Bahtiyar Muallim

yazar-13

Asya’daki ve Kafkaslardaki mazlum kandaşlarımız için caddelerde kolkola girip hürriyet şarkılarının söylendiği zamanlarda bu heyecanların yıldız isimleri vardı. Onlar kutup yıldızı gibi yücelerde, çok yücelerde durur ve âleme nizâm verirlerdi. Yarı insan, yarı evliyâ bir tavırları vardı. Öyle lâflar ederlerdi ki, sanki bir ölümlünün bu sözleri söylemesi mümkün olabilmezdi. Uygulanan her türlü işkenceye rağmen onlar dimdik ayakta durur, etrafa ışık saçmaya devam ederlerdi.

Şehriyâr, Mehmet Emin Resulzâde, Gaspıralı İsmail Bey, Bahtiyar Vahapzâde, Mağcan Cumabay bu isimlerden birkaçıydı. Onların adını duyan saygıdan ceketini ilikler, kendine çeki-düzen verirdi.

*      *      *

Bir güz günü ikindi üstü Şeki’de onunla tanışmak, daha doğru söylenişiyle onu yakından görmek ve konuşmak kısmet oldu.

Bahçeli güzel bir evin bahçeye bakan geniş penceresi önüne oturmuş, dizine bir örtü almıştı. Yaşlı bir arslan gibiydi. Yelesini yele vermiş, yorulmuş, öylece duruyordu.

Adı bilinen kahramanlarla yüzyüze görşümeler biraz hayal kırıklığıyla sonlanır. Bu görümede de bu oldu. daha önce radyolardan duulan sesi aşağı-yukarı şemailiyle ilgili bir fikir veriyorsa da, yine onu, o kocaman, herbiri slogan olan sözleri eden büyük şairi daha iri bir cüsse daha müşekkel bir kalıp ile görmeyi umuyor insan. Halbuki o normal bir insan gibiydi (Gerçi biraz konuşunca veya sohbet ilerleyince onun gerçek boyutu ortaya çıkıyor ve kişi daha önceki düşüncesinden pişmanlık duyuyor ama, insan yine de o şekilde düşünmekten kendini alamıyor).

*      *      *

Ziyaretçileriyle birer birer ilgilendi. Kendisine yöneltilen süperlâtivli sözleri sıkıntıyla karşılıyor, lâfın gidişatını hemen değiştirmek istiyordu.

Memleketi soruyardu. Kim ne yapıyor, onu ilgilendiriyordu. Bir işaretiyle masanın üstü türlü yemişle donatıldı. Konuşmasına dikkat ediyor, Azerî lehçesini sanata dönüştürüyordu. Türkiye’de unutulan bâzı kelimeler geçince “siz buna Türkiye’de şöyle dersiniz” açıklaması ile anlaşılmayı kolaylaştırıyordu.

*      *      *

1925 yılında doğduğuna göre bugün seksenin üstünde bir yaşa sahip. Sağlıklı ve artan bereketle bir ömür dileriz.

Bahtiyar Muallim bir filologtur. yani dilcidir. Türk edebiyatını en iyi bilenlerdendir. Sadece edebiyatı değil, gelişmiş tarih bilinciyle bizim örfümüz, âdetimiz, geleneğimiz, sanatımız, heyecanımız ve dinamiğimiz onda bazan bir ipek kadar yumuşak hâl ile, bazan kükreyen arslan edâsıyla yerini almıştır. Anasına şiir söylerken küçük, munis, muzip bir çocuk, ezanı dinlerken samimî bir mü’min, “Özümüzü Kesen Kılıç” veya “Nereye Gidiyor Bu Dünya” veya “Feryad” tiyatrolarında, kılıç elde bir bahadırdır.

Bahtiyar Muallim’in kırka yakın nesir, on’dan fazla şiir kitabı yayınlanmıştır. Kitapları ve oyunları çeşitli dillere çevrilmiş ve defalarca basılmıştır. Yedi milyonluk Azerbaycan’da onun şiir kitapları yüzbinlik baskılar yapmakta ve bir ayda tükenmektedir. Bu çağda bu durum olağanüstüdür, Vahapzâde’nin sanat kalitesiyle ilgilidir ve önemlidir.

Yeni Azerbaycan Cumhuriyeti’nin doğmasında bu aziz insanın emeği büyüktür.

Şiirlerinden birinde “çocukken kırk yaş bana çok büyük bir yaş gelirdi. Şimdi ben altmışı çoktan aştım, yetmişe geldim ve bu yaş bana çok gelmiyor” diyordu ve kendi sesiyle okuduğu bu ve benzer şiirler ona sayısız dost kazandırıyordu.

Bu hal devam etmektedir.

*      *      *

Ankara’da bir hastaneye geldi. Rahatsızdı. Kalbi ona rahat vermiyordu. Fakat onu sevenler onu şiir ülkesinin padişahı olarak selâmlıyor, ziyaret için sıraya giriyorlardı.

“Bu kalabalık ziyaretçi akını sizi yormuyor mu?” diyo soranlara, o “bil’âkis, beni dinlendiriyorlar, tedavî ediyorlar” diye cevap veriyordu.

Buna rağmen Hâcettepe tarafına, Tâcettin Dergâhı’na bakan pencereye yüzünü dönünce, yorgunluğu çizgi çizgi yüzünden ellerine, ellerinden yatağa akıyordu.

Fakat o belli etmiyordu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.