İnsan bazen kıskanır. Biz kıskançlığı daha çok küçük çocuklara yakıştırır ve büyük insanların kıskanmasını ayıplarız. Bunu bir zafiyet olarak sayarız. Ama bu doğal bir duygudur. Mesela ben de zaman zaman kıskançlık damarlarımın kabardığını hissedenlerdenim. Sizde olur mu bilmem…
Biraz bekleyin, sabredin… Hemen ayıplamayın… Ne yapayım içimden böyle bir duygu geçiyor. Beni ayıplayacağınıza kime ve niçin kıskandığımı sorun. Belki sonra fikriniz değişir. En çok kıskandıklarımdan birisi sahabe-i kiramın Öncü isimlerinden Ebu Talha’dır. Nev-i şahsına münhasır ve zor bulunan bir uygulama gördüğümde; altında Ebu Talha (Malik) ve hanımı Ümmü Talha (Rumeysa) çıkıyor.
Merak edenler için beni kıskandıran örneği aktarayım. Haklı olup olmadığıma siz ondan sonra karar verin. Hz. Peygamber’e; (AS) "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, Birr’e (Gerçek Müslümanlığa) erişemezsiniz." (Al-i İmran; 92) ayeti kerimesi nazil oldu. Mescidin içindeki Müslümanlara bu ayeti okuyor sonra da onları hayatta sevdikleri, en güzel buldukları, ayrılmaya kıyamadıkları vardıklarını infaka davet ediyordu. Ebu Talha (RA) Medine'de Ensar’dan bir sahabe… Onun Medine'de hurma bahçeleri var. En güzel hurma bahçesi de mescidin yakınlarında Beyruha adı verilen bahçe… İçinde tatlı kuyusu olan, verimli bir arazi… Hatta Hz. Peygamber’de (AS) zaman zaman bu bahçeye uğrar, suyundan içer ve orada kendisine ikram edilen hurmaları yermiş.
Ebu Talha (RA) kısa bir düşüncenin ardından ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ya Rasulallah! Biliyorsunuz benim Beyruha isimli bahçem var. Burası benim için en sevimli ve en güzel olan yerdir. Ben onu Allah için infak ediyorum. Siz dilediğiniz gibi bunda tasarruf edebilirsiniz…” Böylesi bir cömertlik, Hz. Nebi’nin hoşuna gidiyor. Ama bütün Müslümanlara çağlar boyu devam edecek özel bir hassasiyeti işaret için şöyle buyuruyor: “Ebu Talha! Bu çok güzel... Bunu İnfak edebilirsin. Lakin senin öncelikle akrabalarını gözetmen daha uygun olur…” Bunun üzerine Ebu Talha, (R.A) Burayha isimli bu güzelim bahçesini akrabalarının arasında dağıtıyor. Hem de oracıkta…
İşlem bitince mescitten çıkıp bahçeye geliyor. Bahçe duvarının dışından hanımına sesleniyor. “Hadi gel! Gidelim!” zor ve hassas günlerin çelik yapılı Müslümanı hanımı da onu ısrarla bahçenin içine çağırıyor. Israrla bahçenin içine girmediğini görünce sebebini merak ediyor. “Bahçeyi sattım. Artık bizim değil burası…”diyor. Eve doğru beraberce yola koyuluyorlar. Hanımı Ümmü Talha bahçenin fiyatını merak ediyor. “Kaça sattın?” cevap gayet kısa ve net… “Cennet karşılığı…” Ümmü Talha’nın gözleri büyüyor ve buğulanıyor: “Çok iyi bir fiyata satmışsın… Ama merak ettiğim bir şey var. Ücretini sadece sen mi alacaksın, beraber mi alacağız? Ücretine ben de ortak mıyım?” Ebu Talha; “Evet, sen de ortaksın… Bu ücret ikimiz içindir.”
Bugün Mescidi Nebevi sınırlarının içinde olan bu bahçe, Ebu Talha'nın akrabalarına bir hediyesi olarak yıllarca hizmet veriyor.
Şimdi yanı başımızda cebindeki bozuk paraları sadaka vererek Cennet satın almayı düşünen Müslümanlar… Mağazasında modeli geçmiş veya satılamayan malzemeleri dağıtarak Cennet alacağını sanan zamane insanı… Uykusunu, rahatını, makamını, mevkiini, şan ve şöhretini feda edip; ibadet ve itaat yeterince yoğunlaşamayan çağın iman erleri… Yemen’i sadece kahve içerken hatırlayan ve açlıktan ölenleri duymayan sağırlaşmış nesil… Öbür yanda Ebu Talha'nın cömertliği… Hanımının buna bakışı ve infak ediş kararına karşı verdiği kayıtsız teslimiyet… Ve Cennet karşılığı satmanın o doyumsuz lezzeti…
Buradan hareket ederek cimrilik suçunu kadına veya erkeğe yüklemek isteyen aklı evveller çıkabilir. Amacım, öyle değil. Dünyaya iki eliyle sarılanların anlamakta zorluk çekeceğini bilirim. Biz dünyanın bizi ebedileştireceğini zannettiğimiz için sınırlarımızı zorlar. Kabahati hemen başkasına yıkarız. Ama kazananlar daha önemlidir. Onu unutmamak lazım…
Sizi bilmem ama ben kıskandım bir kere. İsterseniz ayıp olduğunu söyleyin. Allah daha başka ayıpları işlemekten muhafaza buyursun…