İşte Veren'in "Baykal susturulmak mı istendi!!!" başlıklı yazısı
Elbette bütün insanlar yaşlanır, hastalanır ve ölür.
Fakat önemli devlet adamları, siyasi liderler, önderler, mutlaka ölümlerinden önce ve sonra birtakım ayak izleri takip edilerek, ölümlerindeki şüpheli noktalar araştırılır ve araştırılması da gerekir.
Erbakan Hoca’dan Turgut Özal’a hatta Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar pek çok önemli liderin ölümünde suikast, zehirlenme ve kasıtlar aranmıştır. Vefatından yıllar sonra Özal’ın mezarı dahi açılıp, DNA testi yapılmıştır. Tabii esas olması gereken, liderlerin neden öldürülmüş olabileceği, bulundukları ortamlar, Batı dünyasına göre davranışlarındaki zıt noktalar, Avrupalı zalim ve emperyalist ülkelerin bu liderlerden endişe etmeleri, siyasi çıkarlar ve etrafında birtakım hesapların olup olmadığı, aynı şekilde buna bağlı olarak araştırılmalıdır.
Atatürk’ün dahi yıllar sonra ölümünden şüphe edilmiş, zehirlendiği üzerinde konuşulmuş, Osmanlı Padişahları ve değişik hanedanlar, Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin ve diğer padişahların üzerinde hep bu zehirlenme ve suikast planlarının izleri araştırılmıştır.
Şimdi acaba Baykal’ın durumu da normal bir beyin kanaması mıdır? Yoksa planlanmış bir suikast mıdır?
Tabii ki öncelikle Baykal’ın Fransa’nın Strasbourg kentinde yapmış olduğu temasların öncesi ve sonrası, Türkiye’ye dönmesinde böyle bir şeyin vuku bulması, yüksek solunum sıkıntısı, ateş, çarpıntı şikayetiyle hastaneye kaldırılması, İbn-i Sina Hastanesinin yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınması, mutlaka araştırılmalıdır.
Zatürree ve damar tıkanıklığı teşhisi konulan Baykal’ın, beyninde olan basınç nedeniyle, üçüncü kez peş peşe ameliyat edilmesi çok ilginçtir. Yoğun bakım süreci de çok ciddi bir risk taşıyan bir ünitedir.
CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın rahatsızlığı herkesi şaşırttı. Çünkü 79 yaşına rağmen istikrarlı bir şekilde spor yapan, beslenmesi ve uyku düzenine çok dikkat eden Baykal’ın aniden komaya girmesi, ihmal ya da başka şüpheleri de gündeme getirmeye aday görünüyor.
Baykal rutin sağlık kontrollerini aksatmayan bir siyasetçi idi, çok kısa süre önce de sağlık kontrolünü yaptırmıştı. Baykal Türkiye’nin AB üyeliği konularını konuşmak üzere, 8 Ekim Pazar günü gidip, 14 Ekim Cumartesi günü Strasbourg’dan Ankara’ya dönüyor. Orada ne yedi, ne içti, nasıl bir tempoda ve kimlerle görüştüğü şu aşamada bilinmiyor.
Fakat eşi Antalya’da, kendisi ise Ankara’da kalıyor, yardımcısı da olmayan Baykal sabaha karşı 05:20’de fenalaşıyor, son bir gayretle koruması Mehmet Güleç’i arıyor. Koruma Güleç hemen Angora villalarının güvenliğini arayarak, Deniz beyin evinde tuhaf bir durum var, Deniz beye bir şey oldu, benim gelmemi beklemeyin, kapıyı kırın diye talimat veriyor.
Baykal’ın telefonu sağ tarafında duruyordu, sol tarafında olsaydı telefonu alamazdı. Sol tarafından felç geçiren Baykal, telefona ulaşamayacaktı. Koruma Mehmet Güleç Baykal’ın oğlu Ataç Baykal’a ulaşıp yönlendirmesiyle, Memorial Hastanesi’ne hareket eden ambulans, İbn-i Sina Hastanesi’ne gönderildi.
2009 yılında, bir kaset komplosu ile parti başkanlığından uzaklaştırılan Baykal, Haluk Örgün’ün arabasıyla Beylerbeyi’nde, bir mekanda buluştular. Haluk Örgün FETO’nun çok yakın akrabası olan Ali Bayram’ın damadıdır. Hiçbir gazetecilik deneyimi olmamasına rağmen, tepeden inme Zaman gazetesinin Ankara temsilciliğine, FETO tarafından getirilmiştir. Çünkü FETO’ya böyle sadık bendeler ve kurye elemanlar lazımdır. Deniz Baykal’ı kiminle görüştürmüş ve ne vaad edilmiştir?
Haluk Örgün gibi FETO’nun kurye elemanlığını yapan birinin, Deniz Baykal’ı arabasına alıp gizlice götürmesinin ve Beylerbeyi’nde birisiyle görüştürmesinin sırrı nedir?
Daha sonra; Baykal’a yapılan kaset komplosu, henüz daha tam manası ile hukuken araştırılmadan kendisi bir açıklama yaparak, bu olayda Atlantik ötesinin hiçbir müdahalesi yoktur deyip, kendisi ile ilgili bu meselede araştırılmasını istemesi gerekirken, FETO’yu aklamaya çalışmış ve okyanus ötesine selam göndermiştir. İşte bu tutumuyla FETO ile olan ilişkisini apaçık ifade etmiştir.
Bu hafta Şerif Ali Tekalan üzerinden servis edilen fotoğraflardan birinde, Haluk Örgün FETO’nun odasında, özel bir konumda yan yana duruyor, bu fotoğrafın Baykal’ın beyin kanaması geçirmesine denk gelmesi, FETO ile olan yeni bir pazarlık konusunda, acaba bir tartışma mı oldu? Düşüncesini akla getiriyor.
Çünkü kendisine taahhüt edilen Cumhurbaşkanlığı veya tekrar partinin başına geri dönmesi sözünün yerine gelmemesi üzerine, Strasbourg’ta görüştüğü FETO yakınları varsa, onlarla ne konuştuğu veyahut yeni seçimlerde itibarını ve oy potansiyelini çok düşüren Kılıçdaroğlu’na karşı, CHP’nin başına yeniden eski Atatürkçü kimliğiyle partiyi ele alıp geriye dönmek istemesi, böyle bir komploya, kumpasa, belki de zehirlenmeye sebep olabilir mi diye, insan düşünmeden edemiyor.
FETO ile olan hususlarda aralarında bir anlaşmazlık olup da, susturulmak istenmiş olabilir mi?
Nurettin Veren-Yeni Akit