Türkiye Avrupa Birliği Yolunda
Gönül Seferberliği
İki hafta önce bu köşede yeni oluşmakta olan transnasyonel kimliğimizden bahsetmiştim. Artık bizim sorumluluklarımızın bir ülkeyle sınırlı olmadığını yazmıştım. Bu gerçek sadece bilim adamları arasında konuşulmamakta. Bu gerçek devlet adamlarımız tarafından da keşfedilmiştir. Transnasyonal kimlikle oluşan yeni misyonumuz Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’nın geçen hafta Berlin’de Avrupalı Türk Demokratlara hitaben yaptığı konuşmasında apacık ortaya çımıştır. Başbakan Erdoğan Avrupalı Türklere; “Avrupa Birliği sürecinde yoğun bir dönemin içindeyiz. Sizler bizim Avrupa’daki elimiz ayağımızsınız, gören gözümüz işiten kullağımızsınız” demektedir.
Türk insanının Avrupa ülkelerine gelişleriyle eşit olan Avrupa Birliği mücadelemiz son üç yılda çok ciddi gelişmelere sahne oldu. Özellikle Kopenhagen kriterlerinde yol alındığını belirten başbakan Erdoğan, Avrupalı Türklere seslenerek “Ne olur vatandaşlık hakkınızı kullanın, kabuğunuza çekilmeyin, bunun gayreti içinde olun ve Avrupa Birliği sürecinde topyekün bir ‘gönül seferberliği’ başlatın” diyor.
Evet bu gönül seferberliğinde bizim yukarıda bahsettiğimiz transnasyonal kimlik, yani bir ülkede yaşayan insanların bir başka ülke insanları için sorumluluk duygusu taşımaları ve bu yönde birşeyler yapmanın gayreti içinde olmaları önemli bir mihenk taşıdır Türkiye-AB ilişkilerinde. Eğer insanlarda başta birlikte yaşadıkları insanlar olmak üzere bir vesileyle mensubiyet duydukları ülkenin insanları için bir şeyler hissetmiyorlarsa o zaman sözkonusu gönül seferberliğinden bahsetmemiz mümkün değildir.
Oysa bugün gerek içinde yaşadığımız ülkenin şartları, gerek dünya gidişatı ve dahası ezici bir çoğunluğumuzun mensubiyet duyduğu ülke Türkiye’nin Avrupa Birliğine yönelmesi bizi bu tarihi gönül seferberliğini başlatmamızı bir yerde zorunlu kılmaktadır. İnsanlarımızı, geçmişi ne olursa olsun bir amaç birliği doğrultusunda biraraya gelmeyi sağlamaktadır.
Bu birliktelik sadece teoride kalmamaktadır. Bir çok etkinlikte, eylemde ve söylemde sözkonusu birlikteliğin örneklerini yaşamakta ve şahit olmaktayız. Kırk yıldır oluşturduğumuz ortak yaşama kültürü artık ortak hedefler doğrultusunda stratejik hareket etmemizi sağlamaktadır. Bu bilinç her geçen gün artmaktadır. Zira insanımızın kendine güveni oluşmuştur geçtiğimiz bir kaç yıl içinde.
Sayın Başbakan Berlin’de yapmış olduğu konuşmada Avrupa Birliğindeki özverisini şöyle anlattı. Kendisinin henüz milletvekili bile olmadan, Avrupa Birliği yolunda bir Tayyip Erdoğan olarak, Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde 3 Kasım – 14 Aralık tarihleri arasında 14 Avrupa ülkesini dolaştıklarını belirtti. Evet bu ziyaretler Türkiye için çok önemliydi. Belki Türkiye için bir dönüm noktasıydı. Ancak bu dönüm noktası sadece Avrupa ülkeleri idarecileriyle sınırlı değildi. Bu ziyaretler, daha doğrusu Türkiye’nin ve bu genç insanların Avrupa karşısındaki duruşları, aynı zamanda milyonlarca Avrupalı Türk’ün paradigmasını değiştirdi. Bence sayın Başbakanın Avrupalı Türkler için geçen hafta Berlin’de söylediği Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinde gönül seferberliği aslında bu geziyle başlamış oldu.
Çünkü bu gezi bizim, yani yıllardır ezilen, horlanan, aşağılanan, ayırımcılığa uğrayan kitlelerin bir anda dik durmamızı, sahipsiz olmadığımızı, psikolojik olarak rahatlamamızı velhasıl duruşumuzu değiştirdi. O günden itibaren, onca olumsuzluklara rağmen yeise kapılmamaktayız. Hem içinde bulunduğumuz ülke hem Türkiye için bir şeyler yapmanın gayreti içindeyiz. İşte bu duyuş ve düşünüş bir ‘gönül seferberliğidir’.
Her geçen gün Türkiye-AB ilişkileri ilerlemekte. 3 Ekim’den bu yana yirmi tanıtıcı tarama, onsekiz ayrıntılı tarama yapılmış. Geri kalanları yıl sonuna kadar sonlandırılacak.
Türkiye-AB yolunda Avrupalı Türkler arasında başlatılan ‘gönül seferberliği’ sayın başbakanın Avrupa’daki Türk vatandaşlarının Türkiye'deki seçimlerde aktif oy verebilmeleri için çalışmaların devam ettiğini müjdesini vermesi başka bir anlam kazanacaktır.
Amatör ruh ancak profesyonel bir anlayış gönül seferberliğinin vazgeçilmezidir. Çünkü bu işi sevmek ve yürekten inanmak gerek. İşte başarının sırrı buradadır…