İSTANBUL (AA) - İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Yüzde 3,5 ve altına inmiş bir net faiz marjıyla, bankacılık sistemi verdiği ilave kredilerle yeni iş yapma kapasitesi yaratamıyor. Bu bankacılık sisteminin matematiğinin çalışmıyor olması demek" dedi.
Bali, bu yıl 9'uncusu gerçekleştirilen Karneni Göster Kitabını Al kampanyası kapsamında İş Kuleler'de düzenlenen toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Sektörün bilanço büyütmesi ve kredi artışı konusunda ileride yer olup olmadığının sorulması üzerine Bali, "Özellikle 2001 krizinden sonra finansal sektördeki çok yoğun reformların katkısıyla, aşağı yukarı global kriz sırasında da ülkenin sağlam durmasında son derece fonksiyonel olan bankacılık sistemi, ondan sonraki dönemde de hızlı büyümeye geçişi beraber sağlamıştı." cevabını verdi.
Bütün bankaların hizmette büyük bir rekabet içine girdiklerini dile getiren Bali, şöyle konuştu:
"Fakat bu süre içerisinde bu rekabetin sonucu olarak ve aynı zamanda da alınan bazı tedbirler, bunların yerel olanları var, Basel dahil olmak üzere yurt dışından uluslararası bankacılık pratiği anlamında alınan tedbirler var. Bunlar temel olarak bakıldığında bankacılık sisteminin özellikle sermaye yeterliliğini bir miktar düşürdü. Ama bu düşüş sağlıksız bir düşüş değildi. Örneğin takipteki kredilerde çok özel bir probleme düşülmemesine karşın normal işimizi yapmak nedeniyle kredi vererek bu noktaya geldik. Ama tabi bu ülkenin daha çok ihtiyacı var. Büyümesi lazım. Yüzde 20'ye yakın genç işsizlikten bahsettim. Bu ülke büyümek zorundadır ki istihdam yaratabilsin. Onun için de bankacılık sisteminin tabi ki çalışması lazım.
Bugün bankacılığın özkaynak karlılığı mevduat faizinin altındadır. Bankaların sermayedarları, 'biz sermayedar olmaktan vazgeçtik, sizin bankanızda mevduat müşterisi olalım" deseler 2-3 puan daha fazla getiri elde edebilecekler. Ve ne kar dağıtımı, ne de başka kısıtlara da tabi olmayacaklar. Şimdi sermayedar böyle bir durumda olduğu zaman taahhüdünü korumaya devam eder mi? Veya hangi saikle devam etsin? İştiyakını nasıl koruyacağız onun? Bunu bankaların değerlenmesinden borsada da görüyoruz karşılığını. Öyle olunca bankacılık bu defa peki kendi içinden büyüyerek acaba özkaynaklarını beslemek suretiyle faaliyetini devam ettirebilir mi, yeni iş kapasiteleri oluşturabilir mi diye baktığınızda, yüzde 3,5 ve altına inmiş bir net faiz marjıyla, bankacılık sistemi verdiği ilave kredilerle yeni iş yapma kapasitesi yaratamıyor. Bu bankacılık sisteminin matematiğinin çalışmıyor olması demek. Bu, banka gibi bir sektörün ne kadar kar ettiği etmediği, kar edip etmemesi gerektiği, çok veya az kar ettiği tartışması değil. Bankacılık sisteminin aracılık fonksiyonunu görüp göremeyeceğinin tartışması."
-"İşimizi yaparken sürekli bir kısıtı yönetmeye çalışıyoruz"
Bali, 2010 yılında yüzde 5,8 ila 6 civarında bir net faiz marjı olduğunu hatırlatarak, bugün bunun yüzde 3,5'in altında olduğunu ve özkaynak karlılıklarının yüzde 18-19'lardan bugün yüzde 10-11 bandına gerilediğini bildirdi.
"İşte bugün mevduat faizi bunun üzerindedir" diyen Bali, şöyle devam etti:
"Rantiyer olmayı seçsek, bin 370'in üzerinde şubesi var İş Bankası'nın. Bunun 4 katı kadar falan işlem geçiren şube dışı kanallarından da iş hacmi var. Biz bütün bu teknik altyapıyı kaldırsak, bu kadar istihdamı sağlamıyor olsak, bunun sonucunda elde edeceğimiz örneğin rantiyer geliri bundan daha yüksek olacaksa bu iş için hangi saikle yapılacağı tartışmalıdır. Onun için bankacılık sektörü stratejik bir sektördür. Savunma kadar, haberleşme kadar, enerji kadar stratejiktir. O yönüyle de bankacılığın kendi fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde görmeye devam etmesi için tedbirler almalıyız. Bu, bankacılığın karlılığının artırılmasından geçer, azaltılmasından değil."
Şu anda alınması gereken en acil tedbirin ne olduğu sorusuna Bali, "Bir kere sermaye yeterlilik rasyolarını olumsuz etkileyen bize özgü farkların giderilmesi anlamındaki çalışmaların kritik olduğunu düşünüyorum. Aracılık maliyetleri anlamında bizim üzerimizdeki birçok şeyin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kriz şartlarında, o günün koşullarında bir anlamda gelir yaratabilmek için, bankaların da çok gelir elde ettiği düşüncesinden hareketle şube harçları konuldu. Güya geçici, o günün konjonktürel bir tedbiriydi. Ne oldu sonra? Kalıcı bir şey haline geldi. Daha da önemlisi teşvikli bölgeler var. Teşvikli bölgelerde dahi hala harç ödemeye devam ediyorsunuz. Bu, istihdamla da iş yaratma kapasitesiyle de çelişiyor. Birçok piyasada bizim kira giderlerimizin üzerinde giderdir." cevabını verdi.
Bali, bu doğrultuda işin fizibilitesinin değiştiğini ve ortaya o piyasada bulunup bulunmama sorusunun çıktığını söyledi. Kendilerinin bu şekilde bir oyuncu olmadıklarını, bir yere uzun süreli bir taahhüt koyduklarını vurgulayan Bali, şunları kaydetti:
"Onun için bu anlamda tedbirler alınması lazım. Bankacılıkta bir anonim şirketin kar edip etmemesi olgusunu konuşmuyoruz. Toplumun herhangi bir şirketi ya da sektörü kar ettirmek gibi bir mükellefiyeti yok. Ama bankacılık gibi stratejik bir sektörün ülkenin büyümesi, hedeflerine erişmesi, hanehalkının finansmanından firmalara, ihracata, ithalata kadar boyutları var. Rakiplerimiz açısından da biliyorum, bugün biz sermaye yeterlilik rasyosu en iyi düzeylerde olan bir bankayız ama işimizi yaparken sürekli bir kısıtı yönetmeye çalışarak iş yapmaya çalışıyoruz.
İş yapma enerjisi açısından bir eksiğimiz yok ama ciddi bir kısıt altında çalışıyoruz. Bir de finansal piyasalardaki dalgalanmaları düşündüğünüzde. Örneğin dolar kuru yükseldiği anda yabancı para kredilerinizin Türk parası karşılığı, hiçbir şey vermeseniz, ilave yeni bir kredi vermeseniz bile yükseliyor. Bu defa onu da koruyabilmek için bir tamponla, emniyet marjıyla gitmeniz gerekiyor. Bunlar kısıtlayıcı politikalar. Biz illa büyümenin gerçekleşemediğini, bankacılık sisteminin fonksiyonunu göremediğini sonuçları itibarıyla idrak ettikten sonra tedbir almak durumunda olmamalıyız. Eğitimli insanlar araçsal öğrenimle öğrenmezler. Yani elini sobaya değdirip yanınca bir daha değdirmemeliyim demezler. Onun yerine daha önceden öğrenirler ellerini de yakmazlar."
-"İş yapma kapasitemizin büyümesi, genişlemesi lazım"
"Düşen kredilere paralel Takipteki Kredi Oranı (NPL) rasyolarında bir artış var. Bunu bir risk unsuru olarak görüyor musunuz? Sektör için hangi seviyeler sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır?" sorusuna karşılık Bali, "Bisiklet sürmede esas yavaşladığınız zaman maharetiniz anlaşılır" ifadesini kullandı.
Bali, Türkiye ekonomisinin 2012'den bu yana eski hızında büyümediğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fizibiliteler değişiyor. Daha önceki hızlı büyüme dönemlerinde dönen bazı çarklar şimdi dönemeyebiliyor. Bunun karşılığını ödemelerde, karşılıksız senetlerde çeklerde, protestolu senetlerde görüyoruz. Ama ben hala ekonominin içinden geçtiği fazlar, yaşadığımız çok beklenmeyen değişik iç ve dış olayları dikkate aldığımızda NPL rasyolarının iyi direndiğini, iyi korunduğu ve risk yönetimi anlamında iyi yönetildiğini düşünüyorum.
Demek ki sağlıklı portföyler oluşturarak, doğru kredi teknikleriyle çalışmalar yapmışız. Ama son dönemde önemli bir yükseliş trendine girdiğimiz de ortada. Yüzde 3'lerin üzerine çıktı rasyo. Burada bunun oransal olduğunu dikkate alınız. Kredi tabanı hızlı büyümediği için bu defa aynı miktardaki sorunlar bile görece daha yüksek görünüyor olabilir. Matrahın büyümesi, iş yapma kapasitemizin büyümesi, genişlemesi lazım."
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Aydın'ın "Yüzde 15 kredi sınırının devam edip etmediğini bilmiyoruz" ifadesinin hatırlatılması üzerine Bali, "Yüzde 15 kredi sınırının olup olmamasından ziyade bizim zaten kendi sınırlarımız olduğunu düşünüyorum. Yani birisi bize bu yıl yüzde 40 büyütün kredi portföylerini dese bunu yapacak bir imkan yok." açıklamasında bulundu.
-"Bankamızda birine kıyak anlamına gelebilecek bir kredi yoktur"
Bali, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'a kredi verilmesine ve Petrol Ofisi hisselerinin bir kısmının Doğan Grubuna satıldığı iddiasına yönelik basında yer alan haberlerin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"Bankacılıkta müşteri sırrı diye bir şey var. Biz çıkıp Can Dündar değil kim olursa olsun bir firma ya da gerçek şahsın kredisine, mevduatına, şahsi varlıklarına ilişkin açıklamalar yapamayız hiç kimseye. Suçtur bu. Bu bizim bu konularda cevabımızın olmadığını göstermiyor. Bizden bu yönde yasal mercilerin bilgi talepleri var, sonuna kadar da verilmiştir. Ama basında bu kadar yer aldıktan, isimleriyle ve diğer şeyleriyle belirtildikten sonra şu kadarını söyleyebilirim; bizim bankamızda faizsiz bir kredi, birine kıyak anlamına gelebilecek bir kredi yoktur. Can Dündar'a da yoktur, başkasına da yoktur, olması da mümkün değildir.
Bu müessesenin kendine göre bir ahlakı var. Bunlar bizim emeklerimizin istismar edilmesi. Hak yemektir bu. 25 bin kişi çalışıyor bu bankada ve bu insanlar bir samimiyetle iş yapıyorlar. Ben her kredinin tek tek hepsinden haberdar değilim. Bu yayının çıktığı gün okur okumaz yalandır bu dedim. Böyle birşey olamaz zaten dedim. Çünkü bu müessesenin nasıl çalıştığını bildiğim için böyle diyebiliyorum. Ama siz kendi dünyanızdaki kurgularla 'yok efendim Gezi olaylarından önce verilmiş, sonra verilmiş, onda kullanılmış, bunda şey yapılmış, yok efendim kredi ne zaman istersen öde'. Evet. Borçlu cari hesap şeklinde kullandırılmıştır."
"Türkiye'de sittin seneden beri borçlu cari hesap var" diyen Bali, şunları kaydetti:
"Borçlu cari hesap, düzenli geliri olup da düzenli ödemeler yapmak yerine farklı zamanlarda farklı nakit akışları olabilecek olanların krediyi erken kapatma ihtimalleri mümkün olsun diye arzu ettikleri kredilerdir. Teminatı kullandırılan kredinin fevkindedir. Aksinin olması mümkün değil zaten. Yani bunları açıklamaya bile gerek yok. Ama maalesef bir kurgunun içerisinde, bir algının içerisinde... Biz de ağırbaşlı bir kurumuz. İkide birde topa giren bir kurum değiliz. Duruyoruz, dinliyoruz, bakıyoruz artık vicdani boyutları aşıyor. İşte şu anda olduğu gibi de illa bir şey söylemek durumda kalıyorum.
Bu banka işinde gücünde bir bankadır. Adı gibidir. Siyasetle, şurayla, burayla ilgisi yoktur. İşin etiği ve tekniği neyi gerektiriyorsa onu yapar. Aynı kişilerin, aynı firmaların sağlanan kredisi vardır, sağlanmayan kredisi vardır. Çünkü onun kıstası sadece objektif bir işin yapılabilirliğidir. O da etik ve teknik bakımdan. Onun dışında siyasetti, inançtı, düşünceydi, şuydu buydu subjektif kriterler bizim kitabımızda yok. Hiçbir siyasi oluşumla, şununla bununla herhangi bir ilgimiz yok, olması da mümkün değil. Biz bankacıyız. Diğer tarafa gelince adli süreçler devam ediyor bu konularda. Hukuka güveniyoruz.”
AA