Özgürlük, kişinin, maddi ve manevi bir baskı ve kısıtlama altında kalmadan düşüncesini ifade etme, yayma ve davranışlarda bulunma tercihidir. Özgürlük, disiplin yokluğu, otorite boşluğu ve başıboşluk değildir. Özgürlüğü sınırsızlık olarak görmek, insanı haklılık ile değil, güçlülük ile tanımlamaya götürür. Sınırsız bir özgürlük, kontrolsüz güç anlamına gelir. Haklılık ve güçlülük aynı şey olmadığı gibi, kontrolsüzlük de özgürlük değildir. Dolayısıyla özgürlükten bahsedebilmek için, onun haklılık ile temellendirilmesi ve bu haklılığın da sınırlarının açıkça belirlenmesi gerekir.
Adaletsiz özgürlük, insanı, hakları çiğnemeye götürür. Kamu gücünü elinde bulunduranlar, zayıfları ezer. Varlıklı kimseler yoksulu kullanır. Çalışanlar, emeğinin hakkını tam olarak alamazlar. Özgürlük, insan için, adalet ise, toplum içindir. Bununla birlikte bir davranışın hukuk açısından hak, ahlaki açıdan bir görev olması mümkündür. Örneğin, Allah’a iman, hukuki açısından bir özgürlük; “öteki”nin inancına saygı göstermek ve hoşgörülü davranmak ise ahlaki açıdan bir yükümlülüktür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de kültürel çoğulculuğun Yüce Yaratıcının bizzat kendisinin isteği olduğu açıkça vurgulanır:
“Sizden her biriniz için bir sistem ve bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.” (Maide Suresi, 48 ). Yine bir başka ayette dini ve kültürel çoğulculuğa şöyle işaret edilir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Böyle iken, sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacak mısın?” (Yunus Suresi, 99). Bu sebeple, dinde zorlama olmayacağını ve herkesin özgür iradesiyle dinini seçebileceğini öngören İslam, seçilen dinin gereklerinin rahatça yerine getirilmesini de garanti altına alacak ilkeler ve hükümler ortaya koymuştur. (Bakara Suresi, 256).
Bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerin başında gelir. İfade özgürlüğünün tam anlamıyla gelişmediği toplumlarda, demokrasi kültüründen bahsetmek imkânsızıdır. Demokrasiyi, her türlü baskıcı sistemlerden ayıran fark, diğer özgürlüklerin yanı sıra din ve vicdan özgürlüğüne verdiği değerdir. Çünkü din ve vicdan özgürlüğü, insan kişiliği ve onurunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu gerçek, bütün uluslar arası insan hak ve özgürlüklerine ait hukuk metinlerinde açıkça belirtilmiştir.
Bireyin, hak ve özgürlüklerini şuurlu bir şekilde kullanması, özgür bir şekilde kendisini geliştirmesi ve mutlu olması, toplumsal barış ve ilerlemenin sağlanması açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda 31 Ekim 2013 tarihinde TBMM’nde başörtülü olarak genel kurul salonuna giren bayan milletvekillerine gösterilen saygı, hem Türkiye’nin normalleşmesi ve hem de toplumsal barışın sağlanması açısından son derece takdire şayan bir tutum olmuştur. Herkesin inancına saygı, demokrasi kültürünü hazmetmiş olmanın bir gereğidir. Her ne kadar bu durumu hazmedemeyen kişi ya da basın kuruluşları varsa da onlar da kendi yaşam tarzlarına nasıl saygı gösteriliyorsa, başkalarının yaşam tarzına saygı göstermeyi zaman içinde öğreneceklerdir.