Bahar, Konya'da İğde Çiçeği Demek; Erguvan, Akasya Çiçeği Kokusu Demek
Bir ‘Selam’ yolladılar, size… Üstümde kalmasın, vebalinden korkarım… Güneyiğin, acı marulun, taze ısırganın, dede sakalının, ebe gümecinin, taze pancar yaprağının selamı var size. Herhalde ‘‘Getiren, götüren sağ olsun’’ diyeceksiniz; ‘Eski Konyalılar’ gibi… Ama içinde ‘sitem’ gizli bir selam fısıldar gibi…
Hatırlarsınız, geçenlerdeki yazılarımda, pazarlara, ‘Cemreler’den hemen sonra güneyiğinin, acı marulun, dede sakalının tek tek gelmeye başladığını; ‘tuza basa basa’ yemeniz için sizi beklediklerini duyurmuştum. Çoğunuz, hala gitmemiş Nalçacı Pazarı’na, Muhacir Pazarı’na… Söylemek var, duyurmak var; ısrar yok… Hala sizi bekliyorlar… Sizin vaktiniz yoksa, ‘Hanım’a söyleyin, gitsin, toplayıp gelsin…
TAM ZAMANI; SÖZÜ ‘İĞDE ÇİÇEĞİ’NDEN, ERGUVAN’DAN, AKASYA ÇİÇEĞİNDEN AÇMANIN…
Unuttunuz belli onları… İğde Çiçeği’ni, Erguvan’ı, Akasya Çiçeği’ni ama onlar sizi unutamazlar… Her bahar, hiç ihmal etmeden, peşpeşe, kokuları ile tadları ile sizin için ’dökülürler, saçılırlar’ açarlar…
Dikkat ettiniz mi bilmem? İğde Çiçeği’nin, Erguvan’ın, Akasya Çiçeği’nin baş harflerini ‘büyük harfle’ yazdım. Dilcilerimiz hemen atılabilirler; ‘onların ismi cins isim, cins isimlerin baş harfleri küçük harf yazılır’ diye… Onlar, öyle söyleyedursun. ‘Konya’, ‘Selçuklu’ nasıl özel isimse, ‘büyük harf’le yazılırsa; İğde Çiçeği de, Erguvan da, Akasya Çiçeği de büyük harfle başlar… Bunlar Rabbimiz’in Selçuklu Bozkırlarına bir lütfu…
KONYA DEMEK BİRAZ DA İĞDE DEMEK, ERGUVAN DEMEK, AKASYA DEMEK
Gelin sizi çocukluğumuza kaçırayım.
Okuldan ‘dersleri asıp’ kaytardığınız günlerde; aklına uyup derslerden ‘zıldığınız’ günlerde, okul kasketini de bir yana fırlatıp soluğu Eski Meram Yolu iğdeliklerinde alırdınız. Havzan’a, Meram’a, Çaybaşı’na, İlyas’ın Kavakları’na damlardınız. Aylardan mayıstı; mayısın sonlarıydı… Bir kucak çiçek açmış iğde dalı yolardınız; koklaya koklaya evinize getirirdiniz, anneniz için.
‘İğde Çiçeği Kolonyası’, eskiden, Konya’da ‘en muteber’ kolonyaydı… Hükümet Meydanı’na gelirdiniz; arifeyse eğer, ‘Hasan Kolonyaları’nın önünde sıraya girerdiniz… Sizin kolonyanızı, ‘merasimle’ rahmetli ‘Abdurrahman’ doldururdu. Şimdilerde belki haberiniz yoktur; Hükümet Meydanı’nda ‘Hasan Kolonyaları’nın yerinde yeller esiyor…
Bilir misiniz? ‘Erbabı’nı bir hoş eder, ‘İğde Çiçeği Kolonyası’… Nice küllenmiş duyguyu tetikler…
Şimdilik çok üzülmeyin. Konya’da hala İğde Çiçeği Kolonyası bulabilirsiniz. ‘Eski Çarşılar’ı, Bedestenler’i, Attarlar içini bir zahmet dolaşın; özlediyseniz. ‘Yeni yetme’ çocuklarınız, bırakın İğde Çiçeği Kolonya’yı, İğdeyi belki tadamamışlardır. Hediye diye götürürseniz ‘sürpriz’ olur, ‘Havanız’ olur.
‘Eski Konyalı’ hele hele çocuklar ne çok severlerdi iğdeyi… Uzun kış gecelerinde, ‘ailecek ev oturmaları’nda getirilen ‘çetnevir’ tepsilerinde, ‘kavurga’nın yanında, ‘yağlı düğü’nün yanında mutlaka iğde de olurdu.
İğdenin her şeyi değerli. Yaprağı, meyvesi, çiçeği, dalı; her şeyi ‘mübarek’ İğde dalları nazarı karşılar… İnce İğde dalları, küçük küçük doğranır, ortalarından delinir; ‘bir İğde dalı, bir boncuk, bir İğde dalı bir boncuk’ dizilir; kolye yapılır. Evlerin üstüne iğde dalı asılır; çocukların omzuna, ince iğde dalından kesilen ‘dağdadan’ denilen dal parçası gök boncukla dikilir. Şeker gibi tatlı kuzuların danaların da boyunlarında kolye olur ‘İğde dağdadan’…
İğde ‘Mübarek bir ağaçtır’. Çocukluğumuzda annelerimiz, mahallede ‘namazlık’ okuduğumuz hocalarımız; ‘İğde ağaçları, seher vakitleri Allah’a secde eder’ derlerdi. ‘Konya Bozkırları’nda herkes inanırdı buna. Çocukluğumuzda çok geceler uyumak istemezdik, seher vaktine kadar… İğdelerin secde edişlerini görmek isterdik… Sonra uyuyakalırdık; sabahları da ‘niye uyandırmadınız’ diye ağlardık. ‘Herkes göremez iğdelerin secde ettiğini, yalnız imam ehliler görebilir’ derlerdi.
İğde hakkında her şeyi yazsam bu gazete almaz. En iyisi mi, siz internete girin, ‘iğdenin, yaprağının, çiçeğinin faydaları’ yazın, tıklayın hayretler içinde kalacaksınız.
Hazır olun yakında iğdeler çiçek açacak; eli kulağında. Kaçırmayın, iğde çiçeği toplattırın; sizde yoksa eşinizden dostunuzdan…
Bu yazının sonunda size, ‘İĞDE ÇİÇEĞİ REÇELİ’ tarifi vereceğim; yaptırırsanız güzelliği, lezzeti karşısında hayretler içinde kalacaksınız
ERGUVAN BİR KONYA NAZENİNİ…
Erguvanı hatırlıyor musunuz? Bu günlerde bahçenizden kopardığınız erguvanları kucak kucak ilkokul öğretmeninize götürürdünüz; ‘namazlık’ okutan hocanıza götürürdünüz. Erguvan kokusuyla da, bir hoş ederdi sizi…
Erguvan Konya’nın bir ‘nazenin’ ağacı… Bağlı, bahçeli; ahırlı samanlıklı; tandırlı çaraşlı bir ‘Eski Zaman Konya Evi’ olacak da, evin ‘ön hayadında’ bir erguvan ağaç kümesi olmayacak. Mümkün değildi bu…
Ama eski Konya evleri duman olunca, öldürüp arsası ‘kat karşılığı kooperatif’e verilince, erguvan da tek tük kaldı.
Oysa Erguvan ‘Konya’nın Kızı’ unutulmamalı, kaybolmamalı. Belediyeler, parklarda olsun, erguvan korulukları kurmalı.
Yoklayın bir; acaba, bağı bahçesi olan epbablarınızda erguvan ağacı var mı? Varsa size bir demet getirirler mi? ‘Niye soruyorsun?’ derseniz, biraz aşağıda size "erguvan çiçeği reçeli" tarifi vereceğim. "YEMEK YAZARI YÜZ AKIMIZ" Nevin Halıcı olsun; ‘Meram Sevdalısı Yazar’ Saime Yardımcı olsun; erguvan çiçeği reçeli tarifinin alasını bilir.
Unutmadan yazayım; ‘Erguvan’a, ‘Has Gonyalı’, ‘Erğoğan’ der.
AKASYA ÇİÇEKLERİ ŞİMDİDEN AKLINIZDA OLSUN…
Şu şarkıyı hatırlıyor musunuz?
‘‘Yar yolunu kolladım
Beyaz mendil salladım
Ona çiçek yolladım
Akasyalar açarken’’
Samimi cevap verin, içinizden de olsa… ‘Ona’ çiçek yolladınız mı? En son ‘Ona’ ne zaman çiçek yolladınız?
Konya’da daha akasyalar açmadı… Eli kulağında; şimdiden hatırlatayım da, ‘‘Niye vaktinde haber vermedin yav?’’ demeyin.
Farkettiniz mi hiç? Akasya, Konya’ya yakışan ağaçlardan biri, alıçla birlikte dağ armudu ile birlikte…
Küçükken mahalle arkadaşlarımızla toplanıp yakınımızdaki İsmet Paşa İlkokulu’nun bahçesinden, bembeyaz akasya çiçekleri yolardık. Akasyalar açtı mı rüzgâr üstünüze deli deli serperdi akasya kokularını… Bir hoş olurduk; tatlımsı bembeyaz akasya çiçeklerini avuç avuç yerdik.
Akasyanın çiçeği de, yaprağı şifa; derde deva internetten öğrenebilirsiniz.
Bugün ‘selekliğim’ üstümde. Akasya Çiçeği Reçeli’ni de tarif edeceğim. Kesip hanıma verin; inandırın, ikna edin, ne yaparsanız yapın; size ‘Akasyalar açarken’ bir ‘Akasya Çiçeği Reçeli’ yapsın…
BUYURUN, ÖNLÜĞÜNÜZÜ TAKIN; İĞDE ÇİÇEĞİ; AKASYA ÇİÇEĞ ERGUVAN ÇİÇEĞİ REÇELİ YAPMAYA…
Akasya Çiçeği Reçeli ölçüleri/yapılışı: 3 su bardağa temizlenmiş, sapkımsı alınmış akasya çiçeği, 3 bardağı su, 4 su bardağı toz şeker, 1 tatlı kaşığı limon tuzu. Tencerede şekerle suyu kaynatın, koyu kıvama erişilince indirin.
İğde Çiçeği Reçeli ölçüleri, yapılış tarifi: 3 su bardağı erguvan çiçeği, 4 su bardağı toz şeker, 4 su bardağı su. Karışırken çiçeklerin ezilmemesine dikkat edin. Biraz limon tuzu lütfen.
Haddim olmayarak ‘Hanım İşi’ne karıştım. Bağışlasınlar… Siz yine de işi ‘Hanım’lara bırakın. ‘Hanım bunları gül reçelini nasıl yapıyorsan öyle yapın; bana ‘kulak asma’ deyin. Tarifler internette de var.
Bir daha hatırlatayım: Erguvan mevsimi şimdiler, iğde ağaçları yakın; akasya çiçeğine daha biraz var.