Beni bana bırakma!

M. Faik Özdengül

Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.

Yürüdü biraz, sonra gökyüzüne bakıp durdu. Dolunay dedi. Eliyle işaret etti.

Şanslısın. Dolunay var bugün.

Yürüyüp gitti sonra.

Koştum ardından. Çalı çırpı her yer. Yol düz değil. Engebeli. Etrafta yol da yok. Batıyor bir yerlerime. Çizik çizik oldu vücudumun elbiseyle örtünmeyen yerleri.

Gece yolculuğu zordur. Ürpertir. Her yer sessizdir görünürde. Uyuyor gibidir.

Oysa hiç güven olmaz geceye. Tetiktedir gündüz uyuyanlar. Karanlığa basarsın her adımda. Her adım boşluğa gebe.

Tehlikeli de niye gece çıkarlar yola?

Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.

Oh dedim. Yüzünü görünce.

Ne yani oyun mu bu?

Değişinceye kadar yürüyeceksin. Anı yerlerde başka yerlermiş gibi. Her seferinde başka bir yönden hep aynı yere çıkacaksın. Benzer insanları başka başka yüzlerle tanıyacaksın. Hepsi bir diğerini anımsatacak. Şaşıracaksın. Aynı yerlerde tökezleyecek, başka yerdeyim sanacaksın. Yürüyorum, mesafe kat ediyorum zannedip aynı yere geri geleceksin. Öfkeden çılgına dönecek sonra da kader diyeceksin. Sana doğru yapıyorsun diyecekler. Senden öncekiler de böyle yaptı. Seni tutmak isteyecekler yanlarında yörelerinde, devinemeyenler. Hepsi bir yerlerinden tutunup zaaflarından faydalanacaklar. Yıllarca dağlar tepeler aştım zannedip başladığın yerde debelenip duracaksın.

Eğer değişmezsen!

Bunu ilk defa duymuyorum ki.

Karanlıkta o kolay yürüyor. Hep olsa yanımda yürümek kolay. Yalnız başına bu kadar. Değiştim zannediyorum her seferinde. Her seferinde aynı ben.

Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.

Başka bir yol. Başka davranış. Başka yürüyüş. Başka bir yön.

Dolunaya baktım. Dizlerimin üzerine çöküp yalvardım.

Beni bana bırakma.

Beni bana bırakma.

Beni bana bırakma…

 

MANOLYA

 

Bana biraz gökyüzü getir

Tek bir kelime bile konuşmadan

Suyun kıyısında durup

İşaret ver kalbime

Gözlerin hangi çiçekten renk almışsa

Mecaz duruşuyla o dalga

Beni de içine çağırsın

 

Konuştukça azalıyor güzelliğim

Dalından düşen bir yaprağın kaderini yaşıyorum

Aynalar kırılınca

Fotoğraflar da düşüyor suya

Muğlak bir cümlenin peşine düşüp

Üşüyorum

Rüzgâra açık bir yanında oluyorum hayatın

 

Merhametin, o ılık rüzgâr değmese yüzüme

Elbet benim de kıyametim olacak

Bedenimdeki dünya kokusu

Kendime sapladığım bu bıçak bu ağrı

Dışımdaki kalabalık içimdeki tenhalık

 

Ne çok şey buluyor beni sen olmayınca...

 

Bana kehanetler üzerine sorular sorma şimdi

Sesim ki bir gölgenin rengine bürünüp

Sana varlığını sunuyor

 

Manolya! Yüz yıllık adresim

Beni bana bırakma

Bak, daracık merdivenlerinden çıkıyorum sarayına

Düşebilirim sen olmasan

Derin kuyulara

Yeryüzü korkularına

 

Ey bir yazın rüyasında

Bir kere daha açan çiçek

Her gölge varlığının esîridir

Âşikâr kıl kendini

Demli bir çay, biraz melâl

Yetmiyor bu hayatı anlamaya

 

İstersen çocuk olur

Defne ağaçlarını düşünürüm

Meleklerin yaprakları altında

Gizli duruşlarıyla oldukları yerde

Beni kimseler bulamaz

Uyurum suların serin yatağında

İstersen yolcu olurum dağlarında

Kapında akşamları bürünüp sabahı beklerim

 

Ey ay ışığı! Gökten bana bakan sûret

Mürekkebi kurumadan şiirimin

Bana bak

Yeni açılmış bir güle benzesin yüzüm

(MUSTAFA ÖZÇELİK)

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.