“Yaşamı boyunca hidayetle müşerref olan Ateşbâz-ı Velî, kendisini bu mertebelere getiren tefekkür iksirini, Deryadan Damlalar olarak günümüze değin taşımış ve ne derece engin meziyete sahip olduğunu da ortaya koymaktadır.
İşte ulu düşünürün, yıllarca yaşantısında müşahâde ve tecrübe ederek, mantık süzgecinden geçirdiği, hakikatle ibrelenmiş bir yol haritası.”
Allah(c.c.) dostu nice manevî zatları yaşamış, ne çok şey görmüştür bu bizim topraklar. İlk defa duyduğunuzda insan muhayyilesinin alamayacağı şeyler yaşanmıştır kimi seferinde. Kimi tasavvuf erbabından kimiyse tarihten…Onlar çoktan Huzur-u Rahman’a kavuştular belki de, lakin hikayeleri kaldı yüzyıllar ötesine…Kimimizin yolunu aydınlatacak, kimimizin dini ve ilmi görüşünde inkışaflar oluşturacak…
Ateşbâz yapan neydi Şemseddin Yusuf’u …Hangi yolları aşıp hangi sınavlardan geçti de hem Velî hem de Ateşbâz oldu acaba…
Her ne kadar doğum yılı ve yeriyle alakalı tam bir bilgiye ulaşılamamış olsa da Ateşbâzı Velî bu yurt için önde gelen manevi dinamiklerimizdendir. Nasıl mı?..Bu sorunun cevabını Nezahat Bekleyiciler şu şekilde cevaplandırıyor;
“Mânâ aleminin büyük simâsı Ateşbâzı Velî hazretleri, şeriat kaidelerine göre hareket etmeyi kendine şiar edinmiş, madde ve mânânın yüksek tahsilini yapmış, ulu bir değerdi.
Gönlünün en hârim yerinde, Allah aşkının ateşiyle ısıttığı ve kıvama getirdiği nimetleri, dergah cânlarıyla paylaşan Aşçı Dede’miz , hayatını akrabasından ve memleketinden uzak, sadece sevdicekleri, Yaratanı, İslamiyet’in rehberi Rasulullah’ı (s.a.v.) ve bu eksendeki kılavuzu Mevlâna’nın varlığıyla sırlandırmış ve mutluluğu sadece bu üç tutkuda aramış, bir ekoldü.”
Mevlâna öğretileri ile başlayan Mevlevîlik, temelinde tasavvufla şekil bulmuş ve daha renkli tezahürlerle ilim yelpazesini genişletmiştir. Bu geniş yelpazede Mevlâna'nın yanında yer almış, ona yoldaşlık etmiş, desteklemiş pek çok müridinin yanında, gönül saflarına kattığı müstesna dervişleri vardır. İşte bu değerli dervişlerden biri de, Mevlevilik inşasının önemli mimarlarından olan Ateşbaz-ı Veli'dir. Hayatını Hz.Mevlâna'ya adayanlar listesinin başında gelen Ateşbâz-ı Veli, hem sembolik manada, hem de günlük yaşantısında Mevlevîliğin mutfağında yetişmiş, ulviyete ermiş, bir kâmil, bir gönül dostudur.
Ateşbaz makamı bir terbiye ve eğitim makamıdır.
Bu kutlu zatla alakalı pek çok menkıbe anlatılsa da onu Ateşbâz yapan ve en çok bilineni şöyledir: Bir gün, dergahın mutfağında yemek pişirmek için odun kalmamıştır. Dergahın aşçısı olan Aşçı Dede, durumu Mevlâna'ya bildirince ' Odun kalmadıysa ayaklarını kazanın altına koy ve yemeği onunla pişir. ' der. Aşçı Dede aynen emre uyar. Mutfağa gider, ayaklarını kazanın altına sokar ve parmak uçlarından çıkan ateşle yemeği pişirir. Büyükler arasında açık keramet göstermek hoş karşılanmadığından o günden sonra Aşçı Dede ismi Ateşbâz olarak anılmıştır.
Anadolu’da Mevlevilik sentezinin ekolleşmesinden önce, Mevlevilik kumaşının ilk dokunduğu fabrika, yani mukaddime edildiği yer Mevlâna dergahının matbâhıdır, diyen Nezahat Bekleyiciler, dergah matbâhını,dirilerin, fâniliğe has duygularını, yani ihtiraslarını, bencilliğini, kıskançlıklarını ve şehvetini gömdüğü bir hâmûşan mekanı olarak adlandırır.
Meydan-ı Şerif’te en yüksek ikinci makamı temsil beyaz postun dervişi olan Aşçı Dede, yalnızca mutfaktan sorumlu değil, dergah giderlerinin muhasebesinden de sorumlu kişidir. Aynı zamanda Mevlevîliğe namzet canların da edep ve terbiyelerinden sorumlu, hepsi kendi içinde kadrolaşmış on sekiz bölümün de gözetimi ondadır. Onun Mevlâna ve Mevlevîler arasında önemli bir yeri vardır.
Mevlevîlere göre alemlerin sayısı on sekizdir.Matbahta çalışan ve görevi itibariyle edep-adapta büyük etkisi olan canların sayısı da on sekizdir. Bu da mutfak hizmetine ne kadar önem verildiğini gösterir. Kazancı Dede’den ayakçıya kadar, herkesin ayrı bir görevi vardır.
Mevlevi tekkelerinin ruhu, mutfaktır. Aşçı Dede, Kazancı Dede, İçeri Meydancı’sı ve Bulaşıkçı Dedeler, tekkenin mürebbileridir. Aşçı Dede en büyük zabittir. Kazancı Dede de ikinci zabittir.
Aşçı Dede’nin hizmeti, çilekeşlere nezaret etmektir. Mutfağa gelen can, aşçı dedenin huzurunda ikrar verir, sonra kazancıya teslim edilir. Çile bittikten sonra aşçıbaşı, yalnızca dervişe öğüt verdikten sonra şu gülbangı çeker:
“Vakt-i Şerif hayrola; hayırlar fethola; şerler defola; derviş kardeşimizin hizmetleri mübarek ola. Dem-i Hazret-i Mevlâna, sırrı Şems-i Tebrizî Kerem-i İmâm Ali, Hû diyelim, Hû..”
Nezahat Bekleyiciler’in Ateşbâzı Velî adlı eseri sayesinde;
- Mevlevilik felsefesinin temelini oluşturan ana unsurlar, prensip ve yöntemler ile törenlerden,
-Ateşbaz zaviyesini yaptıran Arife-i Hoş Likaa lakaplı Mevlevîlerin ilk kadın halifesi Şeref Afife Hatun’dan,
-Mevlevî şeyhliği yapacak kimselerin talim ve terbiye süreçlerinden,
- Mevlevî Dergahı’nda pişen yemek çeşitlerinden de ve özelliklerinden,
-Mevleviliğe has kıyafetlerinden,
-Mevlevilikte 18 ve 1001 sayısının öneminden,
-Dergaha kabul edilme şartları, yapılan imtihanlar ,bu sırada verilen her bir yeni rütbe ile değişen giyim tarzından haberdar oluyor okuyucu; dervişliğe giden yolu adım adım takip ediyor, merasimlere iştirak ediyor sanki.
“Hâkezâ Ateşbâz-ı Velî’nin de, mesleki mahâreti ve idrâkiyle, bu insanî duygu ve zaâfları, bi’l kûvve ve bi’l fiil’e çevirecek coşkun bir iç potansiyeli vardı.
İşte bu bâriz potansiyeli ilâhi enerjiye çevirip, toplumlara Mevlâna’nın yansıyan yüzü olarak ışık saçan Ateşbâz, yanıp-tutuşan yüreğiyle kazanının altındaki kızılı hiçbir zaman söndürmemiş ve bilâkis etrafına her daim hikmet lavları saçan, adeta bir yanardağ olmuştur.”
Yüz yaşına yakın uzun bir ömür süren Ateşbâz Velî hazretleri 1285 (H.684) yılında vefât etmiş,. Şeref Hatun tarafından yaptırılan Ateşbâz zaviyesi, onun ölümünden bir süre sonra tahribata uğrayarak yıkılıp gitmiş lakin, Mevlâna Dergahı postnîşini Abdülvahit Çelebi tarafından yeniden yaptırılmıştır. Türbesi Konya'da Meram'a giden eski yoldan biraz içeride Âşıklar Semtindedir.
Kitabın son kısmında elli yıldan fazla Ateşbâzı Velî Türbesi’nin hizmetini yerine getirmiş, türbedar, Fatma Bekleyiciler ile tanışıyor, tüm bu süreçte yaşadıklarına şahit oluyorsunuz. Dönemin İl Emniyet Müdürü Mehmet Aksu Bey’in gayretleriyle yapılan küçücük evindeki yaşamından, aralıksız hizmetleriyle, gelen ziyaretçilere tertemiz bir türbe görüntüsü verme gayretinden de. Ve annesinin vefatından sonra türbedarlık vazifesini üzerine alan bir sonraki bende Fatma Akyel’ i de tanıyorsunuz.
Bir husustan daha bahsederek yazıma son vermek istiyorum. Geçtiğimiz aylarda Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesi, Meram Belediyesi, Selçuk Üniversitesi ve Anadolu Halk Mutfağı organizasyonu ile Ateşbaz-ı Veli Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri kapsamında, “Ateşbaz-ı Veli Paneli” de gerçekleştirilmişti. Yarışmaya yurt içi ve yurt dışından, yemek ve mutfak kültürü alanında tanınmış pek çok mutfak şefleri ile kurum ve kuruluşlar katılmış , yedi ayrı kategoride ödüller sahiplerine teslim edilmişti.
Ateşbaz-ı Veli, Türk mutfak kültürünün ön plana çıkarılması adına önemli bir olgu idi. İçerisinde pek çok zenginliğimizi barındıran mutfak kültürümüzün hem yurt dışında tanıtılması hem de genç kuşaklarımıza aktarılması adına faydalı olan bu çalışmayı gerçekleştiren, ismi geçen kuruluşlara buradan teşekkür ediyor, bize ait değerlerimizin ve kültürümüzün daha geniş çevrelere ulaştırılması için bu tür faaliyetlerin sık sık gündeme getirilmesini temenni ediyorum.
Tarihimizdeki yüce şahsiyetlerin günümüz dünyasına kazandırılması adına iki ayrı araştırma kitabını kısa aralıklarla yayınlamayı başaran Nezahat Bekleyicileri de ayrıca tebrik ediyorum.
Selametle, ihsanla kalınız.
Kitap Hakkında Bilgiler
Yayın Tarihi: 2007
Yayınevi: Tablet Kitabevi
Baskı Sayısı: 1.Baskı
Sayfa Sayısı: 136
Temin Adresi: Tablet Kitabevi. Rampalı Çarşı 129/ Konya