Gerçek kurban Leyla mıydı? Bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Bayram gelirken ne kadar çocukluk anısı, kurban/kurbanlık tarihi, insanın kişisel serüvenindeki düşünce aşamaları varsa hafızamıza hücum ediyor değil mi? Ben de anılarımla düşünce seyrimden alıntılarla kurban ettiklerimiz ve kurban edildiklerimiz üzerine yazmak istiyorum bir ara… Ama öncekiler neler demiş diye merak edip şöyle bir göz atayım dedim. Neler buldum neler bakalım ne kadarı köşeme sığacak?
Önce âşıklıkta her zaman iddialı olan üstat Fuzûlî’den başlayalım:
Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ıyd içün,
Dem-be-dem sâ'at-be-sâ'at ben senün kurbânınam.
[Yılda bir kez kurban keser âlem halkı bayram için, oysa ben her gün, her an senin kurbanınım.]
Câna meylin var ise hükm eyle teslîm eyleyim
Şâh sensin, ben senin bir bende-i fermanınım…
Bin cân olaydı kâş ben-i dil-şikestede,
Tâ her biriyle bir kez olaydım fedâ sana.
[Keşke bu gönlü kırık olan bende bin can olsaydı da her biriyle bir kez sana feda olsaydım.]
Mevlânâ farklı vesilelerle, çok farklı yerlerde söz sanatını konuşturur:
Ay yüzlüm, gözlerin hilali gördü mü diye sordu, gördü dedim;
İşte Ay gelmiş, ayı sormada...
Ben dedi, bayram ayını hilali soruyorum.
Evet, dedim bayram ayı geldi, bayram ayını soruyor...
Bayram geldi, senden bayramlık alacak bayram;
Senin Ay yüzünün harmanından bayramlık alacak...
İşte geliyor, yüzünü Ay'a döndürecek, bakacak;
İşte geliyor Ay'ı aydınlatacak...
Aşka binlerce can, binlerce gönül verilse gene yetmez.
Can da nedir ki kimse sözünü bile etmez...
Bu yola öyle bir kişi gidebilir ki,
Her adımda yüzlerce can verir de dönüp, ardına bile bakmaz...
Senin gönlünü kazanmak isteyenin gönlünü kırma,
Artık cefa yolunda yürütmekten vazgeç!
Ey Sevgili beni fazla üzerek zayıflatma, bana acı!
Ben aşk kurbanı olmak istiyorum...
Bilmez misin şeriatta zayıf hayvanı kurban kabul etmezler...
Eğer sen benden incinirsen, ben kendi canımdan incinirim!
Ey her şeyi güzel olan sevgili; bana can da gönül de sana kurban etmek için verildi!
Sana verecek bir armağanı ne çok aradım...
Hiçbir şey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var;
Ya da okyanusa su?
Molla Takî Şirvânî’den:
Hansı âşık cân sana men kimi kurbân eylemiş,
Hansı ma’şûk âşıkun sen kimi nâlân eylemiş?
[Hangi âşık canını benim gibi kurban eylemiş, hangi sevgili senin gibi aşığını, deli divane eylemiş?]
Yunus Emre’yi anmadan geçmek mümkün mü? Onun kurbanlık aramaya hiç niyeti yoktur:
İsmail’em Hak yoluna canımı kurban eylerim,
İşte bu can Kurban imiş koçu kurbanı neylerim…
Şems-i Tebrizî’nin kurban tarifi ise bambaşkadır üstüne kitaplar yazılması gerekir:
Ey Leylâ huylu, Leylâ soylular selam size!
Allah sizin sayınızı artırsın!
Leylâ gibilerdir ki, aşka susayanlara karşı cömertçe canlarını bağışlarlar.
Evet, asıl kurban Leyla’dır belki de… Sezai Karakoç’un dediği gibi “...Mecnun almış bütün deliliği gitmiş…” tir. Akıllı olmak, akla ait şeyleri onuru, geleneği, kabilelerin barışını korumak Leyla’ya düşmüştür… Yoksa Leyla da bilirdi cep telefonundan Mecnun’a mesaj atmayı, çölde buluşmayı ya da onunla kaçıp gitmeyi… Şaka bir yana belki şimdikinden de kolay olurdu aşkın kendine ait kurallarına ve onuruna sadık kalmasaydı. Oysa Leyla’ya akıllı olmak kalmıştı. Bir de aşkını susturmak… Hangisi zor kıyamete kadar tartışılabilir. Ama Şems’in yaklaşımı gerçekten çarpıcı değil mi?
Mademki Mecnun, Leyla vesilesi ile Mevla’yı bulmuştur. Selam olsun Leyla huylu Leyla soylulara!
Vakit geçti bu sözün sonu yok der Mevlana bazen hikâyenin en heyecanlı yerinde. Biz de öyle yapıp nokta koyalım artık.
Bayramların en güzel yanı yakınlığa birlikteliğe vesile olması herkesin birbirini en güzel haliyle karşılaması bence… Aslında hep olmamız gerektiği gibi…
Dün ne olmuşsa olsun, son gece ne kadar kötü geçerse geçsin bayram sabahı misafirleri gülerek karşılayabiliyorsak bunu her zaman yapabiliriz demektir. Ve böyle davranmak sorunlarımızı konuşmamıza engel de değildir. Tam tersi daha sağlıklı daha anlayışlı dinleyebiliriz birbirimizi… ‘Her günü bayram olanlar’dan olmak o kadar kötü değildir.
Nice bayramlara erişmeniz dileği ile …