İSTANBUL (AA) - Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Fatih Sultan Mehmet ve Dönemi Uygulama ve Araştırma Merkezi, "566. Yıl Dönümünde İstanbul'un Fethi ve Fethin Hafıza Mekanı Olarak Ayasofya" konulu panel düzenledi.
FSMVÜ Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahameddin Başar'ın yanı sıra akademisyenler ve öğrencilerin katıldığı panel, üniversitenin Üsküdar Yerleşkesi Konferans Salonunda gerçekleştirildi.
Fethin 566. yıl dönümünün tarih, edebiyat ve mimari perspektifle ele alındığı panelde konuşmacı olarak Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Prof. Dr. Hasan Akay, Doç. Dr. Hasan Fırat Diker ve Doç. Dr. Mustafa Göleç yer aldı.
FSMVÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Göleç, panelde, İstanbul'un topoğrafyası ve topolojisinin fethin izleriyle dolu olduğunu söyledi.
Bunun her şeyden önce mekanların adlarında görüldüğünü belirten Göleç, "Tarihi Yarımada, eski İstanbul yani hakiki İstanbul adını Fatih'ten alıyor. İstanbul'un ilçeleri, semtleri Fatih Sultan Mehmet'in vezirlerinin komutanlarının adını taşıyor. Mahmutpaşa, Kasımpaşa, Kocamustafapaşa gibi fakat yalnızca paşalar değil fetihte bulunmuş daha küçük rütbeli askerin de isimleri yer almıştır." dedi.
"Hafıza Mekanı Kavramı ve İstanbul'un Fethinin Hafıza Mekanları" başlıklı konuşmasında fetihlerin hafıza mekanları olduğunu anlatan Göleç, "Rumeli Hisarı, Nafi Baba Tekkesi, Tekfur Sarayı, İstanbul surları, Topkapı, Edirnekapı hatta fetihten sonra inşa edilen Eyüp Külliyesi... Bunlar fethi anlatan hafıza mekanlarıdır. Ancak İstanbul'un fethiyle ilgili tarihi ve edebi kaynaklarda en çok bahsedilen ve hafıza mekanı olarak en ön plana çıkan yer Ayasofya'dır." şeklinde konuştu.
- "Fetih ve İstanbul birbirinden ayrılmaz iki kavramdır"
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan da "Fethi ve Fatih'i Hatırlamak" başlıklı konuşmasında, fetih ve İstanbul'un adeta birbirinden ayrılmaz iki kavram haline geldiğini dile getirdi.
Burada manevi motivasyon sağlayan bir Hadis-i Şerif olduğunu aktaran Özcan, "Bu yüzden her İslam hükümdarı İstanbul'u almak için gayret sarf etmiştir." dedi.
Daha önceki denemelerin başarısız sonuçlanmasının sebebinin ileri teknoloji topların olmaması olarak görüldüğünü ifade eden Özcan, Fatih Sultan Mehmet'in başarılı olmasındaki en büyük etkenleri ise "Hiçbir Osmanlı şehzadesine nasip olmayan bir eğitim almış olması. Dönemin en iyi hocalarından eğitim almakla birlikte özellikle Manisa'daki ikinci şehzadelik döneminde, İstanbul'un fethi konusunda özel olarak yetiştirilmiştir. Aynı zamanda Doğu ve Batı dünyalarındaki gelişmeleri yakından takip edebilme imkanı yakalamıştır." şeklinde sıraladı.
Doç. Dr. Hasan Fırat Diker ise "Fetih ve Ayasofya'nın Hafızası" başlıklı konuşmasında, Ayasofya'nın geçmişten bugüne geçirmiş olduğu değişikliklerin tarihi serüvenine ışık tuttu.
Camileştirilen Ayasofya'nın peyderpey ilave edilen minareleriyle adeta Osmanlı sultanlarının birer simgesi haline geldiğine dikkati çeken Diker, "Fethin ikinci günü, çarşamba günü Ayasofya'ya giderek iki gün sonra kılacağı cuma namazı için düzenlemelerin yapılması emrini veren Fatih Sultan Mehmet'in isteği üzerine Ayasofya ahşap malzemeden yapılan ilk minaresine kavuşmuştur." dedi.
- "Ayasofya mekan içinde bir ruhtur"
Ayasofya'nın Türk'ün tarih sahnesinden nefes aldığı en çetin hafıza mekanlarından biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Hasan Akay, "Ayasofya'nın sesi kesilmiştir ama öfkesi hala harlıdır. Ancak Ayasofya'nın hisli yüreklere hala sahi olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Ayasofya Şiirleri: Ses ve Öfke!" başlıklı konuşmasında Akay, Necip Fazıl Kısakürek'in "Ayasofya mekan içinde ruhtur." sözüne atıfta bulunarak, "Ayasofya sağır edici bir suskunluk içerisindedir. Sadece ima ile imanı olanların anlayabileceği bir dille konuşmaktadır. Ayasofya büyük bir meseledir ve hatırı yüksektir. Sultanahmet o yükseklikten ona seslenir. O yükseklikte her nefes teneffüs edemez daralır, bunalır dünya başına dar gelir." diye konuştu.