“Bir insanın dirilişi tüm insanlığın dirilişidir, bir insanın ölümü de tüm insanlığın ölümü” buyurur yüce rabbimiz.
Allaha teslim olmuş, güneş o kadar cömert ki, ışığını yalnız yaban güllerine değil zehirli zakkumlara da, yalnız masum kuzulara değil yırtıcı sırtlanlara da, yalnız tavşanlara değil çıngıraklı yılanlara da, yalnız İbrahimlere değil firavunlara da ulaştırıyor.
Yarasalar ise güneşe karşı gözlerini kapıyorlar. Güneşten rahatsız oluyorlar. Bundan güneşe ne zarar gelir? Gözlerini kapayan dünyayı kendisine zindan eder. Kendi karanlığına mahkûm olur.
Hakikat tıpkı güneş gibidir. Kaynağı vardır ve tektir. Hakikatten bir şey taşıyan her şey ve herkes ışığını ondan alır.
Ona yakın olduğu kadar aydınlık, ondan uzaklığı kadar karanlıktır.
Kendisini hakikate doğru açıdan konuşlandıran herkes mükemmel bir yansıtıcı olabilir.
Tıpkı ay gibi, tıpkı alamlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed (sav) gibi. Peygamberler vahiy ışığını kaynağından alıp hem aydınlanır hem aydınlatırlar.
Bu silsile böyle sonsuza kadar devam edip gidebilir.
Sorun iyi bir yansıtıcı olabilmekte.
İnsandan insana hakikati yansıtan ayna tertemiz kalplerdir..
Sovyet Rusya’sı, Birleşik Krallık, ABD. Avrupa, Firavunlar Krallar, Saddamlar, Mübarekler, Kaddafiler, Hafız Esatlar…
Bütün bunların hâkimiyet alanının büyüklüğüyle bir tek insan gönlünün büyüklüğü arasında bir karşılaştırma yapsanız, hangisinin hâkimiyet alanı daha büyüktür dersiniz?
Bu soru karşısında hiç tereddüt etmeden diyebilirim ki; bir tek insanın gönlü yeryüzünün en büyük imparatorluğundan daha büyüktür.
Ve elbette bir yüreği fetheden, tüm yeryüzünü istila eden bir cihangirden daha büyük bir zafer kazanmıştır.
Hayber fethi öncesidir. Genç Ali (r.) atının üzerinde, elinde kılıcı, hamasi şiirler okuyarak bir sağa bir sola hamleler yapmaktadır. Onu izleyen Allah Resulü "gel" anlamında işaret eder ve der ki:
"Yavaş ol ey Ali, Vallahi senin elinle bir kimsenin hidayet bulması, güneşin üzerine doğduğu her şeyden (ya da: kızıl tüylü develere sahip olmandan) daha hayırlıdır."
Dünya merkezli, toprak merkezli, makam ve iktidar merkezli, devlet ve egemenlik merkezli bir bakış açısı, böylesine yüce bir tavrı anlamakta zorlanacaktır.
9 yıldır yapılan Türkçe olimpiyatlarının biz sadece Show kısmını seyrederken bile büyük haz alıyoruz..
Rengi, Dili, Kıtası, Ülkesi, Kabilesi, Geleneği, Töresi, İnançları, Irkları… Farklı bir yer kürede böyle bir çalışma yapmak, yürekleri fethetmekten başka neyle izah edilebilir
…
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday(Pirinç) ek,
On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik,
Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir. Kuon-Tzu