Başsavcı provokasyona mı geliyor?

Aslında Yargıtay Başsavcısı’na ve yargıyı siyasallaştıran yargı mensublarına teşekkur borçluyuz. Çünkü birçok tabuyu tartışmamıza fırtsat veriyorlar.

Birinci olay,Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Onur Ggününde yaptığı konuşmasında “Muhafazakar partiler öne çıktıkça, ekonomik büyümeye daha çok vurgu yapılmak suretiyle, laikliğin gündemden düşürüldüğü görülmektedir.” dedi.

İkinci olay, Konya Numune Hastanesinde görevli Dr Kezban Arbağ’la ilgili mahkeme kararı şöyle. “Davacı kamu görevi gören doktor olarak okuduğu müsbet ilmin ve akılcı bilimin aksine başına taktığı ‘türban’ın altındaki zihniyet in nedeniyle eleştirilmesine, bu eleştiriler ağır da olsa katlanmak zorunda olduğundan, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir” kararı veriyor.

Böylece testis muayenesi yapıp yapmadığı biçimindeki haberle ilgili idari soruşturmada aklanmış bir doktora suçlu muamelesi yapılıyor. İsnat edilen eylemin olmamasına rağmen, suçun niteliği yalan, iftira yerine ağır eleştiriye çevrilerek değiştiriliyor.

Daha da vahimi başörtülü bir kişi hakkında temelsiz suçlamaların yapılabileceğine fetva veriliyor. Eğer yargıtay bu kararı onaylarsa hukuktan iyice uzaklaşmış olacağız.

Başörtüsü için kopuş savunmasına ihtiyaç var mı?
Üniversitelerde ve kamuda özgür bırakılmayan dindar insanlar haklarını aramaya devam ettikçe resmi ideolojinin nasıl gülünç duruma düştüğünü ve çağdışı kaldığını görmeye devam edeceğiz.

‘Doğru tutulursa her araç bir silahtır’ diyen pragmatik mantıkta adalet hep silah olarak kullanılmıştır. Hatta en büyük adaletsizlikler adalet adı altında gerçekleştirilmiştir. Zalimlik kısa vadede zulmü yapanın çıkarına gözükürken Adalet orta ve uzun vadede zulmü yapanın aleyhine döner.

‘Kopuş Savunması’ ile modeli Sokrates’ten alarak bugünu getirmiş olan Ünlü Fransız avukat Jacgues Verges’in yöntemi başörtüsü konusunda en etkili yöntem olarak gözüküyor.

Bu yöntemde iddiayı kabullenip onun yasalardaki karşılığının yanlış olduğuna, tek doğru olmadığına, empati yapılması gerektiğine, kamu vicdanını harekete geçirerek mahkemenin ikna edilmesi mantığı kullanılıyor.

Zalime engel olmayan zulme müstehaktır
Adaleti değil de resmi ideolojinin çıkarını gözeten hukuk aklı Fransız engizisyon mahkemelerinde vardı. Avrupa Birliği kriterleri Anayasaya resmi ideoloji konulmasını dogma oluşturduğu için onaylamıyor.

Anayasa değişikliğini yapamayan siyasi irade zalime engel olamadığı için sorumludur. Ekonomiyi ne kadar düzeltirseniz düzeltin modern elitist oligarşiyi memnun edemezsiniz. Çünkü onlar yasaların üstündedirler, dokunulmazlar, her şeyi hakları gibi görürler, topluma hesap vermeleri gerekirken hesap sorarlar, bu kişilere hayır dediğinizde sizi düşman olarak etiketlerler. Çözüm onlara taviz vermek değildir. Israrlı, kararlı ve tutarlı bir şekilde doğruları savunmaktır. TBMM Anayasayı değiştirmekte çok geç kaldı tarihi fırsat kaçıyor.

Mevcut adaletin ne kadar adaletsiz olduğunu anlatmak için her yöntem kullanılmalıdır. Ama meydanlarda zalimi sevmem hitabeti yerine zalime sınırını öğretmek için yasaları çıkarmaya, gerekirse MGK’da kopuş savunması yapmaya ihtiyaç vardır.

Bir tabu ‘Laiklik yaşam tarzıdır’
Laikliğin yaşam tarzı olmadığı yönetim biçimi olduğu görüşüne karşı susanlar tartışmayı yaşam tarzı sınırları içinde tutarak toplumu bloklaştırmak istiyorlar.

Kavga isteyenlerin savaş stratejisi bu, fakat kavga istemeyenler kendi savaş stratejilerini oluşturarak tartışmayı laikliğin evrensel tanımı savaş alanında ısrarla durmaları gerekir. Çünkü kavga isteyenlerin amacı laikliği topluma benimsetmek değil laikciliği din gibi sunarak farklı görüşleri susturmaktır.

Laikliği din gibi sunanlar içki içmeyi,başı açık olmayı ve dinden uzak durmayı yaşam tarzı olarak savunurlar.

Laiklık kutsal değildir yani tabu değildir, demokratik sistemlerin dinamik bir realitesidir, herkesin mutlu olacağı farklı inançları benzer amaçla bir arada tutma yöntemidir.

Başsavcı provokasyona mı geliyor?
Sayın Başsavcı laiklik konuşulmuyor ekonomi konuşuluyor derken ve muhafazakar partileri karşısına alırken hiç tarafsız olma kaygısı taşımıyor. Hukuk felsefesinde ‘amaç gerçeği ortaya çıkarmaktır ve yöntem ise adil ve tarafsız olmaktır’ kavramı öğretilir.

Hukuk talebesinin bildiği bu bilgiyi Sayın Başsavcının bilmediğini sanmıyoruz. Benim tahminim Sayın Başsavcı birilerinin kötü şekilde dolduruşuna geliyor. Ortalığı karıştırıp siyasilere hata yaptırmak isteyen şeytanın avukatları iyi çalışıyor. Toplumsal barış istemeyen çeşitliliği düşman gören zihniyet son atışlarını yapıyor.


‘Başörtüsü müsbet ilime ve akılcı bilime karşıdır’ tabusu.
Sayın hakimimiz pozitif bilimin yeni gelişmelerinden bihaber herhalde. Din ve bilimin birbirinin alternatifi olmadığı birbirinin tamamlayıcısı olduğu artık yüksek sesle pozitif bilimle uğraşanlar tarafından telaffuz edildiğini bilmiyorsa öğrenmeli. Bu bilgisinin bilim kongrelerinde artık konuşulduğunu Google arama motarlarına sorarak rahatlıkla öğrenebilir.

Geçtiğimiz günlerde Mayıs 2009 içinde San Francisco da yapılan APA (American Psychiatric Association) kongresinde Prof. Collinger insanın güçlü bir düşünceye bağlanma ihtiyacının olduğu ve dinlerin pozitif psikiyatride bir gerçeklik oluşturduğunu anlattı.

Dogmalarla savaşmayı amaç edinen pozitif bilim,laikliğin doğma haline getirilmesi karşısında Laiklik dinine mensub olanları muhatap almaz.

Yargıyı dogmatik laikliğin silahı haline getirenlere müsbet bilim ancak güler.


NEVZAT TARHAN - HABER 7
ntarhan@gmail.com