Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.
Yürüdü biraz, sonra gökyüzüne bakıp durdu. Dolunay dedi. Eliyle işaret etti.
Şanslısın. Dolunay var bugün.
Yürüyüp gitti sonra.
Koştum ardından. Çalı çırpı her yer. Yol düz değil. Engebeli. Etrafta yol da yok. Batıyor bir yerlerime. Çizik çizik oldu vücudumun elbiseyle örtünmeyen yerleri.
Gece yolculuğu zordur. Ürpertir. Her yer sessizdir görünürde. Uyuyor gibidir.
Oysa hiç güven olmaz geceye. Tetiktedir gündüz uyuyanlar. Karanlığa basarsın her adımda. Her adım boşluğa gebe.
Tehlikeli de niye gece çıkarlar yola?
Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.
Oh dedim. Yüzünü görünce.
Ne yani oyun mu bu?
Değişinceye kadar yürüyeceksin. Anı yerlerde başka yerlermiş gibi. Her seferinde başka bir yönden hep aynı yere çıkacaksın. Benzer insanları başka başka yüzlerle tanıyacaksın. Hepsi bir diğerini anımsatacak. Şaşıracaksın. Aynı yerlerde tökezleyecek, başka yerdeyim sanacaksın. Yürüyorum, mesafe kat ediyorum zannedip aynı yere geri geleceksin. Öfkeden çılgına dönecek sonra da kader diyeceksin. Sana doğru yapıyorsun diyecekler. Senden öncekiler de böyle yaptı. Seni tutmak isteyecekler yanlarında yörelerinde, devinemeyenler. Hepsi bir yerlerinden tutunup zaaflarından faydalanacaklar. Yıllarca dağlar tepeler aştım zannedip başladığın yerde debelenip duracaksın.
Eğer değişmezsen!
Bunu ilk defa duymuyorum ki.
Karanlıkta o kolay yürüyor. Hep olsa yanımda yürümek kolay. Yalnız başına bu kadar. Değiştim zannediyorum her seferinde. Her seferinde aynı ben.
Hiçbir şey değişmeyecek, sen değişmeden.
Başka bir yol. Başka davranış. Başka yürüyüş. Başka bir yön.
Dolunaya baktım. Dizlerimin üzerine çöküp yalvardım.
Beni bana bırakma.
Beni bana bırakma.
Beni bana bırakma…
MANOLYA
Bana biraz gökyüzü getir
Tek bir kelime bile konuşmadan
Suyun kıyısında durup
İşaret ver kalbime
Gözlerin hangi çiçekten renk almışsa
Mecaz duruşuyla o dalga
Beni de içine çağırsın
Konuştukça azalıyor güzelliğim
Dalından düşen bir yaprağın kaderini yaşıyorum
Aynalar kırılınca
Fotoğraflar da düşüyor suya
Muğlak bir cümlenin peşine düşüp
Üşüyorum
Rüzgâra açık bir yanında oluyorum hayatın
Merhametin, o ılık rüzgâr değmese yüzüme
Elbet benim de kıyametim olacak
Bedenimdeki dünya kokusu
Kendime sapladığım bu bıçak bu ağrı
Dışımdaki kalabalık içimdeki tenhalık
Ne çok şey buluyor beni sen olmayınca...
Bana kehanetler üzerine sorular sorma şimdi
Sesim ki bir gölgenin rengine bürünüp
Sana varlığını sunuyor
Manolya! Yüz yıllık adresim
Beni bana bırakma
Bak, daracık merdivenlerinden çıkıyorum sarayına
Düşebilirim sen olmasan
Derin kuyulara
Yeryüzü korkularına
Ey bir yazın rüyasında
Bir kere daha açan çiçek
Her gölge varlığının esîridir
Âşikâr kıl kendini
Demli bir çay, biraz melâl
Yetmiyor bu hayatı anlamaya
İstersen çocuk olur
Defne ağaçlarını düşünürüm
Meleklerin yaprakları altında
Gizli duruşlarıyla oldukları yerde
Beni kimseler bulamaz
Uyurum suların serin yatağında
İstersen yolcu olurum dağlarında
Kapında akşamları bürünüp sabahı beklerim
Ey ay ışığı! Gökten bana bakan sûret
Mürekkebi kurumadan şiirimin
Bana bak
Yeni açılmış bir güle benzesin yüzüm
(MUSTAFA ÖZÇELİK)