Bazen öyle bir duyguya kapılıyorum ki, kendimi Attila İlhan şiirlerindeymiş gibi hissediyorum. Çevremdeki ağaçlar onun tarif ettiği gibi gülüyor, bulvarlar sise bürünüyor, bulutlar paldır küldür yıkılıveriyor. Ve tam da onun dediği gibi ayrılıklar da sevdaya dahil oluyor. Sevdayı ayrılıkta yaşamaksa, yaşamaların en zoru oluyor.
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
Unutmak insana verilmiş en büyük nimet olsa da, her zaman her şeyi, herkesi unutamıyoruz ve ayrılsak da sevgiyi yaşatmaya devam ediyoruz. "Ben sana mecburum, sen yoksun" diye sevgilinin mahallesine doğru esen rüzgarlara fısıldıyoruz yine üstadın sesiyle usulca.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Hayır ısınmıyor içim, yanıyor, kor oluyor. Adını ateşten bir mıh gibi aklımda tutuyorum. Mısralarla örtüyorum üstünü, altından yine keder dumanları tütüyor. Aynı kadını başka başka halleriyle sevmek gibi, aşkımı tazeleyip duruyorum. Ve sanki hiç olmamış gibi yok oluveriyor o her hal, o her kadın.
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
Görülmemiş bir şekilde sevmek ne güzel bir düş. Aslında her gerçek aşık aynı şekilde sever, ne var ki her seven bunu ilk defa kendisi yaşıyormuşcasına kendinden geçer. Aşk, herkesin gönlüne aynı tazelikte düşer ya, biz onu dünyada yalnız ben böyle severim sanırız galiba... Yoksa Mecnun'u çöle düşüren de, Kerem'i ateşe atan da aynı aşktır nihayetinde. Ancak sevgiliye kavuşamamak, ona dokunamamak ve onun bir başkasının olduğunu bilmek. Ve sen benim hiçbir şeyimsin diye düşünmek.
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz
Bir insan, sen benim her şeyimsin diye bildiği bir sevgiliye, nasıl sen benim hiçbir şeyimsin gözüyle bakabilir içi yanmadan, yüreği kül bağlamadan? İşte aşıklar böyledir. İbrahim'in atıldığı ateş güle döner ve onu yakmazken, aşık gerçek bir ateşi gönlünde bir gül gibi taşır. Gözlerinde bulamadığı sevgiliyi, gecenin karanlığında bulur. Ay yüzü olur, yıldızlar gözleri. Ve korkar ona dokunmaktan. İncitirim diye korkar, haram diye korkar...
Ay soluk soluğa
Yıldızlar akla ziyan bir irilikte
Uzaydan yanmış kibrit kokuları
Koklasam korkarım
Koklamasam...
Gizli yılan ıslıklarıyla
özsuyu zaptediyor
Henüz birer iskelet gibi çıplak
Aşağıdan yukarıya agaçları
Çiçekleri uyandı uyanacak
Koparsam korkarım
Koparmasam...
Öyle yoğun bir elektrikle
Çıtırdar ki saçları
Kim değse tutuşacak
Dokunsam korkarım
Dokunmasam...
Gözleri bir yangın başlangıcıdır
Dudakları kırmızı alarm
Uğultusu şehre yayılır
Sokak sokak
Tutulsam korkarım
Tutulmasam...
Evet aşıklık zor meslektir, ama şairler bunu daha mı zorlaştırırlar yoksa teselli mi ederler? Bunu kimse çözemez.
Ah Attila İlhan, ah
Bir mısranda dilim sürçtü
Ben sana Mecnun'um, bilemezsin
Sevgiyle kalın