Bizin geçmişimiz kadar eskiye dayanan bir millet olan Kürtler için bir çalışmamız bile yokken onları anlayabilmenin zor olduğunun altını çizen Biçer'den Kürtler konusunda radikal çıkışlarla karşılacaksınız.
-Türkiye’de tarih çalışması Kürtler üzerine ne çalışmalar yapılmış?
Teşekkür ederim. Şimdi tarih dünyanın her tarafında politik bir alan, her ne kadar tarihçiler yaptığı işlerin bilimsel olduğunu söylerlerse de dünyanın her tarafında tarih, iktidarlara, devletlere hizmet eden bir çalışma alanı. Disiplin ya da bilim alanı olarak kabul ediyoruz. Şimdi malum Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren daha çok milliyetçi, Türkçü bir politika takip etti Eğitim sistemini bunun üzerine kurdu ve tarih çalışmaları bu çerçevede yapıldı. Dolayısıyla Türkiye’deki farklı etnik grupların ya da dini grupların üzerinde çok fazla çalışma olmadı, şuanda Türk milliyetçiliği daha çok ulusal çerçevede yapıldı. İki büyük zaafiyet taşıyor tarihçiliğimiz. Bir kendi tarihimizi evrensel ölçekte ele almayız çalışılmaz, bu çok ciddi bir problem ikinci konuda Türkiye’nin gerçek sorunlarıyla ilgili çalışmalar olabildiği kadar kısıtlı kalıyor.
-Türkiye’de tarih çalışmaları kısıtlı kaldı derken hani 'Türkiye’nin tarihini, Osmanlı'nın tarihini başkalarından okuyoruzun' cevabı mı aslında?
Aynı zamanda şöyle söyleyeyim; bizde tarihçilerin şöyle bir alışkanlığı oldu, yakın döneme kadar biz bir şeye inanırsak, biz bir şey yazmışsak, sandık ki herkes bizim gibi... Hiçte öyle olmadı, şöyle söyleyeyim Türkiye’deki Kürt çalışmaları 'Kürtlük' üzerine, Kürdoloji derneği çalışmaları yeni başlarken Avrupa’da 1787de başladı. Şu anda dünyanın 20 tane üniversitesinde Kürdoloji enstitüsü var. Kürtler üzerine çalışıyor 1787den beri Kürtler üzerine dünyada çalışmalar yapıyorlar. Ansiklopediler yayınlandı, makaleler yayınlandı, gazeteler çıktı. Yüksek lisans, doktora düzeyinde dersler yapıldı, biz ise hep bir tanım yaptık Kürtlerle ilgili, vardır ya da yoktur... Sandık ki herkes öyle düşünüyor ama öyle olmadı, bu örneği birçok yerde veriyorum, yine burada da vereyim 1940’dan 1984’e kadar Sovyetler Birliği'nde yetmiş beş tane doktora tezi yapıldı. Kürtler üzerine yaklaşık kırk yılda yetmiş beş tane doktora tezi... Henüz Türkiye’de bir tane bile çalışılmadı, şimdi biz bir alanı boş bıraktığınız zaman onu birileri kendi şartlarına göre, kendi kafa yapılarına göre doldurur. Şuanda Kürtlerle ilgili yüzlerce belki binlerce çalışma var, ama bunların birçoğu politik, ideolojik ve büyük çoğunluğu bizim oryantalist dediğimiz (şimdi onlar kendine 'Kürdolog' diyor) insanların yaptığı çalışmalar... Ve halk onları okuyor yani bir alanı boş bırakmanız o alanın boş kalacağı anlamına gelmiyor ve dünyada Kürtler üzerine çok fazla çalışma var hala devam ediyor.
-Ciddi bir çalışma olmaması çok ilginç değil mi sayın hocam.
Ama bu bizim zafiyetimiz, yani tarihçilerimizin zafiyeti... Olayları tek taraflı ele alırsanız, bir toplumun zafiyetini görmezden gelirseniz, doğru ya da yanlış biri bunu doldurur. En başta söyledim, 'tarih siyasi bir alan'... Adam tarih üzerine bir çalışma yapmazsa (bunu kimse babasının hayrına yapmıyor) bir toplumun tarihini aydınlatmışsa bilgi ve güç o güç elinde tutan herkes o topluma hükmeder. O topluma istediği şekilde yön verir, nitekim de öyle oldu. Şöyle söyleyeyim; dünyadaki bilim tamamıyla iktidarların kontrolünde gelişiyor, dünyadaki Türkoloji, Kürdoloji fark etmiyor ya da 'oryantalizm' olarak bilinen çalışmaların temelinde istihbaratçılar birinci dereceden kullanılıyor. Coğrafyacılar bu iş için çok müsait, askeri ataşeler çok uygun bu söylediğiniz örneklere. Ayrıca diplomatlar çok çalışıyor, Türkiye’nin dış dünyaya yönelik böyle bir çalışması yok ama bunu en iyi yapan örneklendiririm Kürtler üzerine ilk çalışmayı İtalyanlar yapıyor. Daha sonraki dönemlerde Fransızlar, Almanlar, Amerika ve en son Ruslar bu işi çok güzel yapıyorlar yüzlerce insan yetiştiriyor belki çocukken yaşama şansı olmayabilir ama şöyle bir şey yapıyorlar, ortaokul, liseden itibaren öğrencilere alan seçtiriyorlar ya lisans düzeyini tamamladığı anda uzmanlığını hangi ülkede çalışacaksa orda yetişiyor. Yani büyükelçiliklerin emrine veriyor, askeri ateşelerin emrine veriyor. Şöyle mesela, Kürtlerle ilgili en ciddi çalışmayı Rusların Erzurum konsolosluğu yapıyor ya da Erbil konsolosluğu yapıyor ya da İstanbul konsolosluğu yapıyor. Konsolosluk masum bir diplomatik ilişki değil. Dünyada galiba bunu en iyi kullananlar Ruslar, belki küçük yaşta çocukları getirmiyorlar doğru ama öğrenme yaşındaki gençlerden yüzlercesini çocuk mesela askeri lisede okuyor, liseyi bitirip harp okuluna gittiği anda hangi ülkenin coğrafyası tarihi üzerine çalışacaksa uzmanlığını o ülkede tamamlıyor. O söylediğiniz doğru yaşadığı ülkeyi bizim kadar hatta birde şöyle bir şey oluşuyor, şöyle bir avantaj dıştan bakışın avantajı var ya; kendi kültürüne hâkim, sahip olmak istediği, ulaşmak istediği kültürü tanıyor. Şöyle örnek verelim; mesela biraz önce söylediğim o İtalyan, Kuzey Irakta Musul çevresinde yirmi yıl kalıyor, Kürtler üzerine ilk defa çalışan kişi, yirmi yıl Kürtlerin arasında kalıyor. Kürtlerle ansiklopedik bilgileri topluyor, altı bin kelimelikten oluşan bir sözlük hazırlıyor, filan hayatın içinde kalıyorlar yani bilim siyasetin, devletin, iktidarın günümüzdeki anlamıyla söylersek, emperyalizmin bir oyuncağıdır ve şunu kabul edelim çok iyi yapıyorlar. Yani böyle oryantalist filan ya da 'Kürdolog' deyip dışlamakta çok masum ve çok ve makul değildir. Adamın niyeti ne olursa olsun yine iki tane örnek verelim; Kürtlerle ilgili yapılan mesela iki tane Rus diplomat var çok önemli bir tanesi Minor... Bunlar ama şöyle söyleyeyim eseri eline aldığın zaman ortalama bir insanın o eseri eleştirmesi o bilgileri inkâr etmesi mümkün değil. Yani adamın Rus olması istihbaratçı olması o bilgilerin gözden gelmeyeceği anlamına değil... İstihbaratçı, Rusya’da devrim olduktan sonra Fransa’ya gidiyor onun emrinde çalışıyor. Orada da istihbaratçı yine. Kürtler üzerine çalışıyor ama ömrünü adamış altmış yıl bu konuya çalışıyor, Kürt aşiretleri tanıyor, Kürt lehçeleri biliyor, Kürt toplumunun tarihini biliyor. Arapça, Farsça, Kürtçe biliyor, amacı Kürtleri Osmanlılardan koparmak, Rus emperyalizme hizmet etmek. Ama onun amacı yaptığı çalışmaları gölgelemiyor Türkiye’de ilginç bir anlayış var, adam misyoner, biraz önce söylediğim İtalyan misyoner yirmi yıl çalışmış. Minör, Rus diplomat istihbaratçı ama ortaya koyduğu eserini gizleyemezsin, bizde böyle garip bir mantık var; 'efendim o misyoner', misyoner demeniz yetmiyor. Onun ortaya koyduğu eserlerini aksini ispatlayabiliyor musunuz? Onun kadar çalışma, onun kadar daha güzel bir çalışma yapabiliyor musunuz? Henüz bu eserlerin daha çok yüzeysel eleştirisi yapıldı, daha açık konuşalım mesela Türkiye’de ne deriz? Kürtler üzerine çalışma yapan birçok Türk arkadaş var. Bir defa ben başta olmak üzere, Kürtçe bilmiyoruz, tarihçiler Kürtçe bilmiyor... Bir toplumun tarihini yazacaksınız, o toplumun dilini bilmiyorsunuz, dünya çapında yapılan çalışmaları gözden geçireceksiniz bu bir engeldir. Olmaz ki böyle bir şey, benim avantajım şu, Kürtçe bilmememin mazereti şu; benim çalıştığım dönemde yazılı Kürtçe eser yok, benim açımdan Kürtçe bilmek bir eksiklik değil. Ama son on dokuz ve yirminci yüzyıldaki Kürt toplumunda çalışan birisinin Kürtçe bilmeden mümkün değil ve Türkiye’de maalesef ideolojik evet çok ilginç onlar kendi ülkelerinin çıkarları için hizmet ediyor. Bizde kendi çıkarlarımıza hizmet ediyoruz, ama ben açık söylüyorum Türkiye’de tarihçilerin Türk tarihçilerine yaptığı çalışmalar Türkiye’den çok yabancılara hizmet ediyor
Bekir Biçer kimdir?
Dr Bekir Biçer 1963 Çorum doğumlu. İlk ve Orta öğrenimini Çorum’da yaptı. Hacettepe Üniversitesi Tarih bölümünde yüksek öğrenimini yaptı. Danişmend-name’nin Tarihi Değeri adlı teziyle yüksek lisansını, Firdevsi-i Rumi ve Tarihçiliği isimli çalışmasıyla doktorasını tamamladı. Kitapları: Firdevsi-i Rumi ve Tarihçiliği, Türklerin İslamlaşma Süreci, Danişmend Gazi Destanı, Modernist Müslüman Mustafa Kemal, Tarihe Giriş ve kızıyla ortak yazdığı Paragraf kitabıdır. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesidir.
Devamı gelecek...
M. Ali Elmacı-Memleket söyleşi