Arapça’da “kalb gözü” diye ifade edilen basîret, sözlükte, kalbin; görme, anlama, bilme, derûni his, içe bakış anlamlarına gelen idrak edici gücü manalarına gelir. Nitekim Kur’an’da basîret kelimesi kalbin idrak gücü olarak kullanılmıştır: “De ki: İşte benim yolum budur. Allah’a basîretle dâvet ederim. Ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah’a çağırırız.” (Yusuf 12/108). Bu âyette geçen basîret ismi, zihinsel olarak sezerek görmek anlamında soyut bir çağrışım taşımakta ve bu itibarla; sağduyuya, bilinçli kestirişe dayanarak anlamak ve kavramak yeteneği anlamına gelmektedir. Ayrıca mecaz olarak, aklın kabul edebileceği ya da akılla doğrulanabilir delil, kanıt anlamını da ifade etmektedir. Bunun içindir ki, yukarıdaki âyet metninde geçen “Allah’a çağrı” ifadesi burada insan aklına uygun ve onunla doğrulanabilir bilinçli bir anlayışın, bilinçli bir kavrayışın sonucu olarak tanımlanmaktadır.
Din, ahlak ve maneviyat konusundaki sorunlara yaklaşım tarzındaki doğruluğu, olgunluğu ve bütünlüğü özetleyen bu ifade çoğu zaman “belki aklınızı kullanırsınız”, “düşünürsünüz”, “fıkhedersiniz” ifadelerinde yankılanır. Bütün bu ifadeler, aklı işletmenin, fonksiyonel hale getirmenin bir başka biçimde isimlendirilmesidir. İnsanların gerçekleri görmelerine ışık tuttuğu için Kur’an kendisini ‘Besâir’ diye adlandırmıştır. (Bkz. el-A’râf 7/203; el-Kasas 28/43).
İnsan besâir olan Kur’an’a tutundukça, basîretli olma özelliğini taşır. Böylece kişi, doğru ve yanlışın arasını ayırma melekesi ve ufuk zenginliği kazanır. Zira basîret, bir göz gibidir ki, buna halk arasında basîreti açık denir. Bu sebeple Gazali, kalbdeki akıl garîzesi/içgüdüsü, gözdeki görme kuvvetine benzer, der.
Kutsal nûr ile aydınlatılmış olan kalbin gücü olan basîret, maddî ve manevî bağlamda eşyanın hakikatlerini, beden gözünün, dış yüzleri gördüğü gibi görür. Bundan dolayı, filozoflar kalbin bu gücüne, “el-kuvvetü’l-kudsiyye” ya da “el-âkıletü’n-nazariyye” adını vermişlerdir.
Öte yandan, kalbin bir gücü olan kudsi kuvvet günah kirleriyle etkisiz hale getirildiği zaman insan kararlarında hata yapar. Hatta bu hatayı yapan kimseler sıradan kimseler de değildir. Bunların tutumları değerlendirilirken, “basireti bağlanmış” tabiri kullanılır. Aslında basireti bağlayan bir başkası değil, insanın günah kirleriyle etkisiz hale getirdiği kendi tutum ve davranışlarıdır. Yüce Allah’ın bizden istediği basiretimizi geliştirerek parlatmaktır. Bu sebeple Rabbimiz, bilgi, züht ve takva ile donanan kimselerin basiretini ilahi inayetiyle aydınlatır. Bugün bizler, basiretli Müslümanlara çok muhtacız. Basireti açık Müslümanları yetiştirmediğimiz sürece, İslam Dünyası parçalanmışlıktan ve körlükten kurtulamayacaktır.
Rabbim cümlemize basiret ve basiretli yürekler nasip etsin!..