SAKARYA (AA) - İBRAHİM YOZOĞLU - Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Ortadoğu Enstitüsünden 20 akademisyen, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminin Batı medyasında nasıl yansıtıldığını araştırdı.
Ortadoğu Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Tuncay Kardaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çoğu Ortadoğu Enstitüsü olmak üzere SAÜ'nün farklı bölümlerinden 20 akademisyenle 109 sayfadan oluşan "15 Temmuz Darbe Girişimi ve Batı Medyası" adlı bir rapor hazırladıklarını söyledi.
Raporun 16 Temmuz'dan sonraki iki hafta içindeki haberlerin toparlanması ve analiz edilmesiyle oluşturulduğunu belirten Kardaş, araştırma safhasının yaklaşık iki ay sürdüğünü, yazma safhasıyla raporun oluşturulmasının bir yılı bulduğunu dile getirdi.
Araştırma yapılırken Almanya, ABD, İngiltere ve Avusturya gazeteleri ve internet sitelerinden yüzlerce haberin tarandığını aktaran Kardaş, inceleme sonucunda ilginç sonuçların çıktığını bildirdi.
Haberlerde, birebir iyileştirme ve birebir kötüleştirmelerin nadiren yapıldığını ancak dikkatli analiz, dikkatli araştırma yapıldığında alt mesajların çokça kullanıldığını gördüklerini anlatan Kardaş, "Özellikle resimlerin kullanılması karşımıza çıkan bir husus ve bizim çok dikkatimizi çekti. En az yazılı matbu eserler kadar hatta daha çok etkili olmuştur. Boğaziçi Köprüsü'ndeki askerlerin kemerlerle dövüldüğünü gösteren fotoğraf hemen akabinde BBC tarafından sıklıkla kullanıldı ama diğer görüntüler aynı sıklıkla kullanılmadı." dedi.
- "Suçluyla kurban yer değiştirmiş"
İngiltere medyasından Times, BBC, Daily Mail, Reuters, The Economist, ABD medyasından CNN International, Los Angeles Times, Wall Street Journal, Washington Post, Almanya ve Avusturya'dan da Bild, Die Welt, Der Spiegel gibi birçok basın yayın organına, internet kaynağına, görselleri de içerecek şekilde baktıklarını anlatan Kardaş, şöyle devam etti:
"Özellikle bu olayın temsillerinde darbe teşebbüsünün, olay örgüsünün olgusal bağlamının aslında çok az yansıtıldığını, bunun yerine ideolojik birtakım tanımlamalarla olayın aktarıldığını gördük. Batı'daki medya kuruluşlarının hemen hemen tamamında bu sonucu gördük. Bu darbe teşebbüsü olay örgüsü kendi akışında değil de hep bir neden sonuç ilişkisi içinde değerlendirilmiş. Yani Erdoğan'ın 'diktatörleştiği', Türkiye'nin 'İslamlaştığı' bir vasatta makul, tahmin edilebilir, beklenebilir bir darbeymiş gibi yansıtılmış, birtakım ana noktalar üzerinden bunu yaptıklarını gördük."
"Bir başka analiz ise şeytanlaştırma olarak karşımıza çıktı." diyen Kardaş, iletişim bilimlerinde çok kullanılan ideolojik kare yöntemini kullanarak bu sonuçlara ulaştıklarını söyledi.
Kardaş, bu yöntemlerle olay olduğu mecradan çıkarılıp farklı bir şekilde gösterilebildiğini, şeytanlaştırmanın özellikle kurbanla suçlunun yer değiştirmesi şeklinde karşılarına çıktığını belirterek, "Burada kurban yani mağdur olan halk ama suçlu sanki kurbanmış gibi görülüyor. BBC'nin özellikle 15 Temmuz'un hemen akabinde Boğaziçi Köprüsü'nde askerlerin kemerlerle dövüldüğü yakın çekilmiş görüntüyü ve resmi hep ön plana aldığını gördük. Burada suçlu kurban yer değiştirmesine örnek gösterilebilir. Olayın bir gece öncesinden hiç bahsetmeden yani orada tanklar tarafından ezilmiş, kafalarına karınlarına direkt kurşun yemiş şehit olmuş, darbeye direnen insanların hikayesi yok o resimde ama o resimde halkın şiddetine maruz kalmış askerler var. Mağdurlar sanki onlarmış gibi gösterildi. Bu çok dikkatimizi çekenlerden birisiydi." ifadelerini kullandı.
Analizlerden örnekler veren Kardaş, şunları söyledi:
"Wall Street Journal'da 16 Nisan tarihli haber analizde 15 Temmuz deneyimi 1979 İran devrimine benzetiliyor. Bu 15 Temmuz darbesiyle veya Türkiye ile yakından alakası olmayan insanlar açısından sanki bu olayın İran devrimine benzer bir tarafı varmış gibi algılanmasına yol açıyor. Darbeden ziyade bu bir diktatöre karşı yapılması gereken makul, meşru gibi gösterilmeye çalışılmış. Darbenin gayri demokratikliği, darbenin yıkıcılığı böylece ikinci plana atılmış oluyor. Bu ideolojik kare adını verdiğimiz benzetmeler, şeytanlaştırmalar, kişiselleştirmeler bu şekilde kullanılıyor. Haberi yapan kişi açısından niyetinin kötü olup olmamasıyla ilgilenmedik ama onun doğuracağı sonuçlarla ilgilendik. Bu gazete ve dergiler çok okuyucusu olan batılı elit tabaka tarafından takip edilen haberler. Dolayısıyla 15 Temmuz'da Türkiye'de ne olup bittiğiyle ilgili ilk açıp bakacakları kaynaklarda karşılarına böyle bir şey çıkıyor."
Özellikle ABD medyasında karşılarına çıkan önemli hususlardan birinin de muğlaklaştırma olduğunu vurgulayan Kardaş, şöyle devam etti:
"Olayın tarafları belli değilmiş gibi, olayın mağdurları tam da belli değilmiş gibi anlatılarak karşımıza çıktı. Aslında onca delile rağmen hala bu olayın kaynağında başat rol oynayan FETÖ'nün ismi çok zikredilmiyor. Olay sanki ondan bağımsız, isyan eden bir ordunun neredeyse makul, meşru talebi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yine karşımıza çıkan önemli bir husus özellikle ikili karşıtlıklar üzerinden darbeyi okuduklarını gördük. Yani Doğu toplumunun bir parçası olan, darbelerle tarihi şekillenmiş bir ülkede olağan, normal bir hadiseymiş gibi gösterildiğini gördük. Sıklıkla hemen hepsinde karşımıza çıkan bir konu 'diktatör Erdoğan, ılımlı, münzevi Gülen.' Buradaki kurban-suçlu yer değiştirmesine paralel bir şekilde bu ikili karşıtlıklar üzerinden okuma meselesi yeni bir şey değil ama bu örnek de bizi şaşırttı. Yani bu olay sanki demokrasi dışı bir eylem değil de aslında olağan, beklenen olabilecek bir olaymış gibi yansıtıldı. Bunun sonuçları dramatiktir çünkü ülkelerin buna göre pozisyon aldığını biliyoruz."
- "Türk medyası insani hikayeleri ön plana çıkarmalı"
Kardaş, 1989 yılında Pekin'in Tiananmen Meydanı'nda tankın karşısında duran adamın ikonikleştirildiğini ve Batı'nın en önde gelen temsilcilerinin bu resmi odalarına astıklarını, o ikonik resme benzer resmin Türkiye'de belki çok daha dramatik örnekleri olmasına rağmen Batı'nın bunu hiçbir zaman ikonikleştirmediğini vurguladı.
Türk medyasının yapması gerekenler konusunda da tavsiyelerde bulunan Tuncay Kardaş, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnsani hikayelerin çok ön plana çıkması lazım. Kazan'da veya diğer yerlerde insanlar ne yaşadı, olayın ideolojik, siyasi bağlamından bağımsız insani yönünün ön plana çıkarılması gerekiyor. Bu darbe siyasi olduğu kadar da insani bir trajediydi. Orada bulunan insanların kahramanlığını ne kadar takdir etsek azdır. O insanların aklına gelmeyecek eylemlerin içinde kendilerini bulduklarını da söyleyebiliriz."
AA