Avrupa halkını, Fransız ihtilaline kadar krallıklar, kilise ve aristokratlar yönetti.
Aristokrasi; Bir ülkenin yönetimini imtiyazlı ve genellikle soya bağlı soylular topluluğun yürütmesi olarak bilinmektedir. Ekonomik,toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir.
Fransa'da, burjuvazi, büyük sermaye sahibi kapitalist sınıf halkı ve köylüleri örgütledi ve ihtilali yaptırttı. Dünya tarihini, insanlığı ve yönetimleri değiştiren Fransız İhtilali (1789-1992) gerçekleşmiş oldu.
Fransız ihtilali, Avrupa ve Dünya da insanların yaşamında normal kendi mecrasında seyreden süreci, sonra olacakları 100 yıl öne çekti, dönüştürdü, tarihin seyrini değiştirdi.
Hakim, üstün olma, yönetme, demokrasi söylemiyle başlatılan hareketin esas nedeni ekonomik hakimiyettir. Burjuvazi, sermaye sahibi, üreten ve finansa hakim olanların, Aristokrasiye açmış olduğu bir savaştı. Gücü ele geçirme, gücün yer değiştirmesi mücadelesidir.
Fransız ihtilalinin ardından, tüm krallıklar ve feodal yapılar yıkıldı, yerine ulus devletleri kuruldu. Halkların demokrasi adı altında kurdukları yönetimler kısa sürede, sermayenin, burjuvazi nin hakimiyeti altına girdi.
Bir ulus-devlet titizlikle denetlenen ve savunulan sınırlarla korunur. O sınırlardan milli olmayan mal girişinin yasaklanmasıyla yabancı ulustan kapitalistlerin rekabet güçleri milli pazarda zayıflatılır. Pazar darlığı çeken başka ulus-devletlerin olası saldırılarına karşı milli ordular beslenirdi. Oysa o orduların temel görevi milli sınırlardan yabancı malların ve etkilerin izinsiz sızmasını önlemekti.
Hükümetlere, kurumlara istedikleri kanuni düzenlemeleri yaptırdılar. ''Sosyal Devlet'' sloganı ile devletlere, sağlık, ilaç, eğitim, sosyal güvenlik, savunma, iştirak görevlerini yüklediler. Büyük sermaye bu sektörlere mal üretti, devletlere yüksek fiyatlarla sattılar. Devletleri kendilerine büyük müşteri yaptılar.
Sermaye kesimi, kendi isteklerini yerine getiren yönetimleri işbaşına getirdi, getirmeyenleri al aşağı ettiler.
Yeni sektörler, mal grupları ve ürettikleri onbinlerce çeşit ürünlerle devletlerine, rekabetsiz, yüksek fiyatlarla mal ve hizmet sattılar. Yoğun reklam, tanıtım, pazarlama taktikleriyle halka arz ettiler, sattılar. Devletlerin taleplerini artırarak kendi arz larına talep oluşturdular. Arz talep dengesini kendi lehlerine kurdular..
Devletlerine yükledikleri ekonomik yük neticesinde devlet bütceleri açık verdi. Bütçe açıklarını kapatmak ve bütcenin artı vermesi için vergi oranları artırıldı ve yeni vergiler getirildi. Bu ülkelerde ücretlerin % 50 si vergi olarak tekrar devlete dönmektedir. Batı ülkelerinin halkları 100 yıldır yüksek vergi ve pahalılık altında inlemektedir.
Ülkelerde ki toplam paranın her yıl % 80 i sermaye kesiminnin cebine girmekte, geri kalan % 20 sini bir milyar paylaşıyor. Bu hesabı ayarlayanlar, büyük sermaye sahipleri ve onların yönettiği yöneticilerdir. Batılı devletler 100 yıldır kendi halklarını sömürüyor.
Fransız İhtilalinden sonra, paraya, sermayeye hakim olan bu güç, coğrafyalara ülkelere ve yönetenlere hakim oldu. Geçmişte, ''Ulus Devlet'' sloganı ile sınırlar oluşturan küresel güç, mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna sınırları kaldırmakta, değiştirmekte.
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, ulus devlet, özgürlük, insan hakları, modern yüzyıl söylemleri onlar için simge, maske , teferruattır.