“Kimlik kavramını tarif etmek kolay değil. Bu sorun için bir kitap yazmış olmama rağmen hâlâ konuyu tüketmiş değilim.” diyor Amin Maalouf.
Bizdeki ideolojik kolaycılık ve kişilik kavgasını ideolojinin ardına sığınarak yapma nedeniyle kimliği de şıp diye tarif ediyor birçoğu. Teorinin geliştirilmediği, Batı kavramlarıyla ve Batı modernizmiyle kendini kavramlaştırmaya çalışanlarla hepsini karşı cephe kabul edenler marjinal yapılar doğurdu. Örneğin çevre duyarlılığı olana eskiden sol çevreler ‘burjuva’ derdi. Bu kısırlık “yeşiller” gibi bir taban hareketinin doğmasını engelledi. Tüm ideolojilerin odak noktası ve tek sloganı “biz geliriz iktidara ve her şeyi düzeltiriz”, nasılını merak etme sen!
Ben sadece Müslüman kimliğimle varım Türk değilim diyenler, Türkiye’yi milliyetçi dalga içinde göstermeye çalışanlar, etnik kimlikleriyle övünüp diğerlerini silenler... Ben Avrupa kadar milliyetçiliğin sağlam olduğu yer az gördüm. Almanya’da “sen Almanya’sın” diye devlet kampanya yapmıştı yakın zaman önce. Sonra bunun Hitler’in sloganı olduğu ortaya çıktı ve kampanya sessiz sedasız dağıldı. Hollanda yine öyle Teo Van Gogh olayından sonra inanılmaz bir anti-İslam kampanyasıyla sarsıldı. Müslümanlık gericik ve adam öldürmeyle eş tutuldu neredeyse.
Amin Maalouf’un dediği gibi: “Kemalizm, Türkiye tarihinde, diğer ülkelerde kolaylıkla ayrı kalabilecek iki kavramı birleştirdi: Milliyetçilik ve modernleşme. Arap dünyasında örneğin, bu iki kavram beraber yürümez. Birçok ülke; ırkçılık, ayrımcılık, sömürgecilik, din, geçmişindeki trajediler gibi konularla yüzleşmekte tereddüt eder. Ya da bu konuları, kafasında farklı şekillerde canlandırır.”
Sadece ‘Hollanda açık kültür değil’ demekle sınırlandırmak doğru olmaz. 50 yıldır göç alan, göçmen işçi talep eden bu ülkeler gettolarla, göçmen kültürleriyle ve uyumuyla yeni meşgul olmaya başladılar. Çok çabuk da sıkıldılar. Hollanda entegrasyondan çok asimilasyondan söz ediyor. Kültürel ve tarihî arka plan hiç konuşulmuyor. Ciddi önyargılar var ve bilgi yok. Yargılar bilgisiz boşluğu dolduran en temel malzeme.
Hollanda veya Fransa’da sömürgelerden gelen göçmenlerin asimile olduğu varsayılıyordu. Ancak son olaylar bunun doğru olmadığını gösterdi. Hollanda’da Faslılardan sanatçı, yazar, çizer olup asimile olanlar var; ancak Faslılar tamamen getto halinde yaşıyor. İnsanlar sokaklarda oturup kalkıyor, sohbet ediyor, kağıt oynuyor. Yani başka bir sosyal alan yok. Oturdukları bölgenin sokakları sosyalleşme alanı. Nasıl entegre olacaklar? Bir araştırma yapmışlar ve Faslıya ‘Komşunuz beyaz olsa ve de evine hırsız girdiğini görseniz onu polise ihbar eder misiniz?’ sorusunu yöneltmişler. Faslı, ‘Haber vermezdim, benim aidiyetim Fas topluma.’ demiş. Oysa aynı soruya Milli Görüş’le yaptığımız toplantıda Anadolulu bir amca hemen cevap verdi: “Hırsız hırsızdır. Bizden değildir.” İşte, Türk İslam anlayışı derken ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Bizim işçi amcanın hiç düşünmeden adalet ve hakkı gözetmesi bir kültürel algı. İstenen ne Batı’da? Hukuk sistemine inanarak bir arada yaşayabilmek. Biz hukuk ve devleti reddetmeden kimliğimizi yaşıyoruz. Türkler asimile olmayan bir topluluk. Güçlü kültürel kimlikleriyle yaşıyorlar. Prof. Faruk Şen de “Türk kültürü Avrupa’da kurumsallaştırılmalıdır.” diyor. Çünkü pratikte kültürel entegrasyonu uyguluyor Türkler.
Türkiye radikal İslam’ı politik olarak kullananların önünü kesecek kültüre sahip.