Mehmet Şevket Eygi'nin köşe yazısı
Gerçek Cumhuriyet rejiminde gerçek demokraside çoğulcu düzenlerde devletin cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları, büyük bürokratları, hükümetin icraatını, devletin politikasını tenkit etmek var mıdır? Elbette vardır... Bunlara muhalif olmak, muhalefet yapmak suç mudur? Hakaret etmemek, âdil yasaları çiğnememek şartıyla câizdir ve serbesttir.
Şimdi sadede gelelim:
Yakın tarihimizde M.Kemal Paşa'ya, onun tepeden inme devrimlerine muhalefet eden, karşı gelen şahsiyetlerden birincisi Bediüzzaman Said Nursi'dir.
Said Nursi Cumhuriyet ilan edildikten sonra Van'da inzivaya çekilmişti. Kürt uleması, tarikat şeyhleri ve Kürt ileri gelenleriyle birlikte tutuklandı, çok sıkıntılı ve ezici bir yolculukla Trabzon'a götürüldü, oradan bir gemiye bindirildi, İstanbul'dan Barla'ya sürüldü.
O artık ıssız bir yerde sürgündü. Parası pulu yoktu, çevresi yoktu, maddi gücü ve imkânı yoktu. Yapayalnızdı.
On yıllar boyunca süren sürgün hayatı esasında çok eziyetler çekti, devamlı tarassut altında bulunduruldu, zaman zaman tutuklandı, cezaevlerine konuldu.
Onun M.Kemal Paşa rejimine muhalefeti aktif bir muhalefet değil, pasif bir muhalefet ve direniş oldu.
Yapılan devrimlerin hiçbirini kabul etmedi, doğru bulmadı, alkışlamadı.
Ölünceye kadar Avrupa elbisesi giymedi, başına şapka geçirmedi.
Latin harflerini kabul etmedi. Risale-i Nurları İslam yazısıyla yazdırttı. (1950'lı yıllarda risalelerin Latin yazısıyla yazılmasına zaruret derecesinde ruhsat vermiştir. Zaruretler kalkınca ruhsat da kalkar...)
M.Kemal 'e o kadar muhalifti ki, namaz kılarken cebinde, üzerinde M.Kemal resmi bulunan paralar bulundurmazdı. Zaten çok az parayla, kanaat ve iktisat prensibine riayet ederek yaşar, kut-i la-yemut ile geçinirdi.
M.Kemal Paşa'nın devrimlerinin, yeniliklerinin hiçbirini kabul etmedi.
Türkçe ezanı kabul etmedi.
Mecellenin yürürlükten kaldırılıp İsviçre Medeni Kanunu'nun; Osmanlı Ceza Kanunu'nun kaldırılıp İtalyan Ceza Kanunu'nun yürürlüğe konulmasını kabul etmedi.
Tek başına başladı... Etrafında birkaç kişi toplandı, onlara Risale-i Nurları Osmanlıca yazdırttı... Bin bir baskı altında bunları sağa sola gönderdi... Taraftarları yavaş yavaş çoğalmaya başladı... Baskılar sıkıntılar, sorgulamalar, tutuklamalar, hakaretler, tehditler... Bunlardan yılmadı.
Kimseden yardım kabul etmedi.
1950 'de demokrat Parti iktidara geçti ama sürgün hayatı sona ermedi.
1960'da Şanlıurfa'da bir otel odasında hasta, bitkin, çok ihtiyar olarak vefat ettiğinde bütün terekesi yüz elli liralık eski elbiselerinden, kıymetsiz şahsi eşyasından ibaretti.
M.Kemal 1938 'de ölünceye kadar büyük bir dünyevi güce sahip olmuştur. Said Nursi dünyevi maddi güç bakımından onun zıt kutbuydu.
M.Kemal öldükten sonra yine güç sahibi oldu. Bediüzzaman'ın da, ölümünden sonra mânevi gücü ve muhalefeti devam etti.
O, M.Kemal'in inkılâplarına karşı geleneksel Ehl-i Sünnet ve Şeriat İslamlığından en ufak bir taviz vermemiştir.
Bütün aczine, fakrına, imkânsızlığına rağmen akıl almaz derecede güçlü bir muhalefet yapmıştır.
Bunun sırrını sadece akılla anlamak, kavramak, açıklamak mümkün değildir.