Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç, başörtüsüne yönelik saldırıları ele aldığı yazısında toplumsal olarak ortaya çıkan bu kavganın sınıfsal bir kavga olduğunu ifade etti., Ardıç yazısıdna şu ifadeleri kullandı:
Kemalizm bir yandan, dincilik öbür yandan, bunun kılıfıdır.
Temeldeki ayrışmanın "üstyapıdaki" görüntüsüdür.
Bu bir "bürokrasi-halk" kavgasıdır.
Uzun zaman "bizde niçin bir aristokrat sınıfı yoktu" diye ağladık... Sözde, aristokrasi olsaydı burjuvazi de gelişecek, eh bu da proletaryayı doğuracaktı... Arkasından, gelsin devrim... Amma kolaydı ha!
Oysa bizde bir aristokrat sınıfı vardı: Bürokrasi.
Halka köpek muamelesi eden bürokrasi.
Bizde bir burjuva sınıfı da vardı: Gayrımüslimler.
Bürokrasi bunların belini kırdı.
Bunların yerine kendi "bağımlı ve güdümlü" burjuva sınıfını yaratmaya çalıştı. (Gezi olaylarını hangi holdinglerin desteklediğine bakarsanız anlarsınız.)
Fakat iktidarı da asla elden bırakmadı.
Osmanlı'da da iktidardaydı, cumhuriyette de.
Yalnızca "alaturka A kadrosu" gitmiş, onun yerine "alafranga B kadrosu" gelmişti...
Cumhuriyet bir memur diktasıydı.
Çaresiz kalıp demokrasiye geçince bu dikta "vesayete" dönüştü, ağırlığı hep hissedildi.
Halk da çaresiz kalıp dinine sığındı.
Bürokrasi güya iktidardan gitmişti ama her an geri gelebilirdi...
Nitekim 1960, 1971, 1980 ve en son 1997'de geldi de.
Buna Atatürkçülük kılıfı geçirdiler.
Kendini memleketin efendisi sanan ve en az halk kadar ezilen ve sömürülen küçük memura böyle yutturması daha kolaydı...
Bugün başı örtülü kızlara saldıranlar, bu zokayı yutanlardır.
Bugün bürokrat kuyrukçuluğu eden ve kendini sosyalist sanan birçok ahmak vardır.
"Kullanıldıklarının" da farkında değillerdir.
Halkla hiçbir ilgileri yoktur ama bürokrasiyle ilgileri fena halde vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi bir memur partisidir.
İsmet Paşa solun lideri değil, memurların padişahıdır.
Rakı içmekle solcu olunmaz, namaz kılmakla sağcı olunmadığı gibi.