Erdoğan: “Türkiye’de sendikal özgürlük var diyen yalan söyler”
Demokrasinin en önemli unsurlarından biri yerel seçimlerdir.
Bu nedenle gerçek demokrasinin yerel seçimlerle yaşatıldığını söylesek abartmış olmayız.
Yerel seçimlerde vatandaşlar kendi yöneticilerini neredeyse bire bir kendi seçme şansına sahip olmaktadır. Bundan dolayı doğrudan demokrasinin uygulanabilirliği açısından çok önemli bir işleve sahiptir yerel seçimler.
Demokrasinin ve demokratik yönetimlerin vazgeçilmez unsurlarından biri de şüphesiz sendikalar ve sendikal hareketlerdir.
Hatta günümüz Batı Avrupa demokrasilerinin oluşmasında sendikal hareketler başat rol oynamıştır diyebiliriz.
İşçi haklarının korunması ve bu hareketler etrafında gelişen örgütlenmeler, acımasız kapitalist sistemi terbiye etmiş, işçilerin talepleriyle birlikte yeni bir demokrasi anlayışı da ortaya çıkmıştır.
Ancak Türkiye Avrupa’dan farklı olarak sanayileşme sürecini geç yaşamış ve tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmesi uzun bir döneme yayılmıştır.
İşçi haklarının sendikal anlamda anayasal güvenceye kavuşması ise 1960’lı yıllarda söz konusu olmuş, işçi hareketleri bu dönemde hız kazanmıştır.
1980 sonrası ise yeniden bir duraksama ve gerileme dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde sanayiden, reel sektör üretiminden ziyade finansa dayalı bir ekonomi politikası benimsenmiştir.
Bunun yanı sıra 12 Eylül pek çok sivil toplum örgütüne, partiye getirdiği yasaklar sendikalara da uzanmış, sendikal hareketleri inkıtaya uğratmıştır.
Özellikle 82 Anayasasındaki birçok anti demokratik maddeler sendikalar için de geçerli olmuştur.
Bu yeni dönem sendika kurma özgürlüğüne cevaz veren bir anlayışı yansıtsa da sendikanın yaşamasına izin vermeyen pek çok yasal engeli beraberinde getirmiştir.
Sendikal hareketlerdeki bu gerilemenin pek çok sebebi var şüphesiz…
Tabii ki bunda hükümetlerin, on yılda bir yapılan darbelerin etkisi inkar edilemez, ancak burada büyük sendika ağalarının da sendikal hareketlerin önündeki en büyük engel olduğuna vurgu yapmak gerekiyor.
Maalesef sendika konusu uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde değil. Hatta sendikalar, ülkede sivil toplum örgütlerinin içinde etkinliği ve gücü giderek azalan bir pozisyona doğru adım adım ilerlemekte.
Tüm Tekstil Dokuma ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası Genel Başkanı Bayram Erdoğan bu konuya dikkat çeken nadir sendikacılardan biri. Bayram Erdoğan çok eski bir emekçi ve sendikacı. Erdoğan, 1950 yılında Kars’ın Oğuzlu Köyü’nde doğar, 1974 yılında Yalova’da kurulu Elyaf İplik Fabrikası’nda işe başlar. 1975 yılında Adana’da kurulu Pilsa Dokuma Fabrikası’nda çalışmasını sürdürür. Aynı yıl bu işyerinden MİSK Konfederasyonu’na bağlı Türk Mensucat-İş Sendikası Adana Şube Başkanı seçilir. 1985 yılına kadar aynı görevi yürütür. 1986 yılında Türk Mensucat-İş Sendikası’nın Genel Başkan Yardımcılığına seçilir. Daha sonra 1989 yılında HAK-İŞ’ e bağlı Öz İplik-İş Sendikası’nda göreve başlar. Bu sendikanın Adana Şube Başkanlığı görevini yürütür. 1992 yılında yapılan Öz İplik-İş Sendikası Genel Kurulu’nda Sendikanın Genel Sekreterliğine seçilir. Üst üste üç dönem bu sendikanın Genel Sekreterlik görevini yürütür. Aynı zamanda HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Yönetim Kurulu üyeliği yapar. 2004 yılında TÜRK-İŞ’e bağlı TEKSİF Sendikası’nda Genel Başkan Danışmanı olarak görevini devam ettirir. 2006 yılı Ekim ayında ise bu görevinden istifa ederek Tüm Tekstil-İş Sendikası’nın kuruluşunu gerçekleştirir.
Geçtiğimiz hafta yaptığımız sohbette Erdoğan’la, bunca yıllık tecrübesinin ışığında pek çok şeyi konuştuk. Krizden, işsizliğe, tekstil sanayisinin durumundan sendikacılığa kadar bir çok konu bu sohbetin içinde vardı.
Bu sohbetten çarpıcı bölümleri birazdan sizlerle paylaşacağım.
Tüm Tekstil İş Sendikası Genel Başkanı Türkiye’deki sendikacılığın hali pür melalini ortaya koyan çok ilginç anekdotlar verdi bu konuşmamızda bizlere.
Türkiye’de sendikacılık ne durumda diye sorduğumuzda, Genel Başkan “Sendika kurmak çok kolay, sendikayı yaşatmak çok zor” diyerek sohbete başladı.
Neden zor? diye sorduğumuzda ise bize Türk sendikacılığının içler acısı durumunu resmetti adeta.
İşte o sohbet…
“Türkiye’de sendikayı kurmak kolay, yaşatmak zor” dediniz bunu biraz açar mısınız?
Hemen anlatayım, Tekstil İş Kolunda 2006 yılında kurmuş olduğumuz Tüm Tekstil İş Sendikası bunun en güzel örneği. Çünkü sendikamız şartlardan dolayı sendikal faaliyetlerini yerine getiremiyor, çünkü yasa gereği toplu iş sözleşmesi yapamıyoruz.
Niye yapamıyorsunuz?
Niye mi yapamıyoruz? Tekstil İş kolunda kayıtlı bulunan yaklaşık 600 bin sigortalı işçinin yüzde onu sizin kayıtlı üyeniz olmalı. Bu rakam da 60 bin işçiye tekabül ediyor. Faaliyet gösterebilmem için bu altmış bin işçinin kaydını yapmam gerek.
Peki bu kadar işçiyi niye kaydedemiyorsunuz? Önünüzdeki engel nedir?
Bu altmış bin işçiyi kayıt yapmak için işçi başı 30 TL notere para ödenmesi gerekmekte. Bunun için 1.800 Bin TL notere para vermemiz lazım. Asgari ücretle çalışan yedi işçi ile kurduğumuz Tüm Tekstil İş Sendikası öncelikle bu parayı nereden bulacak?
Bulamazsa ne olacak?
Bu parayı bulamayacağına göre 60 bin işçiyi kayıt yapamayacak ve iş kolu yüzde on barajını aşamayacaktır. Hal böyle olunca toplu sözleşmesi yapma imkanı ortadan kalkmakta. Kurduğumuz sendika toplu sözleşme yapamayınca aidat kesme hakkı da ortadan kalkmakta. Ancak buna mukabil devletin maliyesi, SSK’sı bizden alacaklarını tahsil etmekteler. Şimdi size soruyorum, toplu sözleşme yapamayan bir sendika aidat kesemeyen bir sendika vergi ve SSK pirim borçlarını nasıl ödeyecek? Kendisini ayakta tutma imkânına kavuşamayan bir sendika işçilere de hizmet edememektedir.
Türkiye’de sizin durumunuzda sendika var mı?
Tabii ki var. Türkiye’de kurulu üç konfederasyon ve ona bağlı sendikaların dışında yaklaşık bağımsız 43 sendika bu durumdadır. Dolayısıyla Türkiye’de sendikal özgürlükten bahsedenler yalan söylemektedir.
Peki bu duruma son vermek için ne yapılmalı?
12 Eylül askeri darbenin 82 Anayasasına koyduğu antidemokratik sendikal hükümler hala devam etmektedir. Bu anti demokratik yasaların bir an önce değiştirilmesini bu hükümetten beklemekteyiz. İLO normlarını ve AB standartlarını Türkiye’de de uygulanması kaçınılmaz hale gelmiştir. İşçilerin özgürce sendikalarını seçme hürriyetine biran önce kavuşmaları demokrasimiz açısından da son derece önemlidir.
Türkiye’de bir de kriz meselesi var, iş adamları, sanayiciler şikâyetçi. İşçiler ne durumda?
Bizler ülkemizi ve işletmelerimizi seviyoruz ve onların en ufak bir zarar görmesini istemiyoruz. Ülkemizde sanayicilerimizin başarılı olmasını, daha çok ihracat yapmalarını, daha çok işçi istihdam etmelerini bizler herkesten daha çok istiyoruz. Ülkemizin daha çok işletmeye ihtiyacı var, daha çok yatırıma ihtiyacı var. Çünkü işsizlere iş verecek, işsizliği azaltacak, hatta işsizliği ortadan kaldıracak işyerlerinin açılması bizleri daha çok sevindirir. Ülkemizde işsizlik sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülemez. İşsiz bir insana iş imkanı oluşturan tüm sanayici ve işverenlerimize teşekkür ediyoruz. İşletmelerimizin ayakta kalabilmesi için biz işçiler olarak her türlü fedakârlığı yapmaktayız. Ancak kriz bahane edilerek işçilerin mağdur edilmelerini de istemiyoruz. Böyle olursa en büyük kriz o zaman yaşanır. Birileri krizi bahane ederek kazançlarını katlayacak, işçi kardeşlerimiz ise yine düşük ücretlerde ve zor şartlarda çalışmaya devam edecek. Böyle bir yaklaşımı, böyle bir mantığı kabul etmemiz mümkün değildir. Kriz gündeme getirilirken sadece işverenlerimizin ve işletmelerimizin içinde bulundukları kriz konuşulmakta, oysa almış olduğu çok düşük ücretle evini geçindirmeye çalışan, bayram öncesi çoluk-çocuğuna bayramlık alma telaşında olan işçilerin krizi hiç gün deme getirilmemekte. Bizce en büyük kriz buradadır. Gerekli tedbirler alınmazsa yaşanmakta olan krizden daha büyük kriz kapımızda beklemektedir. En büyük ve en önemli kriz işçilerin yaşamakta oldukları krizdir.
*****
Tüm Tekstil İş Genel Başkanı bunları söylüyor. Başkan, sendikaların önündeki engellerin biran önce kaldırılmasını ve Türk sendikacılığının hak ettiği yere ulaşmasını istiyor.
Ve Türkiye yerel seçimlere giderken demokrasinin içindeki sancılar da devam ediyor.