Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak! 1/2309Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz. 1/2310Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslanla kurdun çift olduğunu hiç gördün mü? 1/2311Yol yürürken, bir arada olmayı gerektiriyor. Uyum istiyor.Onu seviyorum. Ancak onunla mutlu olurum. O benim ruh eşim sanki. Başkasına benzemiyor böyle başlardı hep. Ama oğlum... Kızım senin gözün daha bir şey görmüyor Bunlar da dillendirilirdi başta. Zaman sizin zamanınız değil. Her şey farklı şimdi, söyledikleriniz eskidendi .derlerdi sonra.Bir kavga gürültü duyduk. Başımı çevirdim. Sesler hiç de yabancı değildi. Kadın bağırıyordu.:Çektiğimiz cefaya bak. Herkesin ömrü rahat içinde geçiyor. Sadece biz böyleyiz. Yoksulluğumuzu görmüyor musun? Ekmek yok. Katığımız dert ve haset. Testimiz yok. Suyumuz gözyaşı. Gündüz elbise diye güneş ışığını örtünüyoruz. Geceleyin yatak ve yorganımız gece ve ay ışığı. Açlıktan gece gökyüzündeki ayı ekmek sanıp ellerimizi uzatıyoruz. Yoksullar bile utanıyor bizim yoksulluğumuzdan. Vebalıdan kaçar gibi kaçıyor akrabalar eş dost bizden. Ne gelen var ne giden. Kıtlık nedir bilmek isteyen bize baksa yeter Derken adamın sesi duyuldu:Daha ne vakte kadar söyleneceksin be kadın. Zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Bu alemde bir biz miyiz ki, binlerce canlı cansız sıkıntılarıyla yaşayıp gidiyor. Üveyik kuşu bile gece rızkı olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder. Bülbül : Ey duaya karşılık veren Tanrı sana güveniyoruz diye öter. Her kes Tanrı ailesidir. Hak ta aile reisi. Nice tatlı yaşayanlar sonunda acı öldü. Koyunları sürüden getirince besili olanları keserler. Sabah oldu be kadın daha ne zamana kadar bu masalın Zaten yorulmuştuk. Merak ettim nereye varacak bu kavga. Oturup biraz soluklandık. Bu kez kadının sesi yükseldi yine.Bana hikaye okuma. Namustan başka bir şeyi olmayan adam. Yürü git. Karnım tok bu laflara. İşin gücün okkalı, tumturaklı laf söylemek. Haline bak. Kendine bak ta utan. Yoksulluktan havada sivrisinek avlıyorsun.Adam dayanamadı sonunda. Tamam dedi. Kavga etmek istemiyorum. Ya kavgayı bırak ya da beni. İstiyorsan hemen evi barkı bırakıp giderim. Kadın bu kez onu sinirli ve kararlı görünce geri adım attı ve ağlamaya başladı. Duymuştum, ağlamak kadınların tuzağıdır diye. Erkekleri durduran davranış. Erkekler ağlayan kadına dayanamazlarmış. Bir de sana ihtiyacım var lafına. Kadınlar niye ağlar? Bunu gerçekten de tam olarak bilmiyorum. Fakat bir kadının ağzından duyduklarımı aktarıyım size. Kadın gözüyle bakalım. Diyordu ki: Ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. Kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, "Kıyamam ben sana" diye, gizlice kendilerine sarılırlar. Yalnız kadınlar, kendilerine yer yer bu hayatta, anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar. Yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata... Hep birlikte ne varsa yani, o bütüne ağlanır. Yoksa dizdeki yara değildir ne de kalpteki kırık. Hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına... Niyesine ağlanır bunların. Bir büyük trajediye. Her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. Her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. "Gel bakiim sen buraya"dır o, "Nasıl kıymışlar benim güzel kızıma?"dır. Bu yüzden sebebi sorulduğu anda hikaye anlatılamayacak kadar uzundur. Kelimeleri birbirine karışmış bir eski keder. Belki de aynaya bakıp, gösterip aynadaki görüntüyü "Buna ağlıyorum işte" denmelidir, "Bunun tamamına!"Buradan anlaşılıyor ki. Kadın kendine ağlıyor .O anda ne olduğu değil önemli olan kadın için. Ağlamak kendine şefkat gösterisi. Ama işe yarıyor. Kadın ağlamış ,tartışma biraz yatışmıştı. Hep olduğu gibi oluyordu olan. Ayakkabılardan birinin darlığı unutuluyor biraz daha yürünüyordu. Yine sıkınca yine kavga. Sonra yine yine O yüzden uyumun baştan yakalanması en iyisi. Çocuk yetiştirmekle ilgili bir konuşma dinlemiştim bir zamanlar. İyi çocuk yetiştirmenin sekiz ana kuralı var demişti konuşmacı. Beş tanesi çocuk doğduğu anda biter. Ve bu işlem eş seçerken başlar. Eş seçimi. En önemli olanı bu. Bunda da en önemlisi uyum. Ayakkabılar aynı numara olsun. Kapı kanatları benzesin birbirine.Amerikada yapılan bir araştırmayı hatırladım şimdide. Uyumu yakalayanların çoğu aynı yöre insanları. Benzerlikleri çok olanlar. Memleket, şehir, aile, gelenek görenekler, damak tadı, benzer ilgi alanları vs. Ne kadar benzerlik varsa o kadar uyum.Günümüzde aşksız evliliği reddeden kadın ve erkeklerin sayısı artmıştır. Ancak uzun süreli ilişkide tutkulu aşk potansiyeli artırsa bile, aslolan benzerliklerle bezenen, arkadaş çift dediğimiz uyumu yakalamak. Bu da saygıyı, güvenmeyi ve ilişkiye sürekli yatırım yapmayı gerektirmektedir. Ve böyle uzun süreli bir ilişkide güçlü duyguların zamanla azalacağını bilmek gerekir. Bu duygular ilişkiye yapılacak sürekli ve güçlü yatırımlarla ilgilidir.Burada iki kavramdan söz etmek istiyorum. Tutkulu aşk ve arkadaşça aşk. Tutkulu aşkın karakteristikleri: yoğun bir duygusal durumdur. Şefkat ve cinsel duygular, coşku ve acı, anksiyete ve rahatlama,yardımseverlik ve kıskançlık, bir duygular karmaşası içinde bir arada olur.Arkadaşça aşkın karakteristikleri ise:güven, ilgi,kusur ve mizaç özelliklerinin hoş görülmesi ve yüksek perdeli duygusal tutkudan çok, sıcak ve sevgi dolu bir duygusal ton. İlişki sürdükçe karşılıklı bağlılık artar. Duygu potansiyeli de.Peki işin başında olanlar anladılar ve uyumu önemseyecekler. Seçimlerini buna göre yapacaklar. Ya başta bunu yapamamış olanlar. Ayakkabıları sıkanlar. Onlar için çözüm yok mu? Elbette var. İki taraf da isterse. Tamir edip onlara yardımcı olacak tamirciler var. Profesyoneller. İlle de çıkarıp atmak isterlerse ayakkabılarını onlara da diyeceğimiz bir şey yok. Ancak isterlerse tamiri mümkün. Yardım alacaklar. Ben onları bir kenara bırakıp şimdilik başlangıçtakiler için, arkadaşça aşk kavramını önereceğim burada tutkulu aşk yerine. Eğer uzun süreli ilişki isteniyorsa. Ve en başta da seçiciliği. Seçerken de danışmayı.Yine bir Kılavuza ihtiyacınız olacak. Olmalı da.www.pozitifdegisim.com