’in oğlu olarak dünyaya gelen, Kara Harp Okulu’nu başarı ile bitirdikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 40 yaşında kendi isteğiyle emekli olan, Refah ve Fazilet Partileri’nde kısa dönem yöneticilik yapan, bugünse tekstilden bilişime kadar pek çok alanda örnek bir iş adamı olarak gösterilen
ALİ SARI
27 Ağustos 1957 günü Küçük Aymanas Mahallesi’nde dünyaya gelen Ali Sarı, baba İbrahim ve anne Makbule’nin sekiz çocuğundan beşincisiydi. Küçük Ali’nin babası Konya’da tavukçuluk sektöründe yaptığı yatırımlar ve başarılı çalışmaları ile bilinen ve çevresinde de “Tavukçu İbrahim” lakabıyla bilinen bir isimdi. Ali kardeşleri Durmuş Ali, İsmail, Fatma, Güllü, Şükran, Ömer ve Yakup ile birlikte zaman zaman sıkıntılı ama mutlu bir çocukluk yaşadı.
BABA İBRAHİM MÜSTAKBEL EŞİ
MAKBULE HANIMI VATANİ GÖREVDE BULDU
Bu haftaki konuğumuz Ali Sarı”nın babası İbrahim Sarı Konya’da yaklaşık 30 yıl süre ile tavukçuluk sektöründe başarılı çalışmalara imza atmış, Uzunharmanlar’da, Aymanas’ta, daha sonra da Cıvıloğlu’nda “Tavukçu İbrahim” lakabıyla bilinen, sevilen, sayılan bir esnaftı. Baba İbrahim vatani görevini yapmak için 1946 yılında gittiği Tunceli’de, karakol komutan yardımcısı olarak bu kutsal görevini yerine getirdi. Bu görevi sırasında karakolun yanında bulunan komşu evin genç kızı Makbule’yi beğenir ve ona aşık olur. Daha sonra Konya’ya gelir, ailesini ikna eder ve Ali’nin de annesi olacak olan bu genç kızla evlenir. Baba İbrahim asker dönüşü ekmek parası arayışı sırasında bir dönemlerin o meşhur saz yastıkları yapımından fırıncılığa kadar çeşitli mesleklerde çalışır. Saadet Ekmek Fırını, İhsaniye mahallesindeki Geçit Ekmek Fırını İbrahim Sarı’nın kurup çalıştırdığı ekmek fırınlarıdır. Mesleği gereği ova köylüleriyle iyi bir bağ kuran baba İbrahim ticari çevresini de geliştirir. O zamanlar Konya’da ovalılar ve dağlılar vardır. İbrahim Sarı 1968’de Altınbaş Tavukçuluğu kurar ve Konya’da yine ilk defa civciv üretimine başlar
GAZ LAMBASINDA GEÇEN
GEÇEN ÇOCUKLUK YILLARI
Ali Sarı’nın dünyaya geldiği ev o dönemlerin klasik bağ evlerindendir. İki oda bir mabeyn olarak tarif edilen evlerinin tuvalet ve mutfağı ise bahçededir. Evleri yine yolu olmayan bağlar arasındaki şirin bir yuvadır. O bölgenin ilk yolunu ise baba İbrahim yaptırırken elektriğin, suyun o bölgeye getirilmesini yine İbrahim Sarı üstlenmiştir. O yıllar dediğimiz zaman Ali Sarı gaz lambasının ışığında geçen çocukluk yıllarını hatırlamaktadır. Zafer İlkokulu’nda eğitimine başlayan küçük Ali ev ve okul arasındaki 1.5-2 kilometreyi yürüyerek gidip gelir. “Yağmurda, karda, soğuk havalarda her gün o kadar yolu hep yürüyerek gidip gelirdik” diyor. 1963 yılında babası yeni evi yaptırır. Çünkü evlerinin olduğu yer adeta ormanlık alanın içindedir. Kışın sel basmakta, evin etrafından koca koca çaylar akmaktadır. 4 kişinin dahi kucaklayamayacağı meşe ağaçları vardır.
ZAFER İLKOKULU VE
NEFİS POHAÇALAR
Ali Sarı mahallelerine en yakın okul olan Zafer İlkokulu’na kayıt olur. Okulda unutamadığı arkadaşları Salih Pehlivan ve İsa Alp’tir. İlk öğretmeni ise Mevlüt hocadır. Okul Müdürü Halil Ekesoy’dur. Tabii o yıllarda okul müdürü değil başöğretmendir. 4 ve 5. sınıflarda Bekir Sami Şaman isimli öğretmenleri derslerine girer. Bekir Sami Şaman’ın Ali’nin sonradan tanışıp evleneceği Gülşen’in de ilkokul 4 ve 5. sınıf öğretmeni olması ise tamamen bir tesadüftür. O yıllarda Ali Sarı’yı en çok etkileyen, unutamadığı konulardan birisi de Marshall yardımı denilen süt tozu, sütler ve pohaçalardır. Ali Sarı “Herhalde yokluktan olacak. O sıcak pohaçalar bize öyle bir kokar, öyle bir güzel gelirdi ki anlatamam. Mesela Yerli Malı Haftası kutlamaları beni çok etkilerdi. 1. sınıfta okuma yazmayı ilk öğrenen bendim. Mevlüt hoca bu yüzden beni ödüllendirdi. 1 kalem ve 20 sayfalık bir defter hediye etti…”
DEVRİM ORTAOKULU VE EDEBİYAT ÖĞRETMENİ YAŞAR ULUÇAY
Zafer İlkokulu’ndan vasat bir öğrenci olarak mezun olan Ali Sarı Devrim Ortaokulu’na gider. Ailede öyle okuyan başka bir insan da yoktur. Orta birinci sınıfta Edebiyat öğretmenleri Yaşar Uluçay’dır. Ali Sarı, Yaşar hocadan çok etkilenmiştir. Onu anlatırken “Çok farklı bir insandı. Bir gün kompozisyondan 7 almıştım. O zamana kadar bu hocamızdan en yüksek notu alan bendim. Hiç kimse bu notu alamamıştı. Daha sonra bu hocamıza komünist dediklerini hatırlıyorum. O yıllarda komünistin ne olduğunu bilmezdik. Zaman içerisinde çevremiz kapalı olduğu için dini konularda hocamızdan duyduklarımızı evde, evde duyduklarımızı da ise Yaşar hocaya anlatır oldum. Tabii bizim arkadaşlar da evde hocanın anlattıklarını annelerine babalarına anlatıyormuş. O anne babalar da okul idaresine hocayı şikâyet ederlermiş. Ama o yıl Sosyal Bilgiler ve Türkçe’den ikmale kaldım. İkmale kalmanın ne demek olduğunu, ne zaman bir daha sınava gireceğimizi bilmiyordum. Dedim ya, çevremde hiç okuyan kimse yoktu. Beni yönlendiren, elimizden tutan da yoktu. Hiç unutmuyorum, 7 Ekim tarihi ikmal sınavlarının tarihiymiş. Çarşıda karşılaştığım İsa ismindeki bir arkadaşım babamın yanında “Ali Türkçe’den ikmale kaldın, sınava da gelmedin” deyiverince babam bana çok kızmıştı. Durmuş Pınarcık okul müdür muaviniydi. Eli sopalı birisi idi. Sakıp Özberk müdür, Celal Şıvgın İngilizce öğretmeniydi. Ortaokulda da vasat bir öğrenciydim” diyor.
ARKADAŞIMIN İSTEĞİ İLE ASKERİ LİSE FORMU ALDIK
“Bir gün sınavlardan çıkmış, geziyorduk. Üç beş kişiydik. Şimdiki fuarı geziyorduk. Arkadaşlardan Şakir Akkurt konuşurken ‘Ben askeri lise imtihanlarına gireceğim. Onun için şuradan bir de Askerlik Şubesi’ne uğrayalım. Ben asker olacağım. Zaten İstanbul’da teyzem var. Ben orada okuyacağım’ filan diye ballandıra ballandıra anlattı. Ben de ona ‘Bana da bir tane alalım’ dedim. Gerçekten de askerlik şubesine gittik ve kendimize birer tane askeri lise sınavlarına girme formundan aldık. Dönüşte Şakir ile birlikte o formları doldurduk. Hiç unutmuyorum, sınav tam tamına 1 ay sonra yani 27 Temmuz günü de sınav vardı.”
ŞAKİR SINAV YERİNE KÖYÜNE GİDİVERDİ ARTIK ŞAKİR SIVACI OLMUŞTU
“Benim aklıma askeri liseyi sokan, birlikte form alıp doldurduğumuz Şakir sınav tarihi yaklaşırken köyüne gidiverdi. Annem ise beni gurbete göndermeyeceğini söyleyip ağlıyordu. Yine çok sonradan öğrendim ki bizim Şakir sıvacı olmuş.”
YATILI OKUL ADAMI BOZAR DİYE BABAM BENİ GÖNDERMEK İSTEMİYORDU
“Sınavlara gidecektim ama babam yatılı okul adamı bozar diye beni göndermek istemiyordu. 3. noter Celal amca sınava bir iki gün kala babamın bu lafını duyunca ona çok kızdı: ‘Sen ne yapıyorsun? Millet can atar göndermek için’ diye babama çıkıştı. Babam ikna olmuştu. Nüfus kaydı için filan taksi tuttu taaa Bozkır’a gitti.”
15 YAŞINDA TEK BAŞINA İSTANBUL”DAYDIM
“Yazılı sınavı yedek 35. olarak kazanmıştım. Artık İstanbul’a gidip mülakat ve spor sınavlarına girecektim. 15 yaşında tek başıma çocukken İstanbul’a gittim. Daha Konya’nın içini dahi tam olarak bilmiyordum. İstanbul’u bana öyle bir anlatmışlardı ki. O zaman İstanbul’a gitmek bugün Amerika’ya gitmekten daha zordu. Zaten o tarihlerde İstanbul’a giden parmakla gösteriliyordu. Bana anlatılanlardan çocuk aklımla İstanbul yankesicilerin, hırsızların, dolandırıcıların olduğu bir yerdi. Özellikle de Avrupa yakası.”
OTELDE YER BULAMAYINCA YAĞMURUN ALTINDA TERASTA YATTIM
“Anlatılanlardan Avrupa kötü olduğu için Anadolu yakasında kalacaktım. Anadolu yakasında Üsküdar’da, Şile Otel’de kaldım. Oda yoktu. Yer kalmamıştı. Yıl 1972’ydi. Israr edince otelin sahibi teras katına bir yatak attı. Terasta yatacaktım. Ama o gece bir yağmur yağdı. Ben yağmurun altında yattım.”
BABAM BİN LİRA HARÇLIK VERMİŞTİ
“İstanbul’a giderken babam bana bin lira harçlık vermişti. Çok paraydı. Ama korkumdan o parayı İstanbul’da harcayamıyordum. Karnımı doyurmak için lokantaya bile gidemiyordum. Bakkala gidip üzüm, ekmek, peynir alıyor, onunla karnımı doyuruyordum.”
BEDEN EĞİTİMİ İÇİN SOYUNDUM YAĞMUR YAĞINCA YEŞİL TAKIM ELBİSEM SU İÇİNDE KALMIŞTI
“Yazılı sınav bitince mülakat, ardından da beden eğitimi sınavları başladı. Beden eğitimi için üzerimizde ne varsa çıkartıyor, sadece şortumuzla kalıyorduk. Babam İstanbul’a giderken petrol yeşili bir takım elbise diktirmişti. Bu benim ilk takım elbisemdi. 30 dakika barfiks yaptık. Derken bir saat sonra müthiş bir yağmur başladı. Elbiseleri koymuş olduğumuz yer açık bir araziydi. Benim eşyalarımı koyduğum yer ise biraz çukurda kalmış. Yağmur suları da oraya birikmiş. Yani benim takım elbisem suyun içinde duruyordu. O günkü sınav bittiği zaman bunları yeniden giymek zorundaydım. Ama utanıyordum. Islak takım elbiselerle otobüse binemedim, taksi tuttum. Çengelköy’den Üsküdar’ a 25 lira vererek geldim. Bu kez 5-6 kişinin kaldığı odada kalıyorduk, burada da kimse kimseyi tanımıyordu. İstanbul’da bir hafta sınavlara katıldım. Bu hafta içerisinde 300 lira para harcadım. Bakkaldan çikolota aldım, mesela bu benim için lüks bir harcamaydı. Bir gün karşıya geçtim, ama gittiğim vapurla geri döndüm. Sınavlara 500. yedeği bile çağırmışlardı. Sağlık kontrolünden geçiyorduk. Ama spor sınavları çok zordu. Millet eleniyordu.”
ASKERİ OKULA OYUNCAKLARI İLE GELENLER VARDI
“Okula gittik. Artık sınavları kazanmıştım. Eğitim elbiselerimizi giydik, ama okula gelenler arasında ağlayanlar, hatta oyuncağını bile yanında getirenler vardı. Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ndeydik. Bir üst sınıfta ikmale kalanlar bize eğitim yaptırıyorlardı. Burada tam bir buçuk ay eğitim yaptık. 550 kişi girmişti.”
OKUL HAYATIMDA 66'NIN UĞURU
“İlkokul numaram 66, ortaokul numaram ise1566 idi. Askeri lise numaram da 2366 oldu. Harp okulunda bölük sıralamamda 1666 olacaktı, ama yanımdaki arkadaşım Mehmet Sipahi o kadar ısrar etmeme rağmen içtimada yerini bana vermeyince burada numaram 1667 oldu. Yani Mehmet’in yüzünden uğurlu rakamımı kaybettim.”
ASKERİ LİSEDE SINIF BİRİNCİSİ OLDUM
“Askeri Lise’ye kadar İngilizce eğitim almıştım. Ama burada Almanca öğrenecektik. Zorlandım, ama çok çalıştım. Askeri Lise’de yılsonunda kıdemli olduk. Bir zayıf ile sınıf birincisiydim. Buradan sonra Üniversite sınavları vardı, biz sınavlara girmeyecek, asker olacaktık. Bazı arkadaşlar doktor, öğretmen olmak için, iyi dil bilenler ise filolojiye girmek için hazırlanıyorlardı.”
HARP OKULUNDA DİSİPLİN HER ŞEYİN ÜZERİNDE İDİ
“Harp Okulu’nda sağlık kontrolü ve bölüm sınavları vardı, o yıllar zor yıllardı, disiplin çok önemliydi. 550 kişiydik. İstanbul’dan trenle Ankara Garı’ na geldik. Esir kampı gibiydi, 550 kişiden tık çıkmıyordu. Yanlış yapanı okundan atıyorlardı. Buradan Menteş kampına gittik 20-25 gün sonra. 3 ihtar alan okuldan atılıyordu. Ben de iki ihtar aldım. Mesela bir dakikada mayolu içtima vardı. Tüfek çatıyorduk. Yerde süründüğümden dolayı kütüklüğüm püskül yapmıştı, onun için ilk ihtarımı aldım. İkincisini ise atış alanında Ağustos güneşinin altında dinlenirken iki arkadaş sır sırta verdiğimiz için almıştım.”
HARP OKULUNDA SİYASİ EĞİLİMLERİN AĞIR BASTIĞI BİR DÖNEMDİ
“Harp Okulu yıllarında milliyetçi, ülkücü bir yapılanma ile solcu yapılanma ağırlıktaydı. Mesela Hüseyin hocanın yeğeni Mehmet İyioldu vardı. Harp okulundan Konyalı arkadaşımdı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’di. O yıllarda yemek boykotları vardı.”
HASAN CELAL GÜZEL, KURTHAN FİŞEK DERS VERİYORDU
“Hasan Celal Güzel, Necdet Serin, Doğan Güneş, Erkan Oyal, Vural Akışık ve Kurthan Fişek gibi değerli insanlar derslerimize giriyorlardı. 30 Ağustos 1979’da teğmen oldum, kıtaya gittik. 12 Eylül 1980’de darbe oldu Bu dönemde çok ciddi politize olanlar okuldan ve kıtadan atıldı. Bu arada çok haksız atılanlar da olu. Kurunun yanında yaşlar da yandı Yönlendirenler olmuştu. Kavga edenler disiplin cezası aldı. Sağ sol kavgaları oldu. Bunlar bana göre sadece yatılı okulda yönetim hatasıydı. Bu atılanlardan birisi de Mehmet İyioldu idi.”
BANA ÜLKÜCÜ, NURCU, SELAMETÇİ DEMİŞLER
“Tabii bizim hakkımızda da bilgi toplamışlar. Ama bana kimi ülkücü, kimi nurcu, kimi ise selametçi demiş. Bizi bir yere oturtamamışlar. Harp Okulu ikinci sınıfta iken askerliği çok sevmeye başladım. Askerliği bırakmam mümkün değil diye düşünüyordum. Bunun için çok başarılı oldum, yerine göre uyum sağladım. Kurulu düzene ne zaman muhalif görünsem uyumsuz oldum. Üçüncü ayda alayda alay komutanımız Arif Temiz siyaset ilmini bilmen lazım dedi. Bursa Uludağ’da ordu evinden sorumlu bir komutanlıkta genç rütbede (üsteğmen) lojistik şube müdürü olarak görev yaptım.”
ABDULLAH BÜYÜK HOCANIN İLK DAMADI (!) OLDUM
“Harp Okulu 3. sınıftayken anam birini bulalım, evlendirelim diye tutturdu. O zaman ailecek Abdullah Büyük hoca ile irtibatımız vardı. Hanımı ile ablam bana bir hanımı beğeniyorlar. Dursun Coşar, Gülşen hanımın sınıf arkadaşı, İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen. Abdussettar Yarar benim gençlik yıllarından arkadaşım (şimdi İl Kültür Müdürü), Gülşen hanım iyidir dediler. Annem karşı, babam karşı, ama nasip böyle imiş, evlendik. Abdullah hoca bana hep benim ilk damadımdır derdi. 1979’da evlendik. Binnur Makbule, Mahmut Sami, Nur Banu isminde üç çocuğum var. Yağız, Mert ve Elifgül isminde üç torunum var. 19 Mayıs’ta nişan, 31 Ağustos’ta nikah kıydık. Devrelerimin içinde ilk evlenen bendim. Balıkesir’de beş yıl kaldım. 84-86’da Siirt’teydim. Bursa, Akşehir ve Ankara’da görev yaptım.
40 YAŞINDA KENDİ İSTEĞİM İLE ORDUDAN AYRILDIM
“1997’de Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı Silah Şube Müdürü’yken 40 yaşımda kendi isteğimle emekliye ayrıldım.”
İÇİMDEKİ UKDEYİ GİDERDİM
“Harp Okulu’nu dereceyle tamamladığım için, yurt dışına görevli olarak gitme hakkım vardı. Ama bu hakkım çeşitli nedenlerle engellendi. Ancak emekli olduktan sonra 20 ülkeyi gezdim. İçinde bir ukdeydi. Hakkım olmasına rağmen askeriyede gidemediğim yurt dışına emekli olduktan sonra gittim.”
ALLAH DİYENİ ASKERİ OKUL’DAN ATIYORSUNUZ
Ali Sarı sıcak, samimi ve içtenlikle hayat öyküsünü anlatırken son derece açık bir şekilde askerlik anıları içerisinde kendisini en çok etkileyenleri ise bilinç altı aktarıveriyordu. Mesela bunlardan birisi:
“1987’de orgeneral Recep Orhan Ergün Birinci Ordu Komutanı’ydı. Biz üsteğmendik. Brifing alıyordu plan tatbikatları konusunda. Orduda ilk öğrencilerin atılmaya başladığı yıllardı. Cihan Faydalı Işıklar Askeri Okul Komutanı’ydı. Erdoğan Dirik Albay’ı fırçaladı. O zaman 120 kişi okuldan atılmıştı. Recep Paşa bir ara ‘Allah diyeni okuldan atıyorsunuz’ deyiverdi.”
BOTAN ÇAYINI GÖREN ASKERLERİ ZAPTEDEMEDİM
“Siirt’te ikmal kısım amiriydim. Bir gün saat 12’de mesai bittiği saatte tam servislere bineceğimiz zaman anons geldi, operasyona çıkıyorduk. 40 kişiydik takım olarak. 50-55 derece sıcak altında Botan vadisinde yürüyorduk. Her an pusuya düşebilirdik. Bu arada mataralarımıza su almayı unuttuğumuzu fark ettik. Arazide askerler zaman zaman üzüm yiyorlardı. Ama çok sıcaktı ve anormal susamıştık. Biraz sonra bir kilometre ileride Botan çayı görülüğünde susuz kalan asker koşmaya başladı. Her an pusuya düşebilirdik, ama artık asker kontrolden çıkmıştı. Asker artık emir dinlemiyordu. Bende dahil suyu kana kana içtik. Akşama kadar da hiç durmadan yürüdük.
GÜNEŞ HAREKÂTI’NDA SİİRT’TEYDİM
15 Ağustos’ta Eruh Şemdinli baskını oldu. Güneş Harekatı bölgesindeydik. 2 yıl o bölgede kaldık Eruh bize 40 km mesafedeydi. Baskın gece 2.30- 3’te olmuş. Kaymakam ertesi gün Siirt’e geliyor. Ondan sonra olaya müdahale hazırlığı başlıyordu. Ancak biz ise ertesi gün saat 15 -15.30’da yola çıktık. 11 askerimiz şehit olmuştu. TSK da özel harekat bundan sonra geliştirilmeye başladı.”
REFAH VE FAZİLET PARTİLERİNDE
KISA DÖNEMLİ SİYASET
“Askerlik sonrası ticaret yaptım. Otomobil işine girdim. 28 Şubat sonrası RP’ye katıldım. İl Başkan Yardımcılığı yaptım. İl Başkanı Mehmet Sözer’di. 5-6ay sonra parti kapandı. Fazilet Partisi kurulurken kurucu üye idim
TAHİR AKYÜREK İL BAŞKANI’YKEN
BEN DE BAŞKAN YARDIMCISI’YDIM
“Tahir Akyürek başkan iken ben de başkan yardımcısıydım. Bir sene iki ay sonra ayrıldım. Politika yapmak zordu. AKP’den de milletvekili aday adayı olmam önerildi. Ama bunu da kabul etmedim.”
SİYASETTE ÖZGÜR OLAMIYORSUN
“İlkin benim özgürlük alanım geniş olacak, ikincisi ne olursa olsun doğru olanı yaparım ve söylerim, üçüncüsü ise her iki konumda da muhalif durumda görülürüm. Bağımsız olamıyorsunuz. İyi bir örgütçüyüm. Asker demek insanın sevk ve idaresi demektir. Bunu da iyi bilirim. Yönetim bilimi gördüm, her şeyi iyi yapmak isterim. Siyasette ve ticarette hiçbir beklentim yok. İyi bir kariyer yaptım. Bugüne kadar ayrıldığım iş ve makamlardan hep kendi isteğimle ayrıldım, kovulmadım. Zirvedeyken ayrılmayı bildim. Tekstilden bilişime kadar pek çok alanda ticaret yaptım.”
KİMSENİN ADAMI OLAMADIM
“Maddi hırsım yok. Kimsenin adamı olamadım. Doğruları dik durup söylerim. Kimseye gebeliğim yok. Belediye müteahhidi olmadım, olmam da…”