Öncelikle belirteyim ki, millet ittifakı diye isimlendirilen ve CHP+İP+HDP ve SP’nin toplamından oluşan yapı, kendilerinden menkul sebeplerle bir araya gelmiş değil. Muhtemelen birileri tarafından bir araya getirilmiş ve Tayyip Erdoğan’ın gönderilmesi konusunda mutabakata vardırılmışlar. 31 Mart yerel seçimleri bunu çok güzel ispat ediyor. Bir tarafını İslamcı, diğer tarafını Marksist bir örgütün kurduğu ve arada muhafazakâr milliyetçi bir kitlenin bulunduğu bir sosyoloji, CHP üzerinde mutabık kaldı. Bu mutabakatla da başta Ankara olmak üzere, an itibariyle şüpheli durumdaki İstanbul dâhil birçok ili kazandılar.
Bu ittifakı, içindeki ideolojilerin çeşnisi bağlamında değerlendirdiğimizde hiçbir siyasi teori izah edemez. Zira devletin bir ve bütünlüğü kavgasını verdiğini iddia eden İP ile kuruluş amacı Kürt devleti olan bir örgütün uzantısı siyasi kanat, bir şekilde bir araya getirtilmiş, niye olduğu bilinmeyen bir sebeple İslamcılık iddiasındaki bir parti de bu ortaklığa kimi yerde dolaylı kimi yerde direkt destek vermiştir.
Şimdi bu ittifak, şaibelere rağmen İstanbul’u kazanmış görünüyor. Tam iki haftadır dostlarımla bunu tartışıyorum. Bu mesele belediyede sıradan bir yetki değişimi mi, yoksa Tayyip Erdoğan’ın seçimden önce defalarca dediği gibi bir beka meselesi mi?
Ben beka meselesi olduğuna inananlardanım ve ilk söküğün adresi de İstanbul’dur. Artık CHP’nin Cumhuriyetin kurucu partisi klasik CHP, İP’nin de klasik milliyetçi/ülkücü tabana hitabeden bir parti olmadığını anladık. Her ikisi de 31 Mart seçimleri ile kollarına girdikleri HDP/PKK’yı bile isteye merkeze taşımak üzereler. Bu ittifakın aynı formatta 2023’e devam edeceğini, bu kitlelerinin de HDP/PKK sorgulamasını yapmadan destek vermeye devam edeceklerini var sayarsak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmaları da mümkün olacak. Bunun gerçekleşmesi ile de, verdiği destekle CHP’ye yerel seçimlerde ve başkanlık seçiminde kazandıran HDP, bir yönüyle devletin merkezine oturmuş olacak.
HDP’nin Kürt devleti kurma arzusu, çok iyi biliyoruz ki kendi gerçekliğinden talep edilmiyor. Yani “bunca ulus devlet var bizde şu kadar sayıda Kürt’üz, bizim de bir devletimiz olsa ne yazar” kadar basit bir mantıkla talep etmiyorlar. Bu talebin altındaki senaryonun yazarı İngiltere/ABD ve İsrail konsorsiyumudur. Ve aynen DEAŞ’ın Suriye iç savaşında aldığı görevle yaptığı işgaller üzerinden PYD’ye nasıl alan açmışsa, PKK’da kurulması planlanan büyük İsrail devleti için alan açma görevi almıştır. Bunun için parçalamayı becerebilirlerse Suriye’den sonra Türkiye, İran ve Irak’ın da bölünmesi gerekiyor. Burada ameliyat yapılması en zor ülke olan Türkiye’dir ve Türkiye üzerinden bir çözüm yakalandığında diğer ülkelerle ilgili süreçte hızlandırılacaktır. Türkiye hem Suriye’de yaptığı girişimlerle hem de şimdilerde İran’la kurduğu iletişimle bu projeyi engellemekte ve hayata geçirilmesine mani olmaktadır.
2023 seçimleri bu projeyi hayata geçirmek isteyenler için bir fırsattır. O sebeple de bu fırsatı 15 Temmuz’da olduğu gibi ellerinden kaçırmak istemeyecekler. Eğer almayı becerebilirlerse İstanbul üzerinden her hafta geçmişe dönük bir yolsuzluk! Dosyası ifşa ederek halkı Ak Parti’den, ABD/AB eliyle sağladıkları ekonomik baskı ile de Recep Tayyip Erdoğan’dan soğutmaya çalışacaklar. Bunu becerdiklerinde ise, artık planlarını sokaklardan değil, masalardan geçirerek uygulamaya çalışacaklar.
O sebepledir ki, yerel seçimler ve İstanbul’u kimin alacağı çok önemliydi. Şimdi aynı koalisyonun 2023’e gidip gidemeyeceği çok önemli. Eğer aynı koalisyon 2023’e gitmeyi becerebilirse, bunca cendere ihtimalinden sonra başkanlığı kimin alacağını konuşmaya bile gerek yok.
Beka meselesi mi?
Anlatılamadıktan ya da anlaşılamadıktan sonra kimin umurunda?