Bakmak ve görmek

Hüseyin Altunbaş

Bakmak ve görmek arasında ince ama derin bir çizgi vardır. İşte yaşamdaki en önemli ayırt edici fark da burada yatar. Bakan yerine gören olabilmek. Aaaa baktım ama göremedim! Çoğunlukla bu cümleyi duyarsınız. Görmemiştir. Oradadır ama görmemiştir. O işi yapıyordur ama fark etmemiştir. Fark etmediği için işin özünü de kavramamıştır. Etkileyici bir iş yapamamıştır. İşini yapmış gibi yapmıştır. Yapar görünmüştür.

Maalesef ki özellikle hızla akan yaşamda çoğu insan hayata, çalıştığı işe, çevresine sadece bakıyor. Göremiyor. Görmek için çabalamıyor belki de.

Bakmak ve görmek!

Basit iki eylem gibi duruyor ama sizi diğerinden ayıran en önemli özellik.

Özellikle işimiz kitleleri etkileme işi olunca bakan ve gören insan ayrımı daha fazla ortaya çıkıyor. Kitleyi halkla ilişkilerci olarak mı, reklamcı olarak mı, pazarlama yöneticisi olarak mı, satışçı olarak mı etkileyeceksiniz? Her ne olarak etkileyecekseniz etkileyin gören tarafında olmak zorundasınız.

Gerçek öyle mi?

Maalesef hiçte öyle değil.

Çoğunlukla bakan insanlar özellikle kitle iletişimi işini yapıyor. Yapmaya çalışıyor. Güya…

Böyle olunca da birbirinin tekrarı, kopyası, yaratıcılıktan yoksun, çöplük işler ortalıkta uçuşuyor. Ve bu işler işini yapamadan başka diyara gidiyor. Bakiye, batan geminin malları…

Bugün Coca-Cola’nın reklam kampanyası örneğini ve Japonların reklam panolarına getirdiği yeniliği görünce bakan ve gören ayrımına daha iyi varacaksınız.

Coca-Cola’nın reklam ajansı gören bir kampanya yapıyor ve dünyanın bir ucunda herkes duyuyor vay be diyor.

Japonlar hedef kitleyi gören bir teknolojiyi reklam panolarına uyguluyor.

Hep örnekler dışarıdan geliyor.

Niye?

Çünkü biz hep bakanız. Onlar görsün biz onu ithal ederiz modundayız.

İthal etmeyi bırakıp ne zaman ihraç eder hale geliriz, işte o zaman görmeye başlamışız demektir.

Bugün Coca-Cola ve Japonların reklam teknolojisindeki yenilikleri dışında eğitim pazarlamasına da bakan değil gören bir bakış atmak istiyorum. Hadi bakalım.

 

Eğitim Pazarlaması

Artık pazarlama dünyasında yaşadığımızı iyiden iyiye hissetmeye başlıyoruz nihayet. Eskiden çeşitlilik olmayınca pazarlamadan da bahsedemiyorduk. Ancak her sektörde rekabetin artması pazarlamayı da önemli hale getirdi. Bakın üniversiteler yarışıyor. Üniversiteler çoğaldı. Televizyonlarda, gazetelerde, açıkhavalarda, kataloglarda, internet sitelerinde amansız bir yarış içindeler. Eğitim pazarlamasının başladığının göstergesi.

Bu sene özellikle Konya’nın üniversite pazarı için iyi bir pazar olduğunu daha iyi anlıyoruz. Başka şehirlerin üniversiteleri buradan müşteri kapmak için iletişim içine giriyorlar.

Hem Konya’daki üniversiteler hem de dışarıdaki üniversiteler önümüzdeki senelerde tüm Türkiye’de inanılmaz bir pazarlama rekabetine girecekler.

Bunun için üniversitelerin pazarlama iletişim departmanları kurmaları gerekiyor. Kurmaya da başlamışlar. Reklam ajanslarının da bu kategori üzerinde daha iyi çalışmaları gerekiyor. Çalışanlar kazanacak çalışmayan gidecek.

Eğer çalışmadan yalap şap iş yaparlarsa pişti işler yaparlar ve müşterilerini daha ilk adımda kaybederler.

Üniversitelerin jenerik vaadi nedir? Gelecektir. Öyle değil mi? Daha iyi bir gelecek için benim üniversitemi seç. Herkes gelecek vaad ederse fark nerededir? Hiçbir yerde!

Bu vaadi dilimleyip kendi özelliğinizle, kendi hedef kitlenizi örtüştüren bir vaadi reklamlarınızda kullanmalısınız. Entegre kullanmalısınız.

Hemen ilk akla gelen gelecek vaadini, koşan bir delikanlı görseliyle havuzdan kullanırsanız. Müşterinize en büyük haksızlığı yapmış olursunuz.

Kim kaybeder? Tabii ki müşteri de ajansta, mecrada…

Geçen haftalarda ardarda iki üniversite (biri Konya’da diğeri  Kayseri’de) aynı vaadi aynı görselle göstermeye kalkınca pişti oldular. Ama hem müşteri hem ajansı adına facia bir durumdu. Bu sektörün ilk yol kazası olarak hemen düzeltilip, ders çıkartılmasını dilerim.

 

Coca-Cola’nın Yaratıcılığı

Coco-Cola’nın yeni pazarlama fikri muhteşem. Coca-Cola için bunu düşünen ajans Ogilvy Argentine. 20 Temmuz Arkadaşlık günü için arkadaşlık makinesi fikrini uyguluyorlar. Makinenin özelliği bir kola fiyatına 2 kola vermesi. Ancak 2 kola alabilmek için biraz çaba gerekiyor. Arkadaş desteğiyle bunu becerebiliyorsunuz. Çünkü otomata para atılacak yer 3 metre tepeye yapılmış. Arkadaşınızın desteğiyle 3 metreye çıkacaksınız, parayı atacaksınız ve 2 kolayı alacaksınız.

Buyurun pazarlama ve reklam ajans zekası.



Hem müşteri, hem ajans hem de mecra kazanıyor. Pazarlama içgörüsü.

 

Geleceğin Reklamcılığında Japonlar…

Küçük dev adamlar. Bu Japonlar hakikaten örnek alınacak enteresan bir millet. Küçük ama etkililer! Japon malı tapon malı olarak çok çok kötü durumdayken teknoloji üstadları oluverdiler. (çalışınca oluyormuş)

Japonlar yapmışsa tamamdır algısını son sürat sürdürüyorlar. Hakkını da veriyorlar.

Reklamcılıkta da yine bir ilke imza atmışlar.

Japonlar yeni reklam panosu üretmişler. Panoya baktığınızda sizin yaşınızı ve cinsiyetinizi algılıyor ve size uygun reklamı size seyrettiriyor. Vay vay!




Tokyo metrosunda da uygulamaya başlamışlar.

8 yaşında bir çocuğun karşısında hemen oyuncak reklamı çıkıyor, 60 yaşındaki bir insanın karşısında da sağlıkla ilgili bir reklam çıkıyormuş.

Hedefli pazarlamadan hedefli reklama doğru gidiyoruz artık. Kitleselden birebir pazarlamaya doğru giderken karşımızdaki insanlara bakmak yerine onların ihtiyaçlarını görerek yenilikler yapmalıyız.

Bu örneklere biraz benzer reklam işlerini ne zaman görürüz sizce?



 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.