Bayramların Anlamı ve Değerlerde Yozlaşma
Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi “el-mü’min” olup, anlamı, yegâne sığınılacak güven kaynağı demektir. İman ise, insanın kendisini güvende hissetmesi olayıdır. İnsan bu güven ve huzuru müteâl olan İlâhi kaynaktan alır. Bu anlamda Müslüman, mutlu ve huzurlu insandır. Dolayısıyla, onun hayatından sevinçler hiç eksik olmaz. O, namazını kılar, bayram eder; orucunu tutar, bayram eder; kurban keser, eti ve derisi ile bir fakire veya düşküne yardımda bulunur, mutluluğu yüzünden okunur. Zekatını verir, fakire-fukaraya infakta bulunur, dini bir mes’ûliyeti yerine getirmenin mutluluğunu iç âleminde yaşar.
İslam, bir nevi, kişiyi devamlı surette kendisi ile barışık tutmanın diğer bir adıdır. Kendisiyle barışık olan kimse, çevresindeki insanlarla da barışıktır. Zaten Müslüman; elinden ve dilinden insanların zarar görmediği kimsedir. O, toplumun sosyal güven sigortasıdır. Çoğumuz böyle bir yüce değerin, Müslüman olmanın farkında değilizdir. İnanmış insan, gerek Allah’a ve gerekse insanlara karşı vazifelerini hakkı ile yerine getirdiği zaman, ruhsal anlamda bir manevî haz ve coşku hali yaşar.
Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, Kurban Bayramı’na erişmiş bulunuyoruz. Çünkü Kurban ve Ramazan bayramları, Müslüman âleminin en büyük bayramlarındandır. Bayram sevinç günüdür. Fakir ve zengin her mümin bayramın sevincini duyacaktır. Zira, bayramların milletlerin hayatında çok önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye göç ettiği sıralarda Medinelilerin senede iki defa bayram yaptıklarını gördü. Sonra da Allah’ın Müslümanları onlardan daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban bayramları ile müjdelediğini bildirdi. Bu anlamda bayramlar, iman, tarih ve medeniyet bilincinin Müslüman vicdanlarda güçlü bir şekilde yaşatılmasının en büyük sermayesidir.
Son yıllarda, bireysel ve toplumsal hayatın birçok alanında yaşanan sekülerleşme olgusu, yani, dini hassasiyetlerin kaybedilmesi, helâl ve haramlar karşısındaki duyarsızlıklarımız, maalesef dini bayramlar alanında da yaşanır oldu. Neredeyse bayramlarımız, tatil havasına büründürüldü. Milli ve manevi değerlerimiz alanında savrulmaların en bariz bir şekilde yaşandığı zaman dilimleri haline geldi, bayramlarımız. Çoğu varlıklı insanımız, dini bayramları bir tatil ve eğlence gibi algılamaya başladı. Eskiden insanımıza evlerini açan din büyüklerimiz, şimdilerde şehir dışına gider oldu. Arabasına atlayan bütün aile bireyleriyle birlikte soluğu ya Akdeniz sahillerinde, ya tatil beldelerinde ya da beş yıldızlı otellerde alıyor. Özellikle çocuklarımızın zihinlerinde ‘dini bayram’ olgusu seküler/din-dışı bir boyut kazanarak; dinlenme, tatil, eğlence, hedonizm vb. gibi nefsi kışkırtıcı kavramlarla yer değiştiriyor. Halbuki aile ortamı, genç nesillere manevi değerlerimizin aktarıldığı yegane kurumlardır. Milletimizin tarihsel sürekliliği bu ortamlarda verilen manevi eğitim sayesinde sağlanacaktır. Bu konuda dini bayramlar en güzel bir fırsat olmalıdır. Geleneksel toplumlarda çocuk doğar doğmaz böylesi geniş bir aile içinde dünyaya gözlerini açar. Bu tip aile yapıları, ferdin doya doya mensûbiyet duygusunu içselleştirdiği ve sosyalizasyon sürecine kolayca katıldığı bir ortamdır. Genç kuşak, birinci ve ikinci neslin hayat tecrübelerinden istifade eder; burada sosyal, dini, kültürel ve iktisadi alanda bir dayanışma ve değerlerin aktarımı vardır. Bireyin ruhsal gelişimi bu tip aile yapılarında daha sağlıklı ve dengeli bir seyir izler. Böyle bir gelenekle beslenen milletlerin geleceği aydınlıktır. Aile büyükleri, bayramlarda mutlaka evde olmalıdır. Ailede bulunan çocuklarımız doya doya bayramın ne anlama geldiğini bütün benlikleriyle içselleştirmelidir. Gittikçe dindarlık bilincimiz azalmakla kalmıyor, sosyal ilişkiler de bu gidişattan büyük zarar görüyor.
Diğer taraftan ‘Kurban’ algısı da değişime uğradı. İslam’a göre kesilen kurbanların etleri üçe ayrılmalıdır. Bunlardan bir kısmı, fakire-yoksula dağıtılmalı, ikinci kısmı, eve gelen misafirlere yedirilmeli, üçüncü kısmı ise, ev halkına ikram edilmelidir. Maalesef çevremizdeki varlıklı insanların çoğunda sanki, kurban kesmek, yıllık et ihtiyacı içinmiş gibi bir algılama görüyoruz. Tamam, bunu fakir insanlar yapabilir, ama zenginlere ne oluyor? Etleri dağıtmak yerine, derin donduruculara atıp, gelecek kurban bayramına kadar yiyorlar. Bu doğru bir uygulama değildir. Kurban, Allah rızası için kesilir ve onun yolunda fakire-fukaraya dağıtılır. Bu husus yeniden gözden geçirilmelidir.
Bayramlar, büyüklerimize saygının ve küçüklerimize sevgi, merhamet ve şefkatin öğretildiği ve bizatihi yaşandığı coşkulu zamanlardır. Müslüman kültüründe kolektif ahlâk anlayışı, çocukların anne ve babalarına müteşekkir ve saygılı olmalarını zorunlu kılar. Eğer bayramlarımız gereği gibi değerlendirilmezse, evvela ailede meydana gelecek bu savrulma, içeriden bu kuruma büyük zarar verecektir. Manevi değer yargılarının askıya alındığı bütün toplumlarda, ailenin iki temel direği olan anne ve babaya karşı saygı ve sevgi bağları yok olacaktır. Böyle bir vasatta, anne ve baba çocuklarına yabancılaşır; çocuklar da anne ve babalarına yabancılaşır. Böylesi sonuçların ortaya çıkmasını, akrabalarla olan ilişkilerin kopmasını istemiyorsak, hele hele çocuklarımızın dini ve millî kimliklerinin zarar görmesini hiç istemiyorsak, mümkün olduğu sürece dini bayramlarımızı bütün aile bireyleriyle birlikte kutlamamız gerekir. Böylece çocuklarımıza bayram coşkusunu yaşatmak suretiyle onların tarihine, kültürüne, değerlerine, milletine, medeniyet ve dinine yabancılaşmamasını sağlamış oluruz.
Diğer yandan bayramlar sosyal boyutu olan tarihi günlerdir. Aynı zamanda bayramlar, barış günleri olup kardeşliğin ve dostluğun zirveye çıktığı günlerdir. Bayramlar, birbirine küs ve dargın olan kimselerin barıştırılması için de iyi bir fırsattır. Bu görev, diğer Müslümanlara düşmektedir. O halde, bayramların manevi zenginliğinden ve gönülleri yumuşatıcı coşkusundan istifade ederek küsleri barıştıralım.
Bayramlar aynı zamanda sosyal birliğin manevî bir çimentosudur. Özellikle başta anne ve babalarımız olmak üzere bütün büyüklerimizi ziyaret edelim. Eğer uzakta bayramlarını geçiren kardeşlerimiz varsa, anne ve babalarının, diğer akraba, eş, arkadaş ve dostlarının gerek bayram tebriki, gerek telefon ve gerekse başka iletişim araçları kanalı ile bayramlarını tebrik etmelidirler. Bu mutlu günlerde, hastalar ve özellikle huzur evlerinde kalan kimsesiz vatandaşlarımız ziyaret edilmeli, onların gönülleri alınmalıdır. Küçükler ve hele hele yetim ve öksüz çocukları, depremzedeler sevindirilmeli, onların bu günlerde mutlu olmaları için elimizden ne geliyorsa esirgenmemelidir. Dünya Müslümanları’nın içinde bulunduğu durum unutulmamalıdır.
Bu münasebetle hepinizin Kurban Bayramı’nı en içten duygularımla tebrik eder, bu bayramların İslam âleminde ortaya çıkan acıların ve gözyaşlarının bir an önce sona ermesine vesile olmasını; hayatımıza bereket, bolluk, iyilikler, güzellikler getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.