FETÖ liderinin son konuşmalarının birinde sanki bilmiyormuş gibi yanındakilere "balyok muydu, neydi?" demesini duyunca, Türkiye'nin ne denli ikiyüzlü ve ne denli tehlikeli bir örgütle karşı karşıya olduğunu bir kez daha anladım. Düşünün, temayüz eden en önemli yüzü din alimliği(!) olan bir adam, yıllar önce ezberlediği Türkçe, Farsça, Arapça beyitleri hiç takılmadan şakır şakır okurken, aylardır Türkiye'de belki de milyarlarca kez tekrar edilmiş bir kelimeyi bilmiyormuş numarası yapıyor. Ve bunu o kadar güzel yapıyor ki, ne Hollywood ne Bollywood ne de Yeşilçam artistleri bu jeste bu mimiklere yetişemez. Sanırsınız ki hakikaten ilk duymuş ve telaffuz etmekte zorlanıyor. Lideri böyle olan bir örgütün müntesipleri nasıldır diye sormaya bile lüzum yok. Bu durum bile tek başına bu yapının, hangi kodlarla çalıştığını göstermeye yeter de artar bile.
FETÖ ile mücadelede ara ara tavsamalar olduğunu biliyor ve görüyoruz. Kırk yıldır sinsice yerleşmiş bir yapıyı, adaletten sapmadan ve kırıp dökmeden temizlemek kolay değil. Hakkını vermek lazım kolluk ve yargı elinden gelen çabayı gösteriyor. Toplumun vicdanını yaralayan kimi tahliyeler ya da kimi haksız tutuklamalar olsa da, genel fotoğraf bu yapının isabetli bir şekilde cezalandırıldığı ve tasfiye edilmeye çalışıldığıdır. FETÖ liderinin "balyok" demesinde olduğu gibi takiyyenin doğal bir davranış haline geldiği örgütte, neyin doğru kimin yanlış olduğunu anlamakta çok kolay değil. Öte taraftan bu örgüt bir PKK, DHKP-C ya da DEAŞ gibi devlet unsurlarının dışında, devlete karşı mücadele eden bir grup da değil. Bilakis devletin tüm hücrelerine sızmış, ama en az onlar kadar hatta yapısı itibariyle devlet açısından onlardan daha fazla tehlike arz eden bir örgüt. O sebeple de örgütün devletin içinde kalmış kırıntıları eliyle bu yapıya dönük mücadeleyi manipüle etme çabası mütemadiyen devam edecektir.
İBB Başkanı Kadir Topbaş'ın damadının kalpleri rahatlatmayan bir gerekçeyle serbest bırakılması bu mücadeleyi önemseyen kitleleri yaraladı. Sosyal medya, çok haklı olarak günlerce bu konu üzerinden sorgulamalar yaptı, kaygılarını paylaştı. Kavurmacı'nın 17/25'den sonra TUSKON toplantısına katıldığını, TUSKON başkanı Meral'in Cumhurbaşkanını darbe içerikli cümlelerle tehdit ettiğini ve onu en ön safta oturan Kavurmacı'nın alkışladığını bu mücadelede saf tutmuş herkes biliyor. Böylesi aşağılık bir programda bulunmuş ve eşlik etmiş kaypak bir adamın salıverilmesi tabii ki 15 Temmuz gecesi canları pahasına mücadele etmiş halkımız tarafından kabul edilemez. Hiç şüphesiz bu, başlayan HSK sorgulamasıyla ortay çıkacaktır. Süreçle bu kararın hukuki dayanakları var mı yok mu göreceğiz. Ama bu kararın her haliyle bu mücadeleye gönül vermiş insanları yaraladığını görebiliyoruz.
15 Temmuz gecesi milletin, en sevdiklerini meydanlara sürerek kazandığı bu kavgadan, 15 Temmuz sonrası kimilerinin, sevdiklerini suçlu oldukları halde çekip çıkarma çabasını herkes görüyor. Bu millet o isimlere, birçok konuda olduğu gibi günü gelince cezasını verir. El çabukluğu ile yapılan her bir davranış, Allah’ın izniyle milletimiz tarafından not edilmektedir. Zamanı gelince okunacağından kimsenin şüphesi olmasın.
Ama bir yönüyle yaşadığımız coğrafya, bir yönüyle de onlarca yıldır içimize yerleştirilmiş uşak ruhlu, muhteris kişi ve yapılar eliyle bitmeyen saldırılar yaşıyoruz. Bundan dolayı da şu dönemde yaşayacağımız en büyük yanlış, bize hedefi unutturan bir iç hesaplaşmadır. Adalet, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren tüm kesimler, hangi ideolojiden ve kutsal olduğunu iddia ettiği değerlerden beslenirse beslensin, saftaki yerini terk etmemelidir. Boşluk oluşturmamalıdır. Ve en çok da bir vesileyle safta oluşmuş boşluğu kimin doldurduğuna dikkat etmelidir.
Hepimiz kulaklarımızı, ABD, AB uşaklığı yapmayı ülkesinin insanını katledecek düzeye taşıyan aşağılık adamların ağızlarından çıkacak sözlere kapatmalıyız. Onlar, 15 Temmuz gecesi olduğu gibi efendilerine verdikleri sözü tutmak için saldırı yapmaya devam edecekler. Biz de 15 Temmuz gecesi olduğu gibi yanımızda hangi düşünceden, kimin olduğuna bakmadan onları omuz omuza püskürtmeye devam edeceğiz. Bu kavga bize, coğrafyamızın yüklediği bir sorumluluktur. Ne bu sorumluluktan kaçabiliriz ne de kavgayı birlikte verdiğimiz insanları ötekileştirebiliriz. Tabii ki arınmak için çabalayacağız. Ama unutmayalım ki, henüz mücadele zafere ulaşmadan içe dönük hesaplaşma teklifleri, balyok muydu, neydi diyen takiyyecinin vesvesesinden başka bir şey değildir.