İslam, selam ve Müslüman kavramları silim kökünden gelir. Silm, barış demektir. Bu bağlamda İslâm, kelime olarak barış, güven, huzur, mutluluk gibi anlamlara gelmektedir. Dolayısıyla, İslâm’ı din olarak kabul eden kişi, yeryüzünde barış, huzur, güven ve esenlik isteyen, Allah’ın bu amaç için koyduğu ilke ve kuralların gereğini yerine getirmeyi kabul eden insan anlamına gelir.
İslâm’a göre insan hayatı kutsaldır ve bu hayatın korunması için emniyet, huzur, güven, özgürlük ve barış ortamının sağlanması gerekir. İslâm’ın en önemli hedeflerinden biri, güvenilen bireyler yetiştirmektir. Bu hedefe ulaşmak, dinin ahlâkî boyutunun temel alınmasıyla mümkündür. İnsan hayatına büyük değer veren İslâm dini, haksız yere bir kişiyi öldürmeyi tüm insanlığı öldürmekle eşit tutmuş; bir insanın canını kurtarmayı da, bütün insanların hayatlarını kurtarmaya denk saymıştır.
Kur’an-ı Kerim’in birçok âyetinde bütün insanlar barışa çağrılmakta ve barışın önemine vurgu yapılmaktadır. Konuyla ilgili âyetlerden bazıları şu şekildedir:
“Ey îman edenler! Hep birden barışa girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara 208).
“Allah ve O’nun Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz de kuvvetiniz elden gider. Bir de sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46).
“Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle dövüşürse aralarını bulup barıştırın. Onlardan biri diğerine karşı halâ tecâvüz ediyorsa, Allah’ın emrine (barışa) dönünceye kadar o tecâvüz eden grupla çarpışın. Bundan vazgeçerlerse ikisinin arasını adâletle düzeltin ve âdil olun. Çünkü Allah âdaletli olanları sever.” (Hucurat 9).
Bu ve daha başka âyetlerde de görüldüğü gibi, insanlar ve toplumlar arasında barışı temin etmek, Müslümanlar üzerine bir görevdir. Nitekim bir başka âyette bu husus şu ifadelerle belirtilmektedir:
“Sizden hayıra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 104).
Maalesef son aylarda ülkemizde mevcut olan barış ikliminin bu milletin ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını teneffüs eden terör örgütleri tarafından bozulmaya çalışıldığını görüyoruz. Avrupa ülkeleri kendi içlerinde ümmetleşmeye giderken, içimizdeki bir takım gafiller ise dış güçlerin oyuncağı haline gelerek bu topraklarda barışı bozmak suretiyle ayrılıkçı eylemler içerisine girmektedirler. Bu konuda terör yapan ya da kamu düzenini bozan kimselere karşı devletin sorumlulukları bir yana, bir de bir fert ya da aile olarak bu kimselerin yakınlarına da görevler düşmektedir. Özellikle bölgenin ileri gelen hakem kişileri, aksakallar, toplumun itibar ettiği seyyidler, büyükler, mollalar vb. bu konuda yeniden barışın tesisi için seslerini yükseltmelidirler.
Ülkemizin esenliği için çalışmak bir fazilet mücadelesidir. Hep birlikte dış güçlerin bu oyunu bozulmalıdır. Bizler kürdüyle türküyle, arabıyla acemiyle Osmanlı bakiyesiyiz. Yeniden yürüyüşümüz bu topraklarda durdurulmak isteniyor. Tarihin bize tanıdığı bu fırsat, iyi değerlendirilmeli ve heba edilmemelidir. Son on yılda elde edilen Türkiye’nin kazanımları korunmalıdır. Hepimiz bu topraklarda eşitiz. Bizim üst kimliğimiz dinimizdir. Bu coğrafyada hepimizin kaderi birdir. Etrafımız yangın yeri. İslam âlemi bir beden ise, bu bedenin kalbi, Türkiye’dir. Bu kalb üzerinde ameliyat yapmak isteyenlere millet olarak fırsat vermeyelim.
İnadına kardeşliği vurgulayalım ve tahkim edelim.