Konya’da bedesten yenilendi. Pek güzel oldu. Yapanların eline sağlık. Eksik yüksek olur illa ki, onlar da düzeltilir.
Yeni alışveriş merkezleri, bilirsiniz avm deniyor ya, biraz oralarda vakit geçirin ardından bir de bedestende. Sonra da ne hissettiğinize bakın. Maksadım avm lere laf etmek değil. Şartlar öyle gerektiriyordur lakin benim tercihim yine de bedesten. İnsan nefsi, Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.İsra.37. denilse de yine de pek laf dinlemez. Göğü geçmeye, yeri yarmaya çalışacaktır. Bırakalım elinden geleni yapsın.
Camiler, bedestenlerin olmazsa olmazlarıdır. Sabah erkenden esnafı toplayıp yaşama nedenlerini hatırlatıp öylece yollar dükkanlarına. Sonra öğleyin sonra da ikindi. Akşam şart değil, ister bedesten camiinde isterlerse mahalle camilerinde toplanır insanlar.
Kapı Camii de Konya bedesteninin toplanma yeridir. Aziziye de ona komşu. Artakalanları da o toplar. Bir de camileri örnek alan insandan olma, etten ve kemikten yapılma kadim toplayıcıları vardır bedestenlerin. İşte bu yazıya mevzu olan Hüseyin Pekyatırmacı da bunlardan birisidir. Kapı camiinin kuzey kapısının batısında bir sokak arkadadır dükkanı. Ayakkabı alır ayakkabı satar. Ayaklarını örter insanların.
Hüseyin amcamız dünya yaşıyla 83 ü devirenlerden. Kapı Camii ile özdeşleşmiş hikayesi. O da toplar insanları tıpkı camiler gibi mekanında. Üniversite tahsili sebebiyle zamanında İstanbul macerası da olmuş. Hatta babası dükkanı İstanbul’a taşıdığında, babasının kucağına yanaşıp “Baba bizim yerimiz Kapı Camii yanı olmalı, buralarda neslimizi muhafaza edemeyiz” deyip onu ve kendisini yeniden bedestene Kapı Camii bitişiğine avdet ettirmiş. Belki de Kapı Camii bırakmadı çekti kendine kim bilir. Orası bizim ilmimiz dışında.
Sevilir sayılır Hüseyin amcamız. İtibarlıdır. Hatırlıdır. Sohbeti yerinde özü sözü doğru ve en önemlisi de hayırseverdir. Benim tanışıklığım üniversite tahsilim yıllarına dayanır. Bir gün kim olduğunu şu an hatırlamadığım birisi kulağıma fısıldadı ki Hüseyin amca talebelere burs verir yardım edermiş. Gittim ben de. O sene her ay uğradım yanına. Hiç incitmeden güler yüzüyle sanki bana borcu varmış gibi verirdi verdiğini. Şimdi bunları yazdığım için beni bağışlar umarım. Kendisine minnettarım.
Bizim kadim kültürümüzde yolculuğa Allah dostlarını bilmek, bulmak, tanımak ve onlardan istifade etmek için çıkılır. Hayatın gayesi, gidilecek esas menzile sevap götürmektir. Heybenin azığı gidilecek yere layık olmalıdır. Hüseyin amca da heybenizi hayırla dolduranlardan. Allah ondan razı olsun. O Kapı Camii komşusu ve zannım odur ki, komşuluğu makbul olanlardan.
Mesneviden hatırlıyorum, yola çıkarken Allah dostları ile karşılaşmaya niyet edin, bunun için dua edin diye. Hangi sebeple olursa olsun gezmeniz ve yolculuğunuz, gönül heybeniz açık olsun. İçini yükte hafif pahada ağır olanlarla doldurun. Hatta Mevlana Celaleddin Rumi Hz leri zaman zaman sırtımızdaki yüklerimizi indirip kontrol etmemizi önerir. Taşımaya ve götürmeye değer mi diye.
Hüseyin amcayı düşününce zihnimde hep iki kare belirir. Ya dükkanda hemen kapının karşısındaki yerindedir. Ya da Kapı Camiinde. O iyilikleri hedeflemiş gönlü ve zihni Allah ile bezenmiş kadim bir Kapı Camii yoldaşıdır. Yolunuz bedestene düşünce duasını alın derim.
Bedesten, Kapı Camii, Hüseyin Amca. Üçü bir arada. Pek lezzetli.
Allah cümlemize kadim ve rızasına uygun komşuluklar nasip etsin.