Türkiye, eski yıllarında karşılaştığı sorunun çözülmesi için oturup beklemeyi daha çok benimsemişti veya öyle benimsetildi… Bu nedenle de hiç sıkıntı yaşamadık(!) kendimizi de böyle mutlu ettik.
Sonra kükreyip sorunun üzerine saldırınca işler değişti. Barış Pınarı harekâtında beklenenin üstünde bir başarı elde edilmesi neticesinde endişeye kapılan zalimler, hemen bir anlaşmaya davet ettiler. Bundan neler mi kaldı?
- Amerika, terör örgütünün hamisi olduğunu kabul etti. Onların zarara uğramaması için bu kadar karizma çizdirici bir pozisyona düşmeyi göze aldı. Aksi halde bundan sonra kendisi için çalışacak yeni taşeron silahçıları bulmakta zorlanacaktı. Kendilerini peçete gibi kullan- at pozisyonu için kimse destek vermeyecekti. Böylece de bunu kurtarmış oldu.
- Terör örgütlerinin hiç bir şekilde muhatap alınmaması, bu konudaki tekliflerin hiç beklemeden reddedilmesi terörün ağababalarını devreye girmeye zorlamıştır. Bu durum aslında bizim bildiğimiz ama onların gizledik sandıkları bazı gerçeklerin daha bariz şekilde görülmesine neden oldu.
- Masada güçlü olmanın yolu cephede güçlü olmaktan geçiyormuş. Düşmanlarınızın beklemediği bir hızla cephede mevzi alırsanız, masada yer bulurmuşsunuz. Ama masaya da kazanmak için oturmak gerekli. Bunu bir kez daha teyit ettik.
- Savaşı bitiren görüşmeler ya galip olan ülkenin masasında veya tarafsız bir bölgede yapılırdı. Bu anlaşmanın Türkiye’de yapılması önemlidir. Zira deplasmana çıkmak, her zaman daha riskli bir durumdur. Eskiden Amerika bu durumlar için çağırırdı. Şimdi bizzat gelerek sonunu çözmüş oldu.
- Cumhurbaşkanımızın, bir gün önceden “Ben gelen heyetle görüşmeyeceğim. Herkes mevkidaşı ile görüşür…” demesi ve sonra görüşmesi bazıları tarafından tutarsızlık olarak algılanmış olsa da tam anlamıyla bir stratejik manevra olmuştur. “Biz görüşmeye muhtaç değiliz. İşimize devam ediyoruz.” Havasını verip elini güçlendirmeyi gerektirir.
- Tüm dünyanın kilitlendiği ve diğer coğrafyalardaki olayların ya tamamen durduğu veya etkisini kaybettiği bir dönemi yaşadık. Hem cepheye koşup orada kurşun sıkmak hem de masa başında mevzi kazanmak sadece bizim beklediğimiz ve takip ettiğimiz gelişmeler değildi.
- Amerika gibi kendini zulüm ve sömürü üzerine bina etmiş bir devletin taviz vererek bir konuda anlaşma sağlaması dünya konjonktüründe yeni bir sayfayı açtı. Dışarıdan buna tarafsız bir gözle bakanların anladığını, içimizdeki beraber yaşadığımız ama kin ve nefret hırsı bürümüş yerliler anlayamadı.
- Savaşın maddi ve manevi giderlerini azaltarak amaca ulaşmak ve istediğimiz güvenli koridoru oluşturma karşılığında Amerika’nın da tamamen kayba uğradığını ve hiçbir şey kazanmadığını söylemek saflık olur. Elbette onlar da kazandı. Ama biz kazanmadan da onlar kendilerini kazanmaya şartlandırmışlardı.
- Böylesi tüm dünyayı karşımıza alan ve bugüne kadar silah kılıfının dışında bir şey almadığımız ülkelerin bile ambargo uygulama sırasına girmeleri gözden kaçırılamazdı. “Kendi göbeğini kendisi kesebilen” insanlar veya devletler, daha dik ayakta dururmuş.
- Bu yapılan anlaşmaya uyma ve güvenme konusundaki endişeler elbette haklı. Buna güvenip yatmamak ve gerekli tedbirleri de elden bırakmamak esastır. Nihayet anlaşmaya rağmen sinsice düzenlenmiş saldırılar yok değil. Gerekli cevap da verilecektir.
- Cephede savaşmayanların veya oraya ciğer paresini göndermeyenlerin sürekli savaş isteklerini bizde ifade eden birçok atasözü vardır. Onları sizler daha iyi bulursunuz. Bazen çok farklı şeylere razı olmak da gerekir.
Bugün dünyada devler savaşı var. Cadı kazanı gibi... Dün dost olduğunuz bir millet veya devlet, yarın başka bir çıkar çatışmasında düşman oluverir. Buna hazırlıklı olmak gerekir. Dış temizlik kadar iç temizlik de sağlıklı bir beden için elzemdir.
Allah işimizi kolay getirsin…