Bu şehirde yaşamanın bir anlamı var, evet. Ancak bu anlamın içine edenler de var. Ne yapsak, nereden başlasak desek de sorun bir değil. Bin de değil. Daha az da olabilir. Ben gözüme batanlarla yola çıkıp sondan başa doğru geleyim. Belediye otobüs duraklarındaki elektronik sistem uygulaması Konya adına görmüş olduğum güzelliklerden. Bir otobüs durağına çıkıp, otobüsün ne zaman geleceğini bilmeden beklemek kadar sinir bozucu şey azdır. Çok uzun yıllar çektim bu sıkıntıyı. Londra’daki otobüs sistematiği, otobüslerin geliş süresini bilme imkânını burada görmek güzel. Güzel olmayan şey ise her sabah sürücüden ya da yolculardan işittiğimiz azar!
Diğer günlerde olduğu gibi bu sabah da otobüs azarımızı işiterek, güne moralli başladık. Bu moral kaynağımız bazen şoför bazen içerideki yolculardan birisi bazen de hınca hınç dolmuş otobüse binmeye çalışanlardan birisi oluyor. Bazen, üç durakta, hepsi birden. Azar dediğim şey, şoför ya da yolcunun birisinin sabahın köründe avazının çıktığı kadar “arkada boş yer vaarrr… arkaya ilerleyelim biyleerrr!” “Otobisin ortası booşş, yürüyüüünn beylerrr, kızlarrr, hanımlaarr.” “Yolda kalmasın kimsee, körüğün orası booş…” vb çığlık, bağırtı, azar, adına her ne derseniz artık…
Haklı olabilirler mi diye bakıyorum. Körükte yaklaşık onbir boğum dilim var. Her birinin arası beş –sekiz cm gelir. Etrafında da tutunmak için demirler. Sekiz kişi karşı karşıya gelse itişe kakışa orayı doldurabilir. Gelelim ortasına, ortasında durmak rahatsız edici. Tutacak yer yor. Sürekli sallantıdasın. Bir de sabah otobüsünde kız öğrenciler olarak etrafında erkeklerin bulunduğu bir yerde tavandaki askıya tutunarak gitmek… ben kendim çok rahatsız olurken onları düşünemiyorum. Kütüklerin mahremiyeti olmaz değil mi?
Şoförün dikiz aynasından bakınca, sıkış tıkış olmuş bedenler değil de omuzlar üzerindeki kafalar arasındaki boşluk, hala “birkaç yüz kişi” sığdırılabilir bir alan olarak görünüyor, algılanıyor. “Körükte boş yer var beylerrr, bayanlar. Geriye doğru ilerleyinn..” Evet, düzenli kesilmiş kütük istif ediyorsanız, duvar örüyorsanız, tuğlaları hiç boşluk kalmamacasına dizmeniz, yığmanız normaldir. Ladik’ten Konya kesimhanelerine götürülen koyunları bile kamyonetlere yüklerken nefes alacakları bir alan, boşluk bırakılır, hayvan telef olmasın, zarara uğramayalım diye düşünülür. Kütük gibi istif edilmek isteniyoruz bazen şoför bazen yolcular tarafından.
Farklı ve daha sık otobüs seferleri talebimiz olsa da gereğince olmayacağına dair bir açıklama yapılacağını, yapıldığını düşünüyorum. Benim derdim, bu otobüslere tramvaylardaki gibi bir anons sistemi kurulması. İllaki bir uyarı yapılacaksa, sabah sabah şoför ya da bir yolcunun bağrışlarını, çığlıklarını ya da tartışmalarını (evet sık sık o da oluyor) duymak yerine anons sistemi üzerinden bir uyarı/duyuru yapılsa daha iyi olacak. Sabah sabah asabımız bozulmayacak, sinirlerimiz gerilmeyecek, ağız kokusu çekmeyeceğiz. Tıklım tıkış otobüste yolculuk yeterince sinir bozucu!
TAVUK MU KAZ MI?
Cumartesi, şehrin kalbinde, kültür park içerisinde yer alan el-beyk çay bahçesine oturduk. Doçent bir hocamız, burayı methederek beş altı yıldır buraya geldiğini söyledi, ünvansız bendeniz ve Prof. bir tanıdığımızla çay içip güzel havada sohbet edelim dedik. Demeseydik ya da başka bir mekân seçseydik daha iyi olurmuş! İslam Ülkeleri kültür başkenti olmuşuz ya bir şeyler değişir diye düşünmüştüm. Açılan müzik sesinden birbirimizi duyamadık. Sorun müzikle kalsa bu kez çayda da ortaya çıktı. Küçük demlik çay sipariş ettik garson ancak iki bardak veriyoruz dedi. Kızsam mı kahkaha mı atsam bilemedim. Nasıl yani dedim. Küçük demlik çay içecekseniz iki bardak veririz, üç bardak için orta boy demlik siparişi vereceksiniz dedi… İnat bu ya, bardakta içtik. İçerideki sorumlusu ile görüştüğümüzde küçük demlik iki bardak dedi kestirip attı. Neden sorusu havada kaldı. Kalsın varsın. Düşündüm şöyle bir an. Vahşi kapitalistliğinden gâvurluğuna her bir kötülüğü mal edip kınayıp durduğumuz batı dünyasını düşündüm. Hizmet kalitesinden müşteri memnuniyetine belli bir standart sağlanmış da İslam Ülkeleri Kültür Başkentinde en vahşi kapitaliste rahmet okutacak bir hoyratlıkla, hem de belediye işletmesinde, karşılaşmak üzücü… Beş altı yıllık müdavimi olan hoca, “kadrolar ve yüzler değişmiş böyle değildi burası” dedi. Öncesi daha iyiymiş… Bilmiyorum.