16 Nisan 2017 tarihi yaklaşırken haçlı ittifakından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve İslam üzerinden yürütülen muhalefet dip yapıyor. Acaba Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde ırkçı söylemin güçlenmesi, Türkiye ve İslam karşıtlığının sebepleri neler olabilir?
Bunun başında Türkiye’deki istikrarı bozmak isteyen işbirlikçilerin başarısız darbe girişimi gelmektedir. İşte bu durum bir turnusol kâğıdı gibi Batı’yı fena halde açığa çıkardı.
Türkiye’nin bütün iç ve dış baskılara rağmen sarsılmayan ve sürdürülen ekonomik istikrarı ve iç barışın korunması, Batı’nın planlarını altüst etti.
Referandumun başarılı olacağı ve Türkiye’nin istikbale emin adımlara yürüyeceği korkusu, tüm hasımları telaşlandırdı. Karşılarında, gücünü Hak’tan ve halktan alan dünya mazlum ve mağdurlarının sesi soluğu olan bir lider var. Bu lider, BM’in huzurunda dünya 5’ten büyük diye haykırdı. Bu yıllarca sömürülen, kanı emilen kara Afrika’nın, Asya’nın ve Latin Amerika’nın mazlum ve yoksul ülkelerine müthiş güven verdi. Küresel ölçekte yankılanan adaletin sesi, sömürülen halkları dogmatik uykularından uyandırıyor. Hala mazlum milletlerin kanını emen bu vampirler, Türkiye ve onun liderliğinden hazzederler mi?
Yeni Türkiye büyüyen ekonomisi, güçlenen ve gelişen yeni sınıf teknoloji ürünleri, birilerini pek rahatsız etmektedir. Pazar kayboluyor. Türkiye, Pazar olmaktan çıkıyor patron oluyor.
Avrupa’da doğurganlık oranları düşerken, Müslüman göçmenlerde ise artış gösteriyor. Günümüz AB ülkelerinde yirmi beş milyon Müslüman’ın yaşadığı varsayılıyor. İskandinav Protestanlarından bile fazla olan bu nüfus, devam eden göçler ve serbest dolaşım hakkıyla birlikte artış göstermektedir. Ayrıca Avrupa’da Müslüman göçmenler arasında doğum oranı, gayr-i Müslim nüfusun üç katı olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, eğer bu durum böyle giderse, Müslüman nüfus karşısında Avrupa ülkelerinin nüfusu %3,5 azalacaktır. Batı toplumlarında yaşlı nüfusa rağmen genç nüfusta artış azalmakta, aksine bu ülkelerde yaşayan Müslüman nüfus gün geçtikçe büyük artış kaydetmektedir. Müslüman nüfus bu artışta giderse 2050 yılına gelindiğinde ülke yönetimlerinde Müslüman bir başbakan ya da Cumhurbaşkanı görebileceklerdir.
Avrupa’da yükselen İslam ve Türkiye karşıtlığının bir diğer nedeni de göçmen işçilerin Avrupalılık kimliğiyle uyum sağlayamamış olmalarıdır. Beklenen bütünleşme gerçekleşmemiştir. İşçiler kiracı gibi durmakta, kendilerini dönüşe şartlandırmışlardır. Onlara göre bu anlayışı besleyen sebepler arasında İslami teşkilatlar ve kurumlar gelmektedir. Buna karşı İslaofobya güçlendirilmektedir.
Bir diğer neden de, İslam ve Müslümanlar hakkında bilgisizlik ve Müslümanlığı iyi temsil edememe eksikliğidir. Bununla birlikte Batı basını da Müslümanlar hakkında nefret dilini kullanmaktan geri durmuyor. Özellikle medyada İslam’ın şiarları aşağılanıyor. Bütün bunlar özgürlük adına yapılıyor. Maalesef Batı’da antisemitizm/Yahudi karşıtlığı suç sayılırken, antiislamizm özgürlük sayılmaktadır.
Son yıllarda Batı toplumlarında görülen çok önemli bir husus da ihtida hareketlerindeki artıştır. Çünkü bütün dünyada en hızlı gelişen din, İslamiyet’tir. Bu durum ‘İslamofobi/İslam korkusu’ gibi bir kavramın gelişmesine yol açan nedenlerden birisi sayılmaktadır.
Netice itibariyle Türkiye her yönüyle güçlü bir ülke olma yolunda adım adım ilerlemektedir. Eğer biz bütün vatandaşlarımızla gönül bağlarımızı sağlam tutar ve bir aidiyet bilinci oluşturursak, dış tehditler yapımızı bozamayacaktır. Türkiye ve İslam düşmanlığı yapan Avrupa ülkeleri de politikalarını yeniden gözden geçirme ihtiyacı duyacak, bükemedikleri bileği öpmek zorunda kalacaklardır.