Partisinin liderliğinden ayrılan ve bağımsız olarak seçimlere girme kararı alan BBP lideri Yazıcıoğlu’nun tercihini, şüphesiz Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananlar ve e-muhtıra ile ortaya çıkan kutuplaşma değiştirdi. Eski MHP’lilerden partiye katılımlarla BBP, yüzde onluk baraj engelini aştığını düşünüyordu.
BBP lideri seçimlere bağımsız olarak Sivas’tan, eski İl Başkanı Hüseyin Arı Konya’dan giriyor. Arkadaşları da değişik illerden yarışa katılıyor…
Yazıcıoğlu’nun hesabı şüphesiz ilk bakışta yüzde onluk baraj altında kalan partisini bağımsız adaylarla meclise sokmak ve mecliste grup kurarak, partinin sesini duyurmak. O, 25 Aralık 1995’te de deneyip başarılı olduğu bu taktikle ANAP listesinden meclise girmiş, az sayıda milletvekiliyle de olsa Refah-Yol koalisyonuna “Müslümanların iktidarına destek vermedi, dedirtmem” diyerek kısmi destekte bulunmuş, yapıcı muhalefetiyle büyük takdir toplamıştı. Ankara kulislerinde bugün o yıllardakinden farklı olarak bu son hamlesinin sadece meclise girmekle açıklanamayacağı ileri sürülüyor. BBP liderinin Türkiye’nin bir tehlikeyle yüzleştiğine inandığı ve bununla mücadele etmek için meclise girmeye karar verdiği belirtiliyor. BBP liderine göre 28 Şubat ve 27 Nisan müdahalelerini yaşamış bir Türkiye, şimdi Refah Partisi’ni iktidara taşıyan seçimden çok daha farklı süreç yaşıyor.
Yazıcıoğlu’nun bağımsız olarak Meclis’e girme çabası “baraja takılan partisi ile baraj altında kalmadan meclise girme girişimi” olarak yorumlanabilir. Bunun tutar tarafı var ancak kulisler bir adım daha ileri gidenler “Yazıcıoğlu’nun son çıkışları”na dikkat çekiyor.
Cumhurbaşkanlığı krizi sonrasında yaşanan siyasi kutuplaşamaya pek çok siyasi isim gibi Yazıcıoğlu da adeta taraf oldu. Deniz Baykal’ı “bela mısın nesin” diye eleştiren, sistemin Türkiye’yi CHP-MHP koalisyonuna ittiğini belirten, kendisinin de bununla mücadele edeceği işaretini veren o… “Bölgelerimizden seçildikten sonra TBMM'de bir grup oluşturarak milletimizin milli, manevi değerlerine, demokrasiye, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkma kararlılığımızı sürdüreceğiz” diyen ve AK Parti’yi destekleyecekleri iddiasını yalanlarken, kimseye ön yargıları olmadığını belirten de o…
Yazıcıoğlu’nun meclise girme çabasının altında “sadece milletvekili olma isteği yatıyor” şeklindeki iddiaların haksızlık olduğuna inanıyorum. O’nun seçim öncesinde verdiği mesajlar ve demokrasinin zarar görmemesi için ortaya koyduğu tavır ilkeli bir siyasetin yansıması.
Neden parti liderliğinden istifa edip bağımsız olarak seçimlere girdiğini ise meclise girdiği takdirde izleyeceği politikalarda göreceğiz.
BBP’lilerin bu seçimde ne yapacağına gelince… Konya’da Hüseyin Arı, BBP denince akla gelen ilk isim. Konya, bu tecrübeli siyasetçiyi Meclis’e taşımalı, Yazıcıoğlu’nu yalnız bırakılmamalı çünkü... Halbuki teşkilatın Hüseyin Arı’yı yalnız bıraktığı gibi bir izlenim var. Köy kasaba demeden dolaşan Arı’nın çalışmalarında medya ayağı eksik. Basında çıkmayan haberlerden yerel basın değil, teşkilat sorumlu ona göre… Yine de kolay gelsin…
***
Ayhan Bilgen’in işi gerçekten zor
Bin Umut Adayları, 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 10'luk seçim barajını geçebilmek için DTP'nin ve kimi sol, sosyalist partilerin desteklediği bağımsız milletvekili adaylarının ortak ismi... Seçim kampanyaları sırasında mor rengi kullanan Bin Umut Adayları arasında bazı DTP'lilerin yanı sıra ÖDP eski genel başkanı Ufuk Uras, Levent Tüzel EMEP eski genel başkanı), İHD eski başkanı, SDP onursal başkanı Akın Birdal, Şair Şükrü Erbaş, Konya'dan Mazlumder eski Başkanı Ayhan Bilgen gibi isimler de yer alıyor. Özellikle belli illerden TBMM'ye seçilmesi beklenen Bin Umut Adayları'nın, Kürt sorunun demokratik düzlemde çözümü ve ülkedeki demokratik düzenlemelerin geliştirilmesi konularını ön planda tutmaları bekleniyor. Görüldüğü gibi Bin Umut Adayları, sadece DTP’li adaylardan oluşmuyor.
Bilgen’in Konya’nın bağımsız adaylarından ayrılan yönü, bir: Konyalı olmaması… İki: Mor renkli hareketin içinde yarışa katılması…
Lider merkezli particilik anlayışının sorunlara çözüm üretemediği gibi milletvekili iradesi üzerinde de ipotek oluşturduğunu düşünüyor. Seçmeni de ‘kullanacağı oylarla bu ayıba ortak’ olmamaya çağırıyor. Söylediklerine katılmamak mümkün değil ama, onun seçim çalışmalarında en büyük handikabı diğer “Bin Umut Adayları”ndan farklı olarak “Sen kimsin, sosyalist misin, İslamcı mısın?” sorularına muhatap olacak olması. Bilgen’in de, tanımlanmak istemeyen seçmenin de gerçekten işi çok zor…
İnsanların kendilerini, İslamcı, Türkçü, Kürtçü, Alevi, Sünni, Laik, Atatürkçü, Kemalist, Milliyetçi, Ulusalcı vs. kimliklerle tanımlamaya mecbur hissettiği ve kamplaşmanın günden güne daha çok belirginleştiği Türkiye’de, normalleşme sürecinin çok sancılı geçeceği aşikar. Krize dönüşen cumhurbaşkanlığı seçimi, e-muhtıra ve Cumhuriyet mitingleri sırasında Türkiye’nin etkin güçler eliyle kutuplaşmaya itilmesi, demokratikleşme çabalarına olduğu kadar, toplumsal huzur ve barış ortamına da zarar verdi. Yaşananlar, seçimler sonrası oluşacak siyasi tabloyu da büyük ölçüde etkileyecek.
Türkiye bir huzur ülkesi olmak istiyorsa, herkes önyargılarından ve karşısındakini tanımlama alışkanlığından vazgeçmeli. Başka yolu var mı?