Türkçe ’de kullanılan iki söz var. Bunlardan birisi; “bâtılı tasvir, saf zihinleri idlâl ederek dalâlete götürür.” İkincisi ise, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” diye. Birincisinde toplum hayatında şuyû bulmamış gayri islami bir fikir ya da davranışı gündeme getirerek anlatmak, insanlarda merakı celbeder ve onların akıllarına düşürür. Saf olan yürekler ve zihinler bu mülevves düşüncenin esiri haline gelebilir. Bu sebeple bizim geleneğimizde âlimler, ön alma kabilinden bu tür fikrî ve itikadî sapkın düşüncelere set oluşturmak için tasvirden ziyade tenkit edilmesi üzerinde durmuşlardır. Bir şeyi gündeme getirmek, onun reklamını yapmak olunca, amaca ulaşılmış olacaktır.
Geçtiğimiz günlerde bir haftalık dergide ve yapılan bir çalıştayın sonuç bildirgesinde deizm, ateizm gibi bazı felsefî cereyanların İmam-Hatip Liselerinde ve İlahiyat Fakültelerinde arttığına dair ifadelerin yer alması, kamuoyunda bu işin hararetle tartışılmasına yol açtı. Konu, gazetelere de intikal etti. Sosyal medyada bu haberler üzerine yazılar ve konuşma vidoları yayınlanıyor. Bu her iki güzide kurumumuzla yakın irtibat halinde olan birisi olarak söylüyorum. Milletimizin gözbebeği olan bu kurumlar ve dini çevrelerde deizmin arttığına dair koparılan yaygara eğer bir algı operasyonu değilse, gafletle sarf edilmiş mesnetsiz sözlerdir. Maalesef bazı Müslümanlar da balıkları yakalamak için oltaya takılan yemler gibi, bu tuzağa düşürülmüşlerdir. Birkaç münferit vak’adan yola çıkarak genellemeler yapmak nesnel bir bakış açısı değildir. Kur’an’da Müslümanların kendilerine gelen haberleri “tahkik etmekle” yükümlü oldukları bildirilmektedir.
Ben bu yaygaracı ve algı operasyonları oluşturmak isteyen çevrelere sesleniyorum. Bu her iki müesseseyi karalamaktan size ekmek çıkmaz. Avucunuzu yalarsınız. Ne İmam-Hatiplerden ve ne de İlahiyat Fakültelerinden deist çıkmaz. Bugün olan şey deizm değil, sosyal medyanın köpürttüğü ve popüler kültürün yaydığı dünyevileşme âfetidir. Bu da bazı dindar kişiliklerin dini uygulamalarında tembelliğe yol açıyor. Onlar da deizmin bir dindarlık olmadığını çok iyi bilir. İnancı sloganlaştıran ve ameli Müslümanlığı ihmal eden bazı kişilerin hali buna örnektir. Batı’da sadece Allah’ı yaratan kabul edip yöneten kabul etmeme eylemi olan deizm, bizde kılık değiştirmiş, Allah’ı yaratan ve yöneten kabul etmekle birlikte halkın ifadesiyle beynamazlığımıza deizm maskesi geçirmenin adı olmuştur.
Deizm, Batı’da bozulmuş Hıristiyanlığa karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü putperestlikle harmanlanan, tevhitten sapmış, ibadet hayatına müdahale edilmiş ve tam bir sömürü düzenine çevrilmiş Hristiyan dindarlığına bir meydan okumadır, Deizm. Bu doğrudan Hristiyanlığa karşı çıkmak değil, kurumsal dindarlıktan bireysel dindarlığa evrilme biçimidir. Onun için bu kişiler Batı’da “Hristiyan Deist” olarak anılmaktadırlar.
Özetle, Müslüman çevrelerde olup bitenlerin mutlak deizmle bir alakası yoktur. Bazı ailelerin İslam’ı iyi temsil etmeyip çocuklarına kötü örnek olmaları, yıllardır Müslümanlara ümit vadeden ve kendisini dini bir cemaat olarak tanıtan bir hareketin ihaneti, gençler üzerinde umutsuzluğa yol açmak suretiyle psikolojik bir sarsıntı meydana getirmiştir. Köklü İslamî alt yapıya sahip olmayan bazı gençlerde görülen bu travma, dindarlık biçimlerini ifade etmede yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. Hele hele elimizde sağlam bir Kitabın ve bu İlahi öğretinin ete-kemiğe bürünmüş hali olan nebevî sünnetin olduğu bir İslam anlayışı içerisinde Müslüman deistlerin ortaya çıkması muhaldir. Olan, yukarıda değindiğimiz bazı nedenlerden dolayı kimi gençlerin dindarlıklarında mesafeli bir tutum sergilemiş olmalarıdır. Diyanet, İmam-Hatipler Liseleri, İlahiyat Fakülteleri ve dindarlar üzerinden hükümete vurmaya kalkmak bir zulümdür. Bunlara söylenecek tek söz: “Edep Yâhû!.”