Ben cuma namazlarını evde kılarım

ABD eski Dışişleri bakanlarından Madeleine Albright, "The Mighty and The Almighty" adındaki kitabında ilginç teklifte bulunuyor.

ABD eski Dışişleri bakanlarından Madeleine Albright, "The Mighty and The Almighty" adındaki kitabında ilginç teklifte bulunuyor.
Amerikan dış politikasında yapılan birçok yanılışın İslam'ın yeteri kadar iyi anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını söylüyor ve şu teklifi yapıyor: "Uluslararası sorunlara çözüm aranırken dini liderlerin de mutlak olarak sürece dahil edilmesi gerekiyor."

Amerikan askerleri Irak'ı işgal ettikleri zaman bir sütunun alt tarafında "El Kaide" yazısını görünce paniğe kapılıp silahlarını boşaltmışlar!

İçlerinde Arapça bilen herhangi bir asker olmadığından "El Kaide" kelimesinin, heykellerin üzerinde durduğu şey ya da kendisine dayanılacak yaslanılacak bir şey olduğunu anlamamışlar. Onların kafasındaki tek El Kaide Usame Bin Ladin'in El Kaide'si olduğu için başlamışlar ateşe...

Papa 2006 yılında Türkiye'yi ziyarete gelmişti. Papa Sultanahmet Camii'ni ziyaret etmiş ve caminin içinde ellerini birleştirerek dua etmişti. Bizim Amiral Gemisi'nin kaptanı ertesi gün "Papa kıyama durdu, Diyanet İşleri Başkanı da haç çıkaramaz mı" diye yazmıştı.

Bu cümleyi yazan kişinin ne Hristiyanlık'tan ne de Müslümanlık'tan pek bihaber olduğunu söyleyebiliriz.

Oysa bu türlü yazıları yazarken bir dini danışmanı olsa ya da bu konuları bilen birisine danışsa hemen kendisine yazdığının yanlış olduğu söylenirdi.

Kıyam diye bir ibadet yok bir kere. Kıyamın karşılığının bir Müslüman din adamının istavroz çıkarması olmadığı ortada.

Eğer bilinseydi bu cümle yazılmazdı.

Çünkü bir Müslüman haç çıkarırsa dinden çıkar. Hristiyanlar'a empatik görünmek için haç çıkaran kişi Diyanet İşleri Başkanı ise durum daha vahim demektir.

Bu türden hatalar Türk basınında o kadar çok yapılıyor ki buna çözüm olarak önerim gazetelerde ve televizyonlarda hatta bütün medya kurumlarına sadece İslam'ı da değil, bütün semavi dinleri iyi bilen kişilerin bir şekilde istihdam edilmesi ya da onlara danışılmasıdır.

İman-itikat mevzularında yazılmadan önce eğer bilinmiyorsa mutlaka danışılmalı.

Şimdilerde gazetelerde mescit var mı tartışmaları yapılıyor. Bazılarında varmış bazılarında yokmuş.

Gazetelerde mescitlerin olması güzel. İsteyenler ibadetlerini yapabilmeliler.

Ama Türk basınında asıl olması gereken şey dini konularda yazı işleri kadrosunun hata yapmasını önlemek için birer dini danışman bulundurmaları gerekliliğidir.

Özellikle Doğan Grubu medyasında buna büyük ihtiyaç olduğu zaman zaman ortaya çıkıyor.

Dini konulardaki yazı ve haberlerde büyük hatalar oluyor bu grupta.

İlginç başlıklara rastlıyorsunuz.

Mesela bir trafik kazası haberi verilirken "Azrail dün yine yollardaydı" ya da "Azrail yine mesaide" gibi başlıklar atılabiliyor.

Azrail sanki adamın askerlik arkadaşı.

Yine Hürriyet'te bir yangın haberinin başlığı şöyleydi mesela: "Cehenneme ilk Hürriyet muhabiri girdi."

Meşhur örnektir, bu gazetelerde "Kurban Bayramı bu sene de hac mevsimine denk geldi" örneği.

Bazı yazarlar "Ben cuma namazlarını evde kılıyorum" diye yazabiliyorlar.

Taraf Gazetesi'nde geçenlerde umre ile hac arasındaki farkın bilinmemesinden dolayı yanlış bir manşet çıktı.

Umre dönüşü domuz gribi tehlikesine dikkat çeken haber "Hac dönüşü" diye çıkmıştı ki, daha hacca aylar vardı.

Bazı yazarlar bu yanlışlık üzerine köşe yazıları yazdı ve konuyu tartıştı.

Bunlar ne ki, basını taradığınızda ne komik örneklere rastlıyorsunuz!

Türkiye dindarlaştıkça kitle iletişim araçlarının dini konularda danışman veya editörlere daha fazla ihtiyacı olacağı kesin.

Hatta öyle bir ihtiyaç olarak belirecek ki bu, istemeseler de yapmak zorunda kalacaklar. Çünkü sadece Türkiye değil, okuyucu da medya da fena halde değişiyor!

Nuh GÖNÜLTAŞ / Bugün