Hafta sonu hoş bir sürprizle karşılaştım.
Karaman Belediye Başkanı Kamil Uğurlu ağabeyimiz içinde kitaplar olan bir kargo göndermişler.
-Eskişehir Şehrengizi…
Ve…
-Kelebek Kanadındaki Hayatlar…
***
İşte Biz Böyleyiz başlıklı denemelerinden oluşan kitabıyla başlar benim yazarlarım arasına katılması Kamil Beyin…
Su gibi akıp giden, giderken de içinizdeki çakılları oynatan; ama mutlaka bir iz bırakan naif bir dil…
Zaten kendisiyle konuşurken de bu naifliği hissedersiniz ama yazılarındaki naiflik, bir okur olarak sizi ayrıcalıklı kılmaya yeter.
‘İşte biz böyleyiz’.
Kalbimize dokunan her cümleye ayrı bir kıymet veririz.
***
Derken…
Kelebek Kanadındaki Hayatlar’ın sayfaları açılıverdi önüme…
Hacıveyiszade’yi, Ladikli Ahmet Ağa’yı bir solukta okudum…
Onlara bir kez daha ama bir kez daha muhabbet besledim.
***
Kitaptan şu sözlere buyurmaz mısınız:
Yaşadıkları süre çerçevelerine yaşama sevinci saçan, bazen üzen, üzülen, kimi zaman şehrin gürültüsüne karışıp fark edilmeyen, fakat fotoğrafın en son sırasındaki telâşlı bir baş gibi gülümseyen ve resme böylece katılan insanlar tanıdım. Onlar kanlarıyla, canlarıyla ve çoğu zaman herkeste olmayan üçüncü, hatta dördüncü boyutlarıyla insandılar ve tartışmasız filozoftular. “Rüzgârın yönünü değiştirmedikleri zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarlamadılar” ve bu nedenle sıradan kaldılar, fark edilmediler. Onların isteği belki de buydu.
***
Kelebek Kanadındaki Hayatlar, Kardelen Yayınları’ndan.
Taze çıktı diyeceğim ama Kamil Uğurlu’nun dili her dem tazedir.
Okumanızı tavsiye ederim.
GÜNDÜZ HAYALİMDE GECE DÜŞÜMDE
Seyit Küçükbezirci abinin ne kadar velut bir yazar olduğunu, delikanlı bir yazar olduğunu daha önce anlatmıştım…
Bu yıl onun için ne kadar da bereketli geçiyor…
Büyükşehir Belediyesi tarafından ‘Konya Folkloru’ kitabı…
Selçuklu Belediyesi tarafından ‘Konya Aydınları Üstüne Yazılar’ kitabı…
Memleket Şehir Kitapları dizisinde de ‘Gündüz Hayalimde Gece Düşümde’ kitabı yayımlandı.
***
Şu cümleleri okuyup da nasıl hülyalara kapılmaz insan:
“Başta kavak yelleri esiyordu; “Servi gibi umutlar” daha iğdeye dönmemişti… Ve “Bor’un pazarı” henüz geçmemişti…
“Yerde alıp gökte yiyorduk”, “ömür” denilen şeyin bir sonu olacağını duysak bile anlamıyorduk. “Selçukya”nın “sevda iklimi” sarıp sarmalamıştı bizi… “Yeni şeyler” söylemeye çalışıyorduk. “Bulanmadan, dolanmadan” akıyorduk.
***
İşte bunlar benim kitaplarım…
Dahası da var elbette…
Ama bugünlerde, üstelik de sonbahar rüzgarları eserken…
Şehrin ve bu şehrin insanlarının çekilmiş fotoğraflarıyla dolu bu kitapları gözümün önünde tutuyorum…
Uğurlu gibi, Küçükbezirci gibi…
Onların özledikleri günleri satırlarında tıpa tıp görüyorum…