13–15 Kasım 2008 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Baku’de Uluslar arası Türk Halkları Uşak/Çocuk Edebiyatı Kongresi düzenlendi. Azerbaycan Kafkas Üniversitesi'nin ev sahipliğini yaptığı kongreye 200'ün üzerinde bilim adamı, yazar, şair ile 10 ülkeden 58 üniversitenin öğretim görevlileri katıldı. Türk dünyasının bir toplantısı gibiydi. Flormaniya’da Türkiye ve Azerbaycan milli marşlarının okunmasının ardından Kafkas Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ahmet Saniç bir konuşma yaptı. Rektör konuşmasında sadece Türk dünyasının ekonomik ilişkileri değil, kültürel ve edebiyat alanındaki ilişkilerinin de geliştirilmesi gerektiğine dikkatleri çekti. Çocuk edebiyatına hasredilen bu kongrenin bu konuda bir başlangıç olmasını temenni etti. Ayrıca, Azerbaycan Yazarlar Birliği’nden Keşem Necefzade, Türksoy’dan Fırat Furtaş, Türkiye Yazarlar Birliği’nden Rıfkı Kaymaz, Azeri Milletvekili Ganire Paşayeva birer konuşma yaptılar. Paşayeva Sovyet döneminde milli değerleri içeren edebiyat örneklerinin yasakladığını hatırlattı. Paşayeva, artık bağımsız olduklarını ve gelecek nesillerin milli ve manevi değerlerle donatılmış eserlerle yetiştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Açılış konuşmalarından sonra oturumlara geçildi. Çocuk ve edebiyat, çocuk ve dil, çocuk ve folklor, çocuk öğretim ve eğitimi, çocuk ve milli-manevi değerler, çocuk psikolojisi, çocuk ve sesli-görüntülü neşriyat, çocuk edebiyatında çağdaş temayüller, çocuk matbuatı, çocuk ve klasik edebiyat gibi oturum başlıkları altında 200’e yakın bildiri sunuldu ve bu bildirilerin müzakeresi yapıldı. Üç gün süren bu kongre Bakü’nün tarihi ve turistik yerlerinin ziyaret edilmesinden sonra çok başarılı bir şekilde sona erdi.
Uluslar arası Türk halkları çocuk edebiyatı kongresi’nin bilimsel yanı kadar duygusal yanı da dikkat çekici olmuştur. Yaklaşık 70 sene birbirinden kopuk olarak yaşamış olan Müslüman-Türk halklarının bu buluşması birbirimizi yakinen tanıma noktasında büyük faydalar sağlamıştır. Bu kongre münasebetiyle dil, din, kültür ve medeniyet birliğini yeniden keşfetmek bu alandaki işbirliğinin gelişmesi için ortak değerler etrafında toplanmak gerektiği taraflar arasında kuvvetle ifade edilmiştir. İster bağımsızlığını elde etmiş isterse henüz etmemiş olan Türk cumhuriyetlerinden gelen kardeşlerimiz üzerinde hala Rusya’nın tesirini hissetmek bize hüzün vermektedir. Bu sebeple burada abi konumunda olan Türkiye’ye, üniversitelere ve iş adamlarına büyük görevler düşmektedir. Bu ülkeler arasında iyi münasebetlerimizi ve işbirliklerimizi daha yoğun ve dikkatli bir şekilde artırmak gerekmektedir. Çünkü Türk cumhuriyetlerine karşı tarihi bir sorumluluğumuz vardır.
Türk dünyası çok büyük bir nüfusa, zengin yeraltı ve yerüstü hammadde kaynaklarına sahiptir. Karşılıklı ilişkiler gelişirse, bu yalnız nesillerimizin manevi dünyalarının gelişmesine, birbirlerini tanımasına yol açmakla kalmayacak aynı zamanda halklarımız arasında Sovyet istilası döneminde oluşan olumsuz tortuların silinmesine de vesile olacaktır. Bunun sonucu olarak da bilkuvve halinde bulunan manevi anlamdaki güç birliğimiz fiiliyata geçecek ve bu halkların kendilerine olan özgüvenleri daha da artacaktır. Bu sebeple mutlaka ortak köklerimize vurgu yapılmalı ve ileriye dönük güven verici ilişkiler zemininde her alanda ortak yatırımlar içerisine girilmelidir. Özellikle bu ülkelerin çoğu yüksek miktarda enerji kaynaklarına sahiptir. Bundan dolayı Rusya ve Amerika gibi büyük güçler, Türkiye’nin aktif bir şekilde oralarda söz sahibi olmasına sıcak bakmayacaklardır. Bakmadıkları da belli olmaktadır. Onun için Türkiye aleyhine gizli ve açık sürdürülen propaganda etkisiz hale getirilmelidir. Milletimiz bağımsızlığa yeni gözlerini açan kardeşlerimizin eksik ve kusurlarını dikkate almadan her şeye sıfırdan başlamalıdır. Çünkü Türk dünyasında birkaç nesil Sovyet emperyalizminin kültür devriminden geçmiştir. Bu tesirleri hemen silip atmak kolay değildir. Bu ülkelerde demokrasi güçlendikçe dini, iktisadi ve içtimai özgürlüklerin yolu daha çok açılacaktır. Neticede Rusya’nın psikolojik etkisi gittikçe zayıflayacak ve Türk halkları kendi ayakları üzerinde durabilecek potansiyeli yakalayacaktır. İşte o zaman rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın XXI. Asır, Türk asrı olacak özlemi de hayat bulacaktır.