Araçlarımızdan inerken bizi karşılayan ekibin aldığı pozisyondan özel bir karşılama töreni hazırlığı olduğunu fark etmiştim. Arkadaşlarımı bu konuda uyardım. İndik. Gerçekten de öyle oldu. Salavat duaları, zikirler ve kendi dillerinden bazı selamlama cümleleriyle, gelen misafirlerini karşıladılar. Doğu toplumları evine gelen misafiri karşılama konusunda çok hassastır. Bu konuda asla hata yapmak istemezler. Masası, sandalyesi, aldıkları sular bile misafirler için itina ile düzenlenmiş.
İşte geçen haftalarda Burkina Faso’da böylesi bir köye misafir olduk. Değerli kardeşim Abdurrahim beyin kayın babası adına açılan kuyunun, açılış töreninde bulunmak için... Köy meydanında bizler için hazırlanmış mekâna vardığımızda önce yeni yapılmış gölgelik bir çardağı bulduk. Sonra çevrede elinde silahla bekleyen adamlar gördüm. Buralarda bir güvenlik sorunu olmadığını bildiğim için tercümanımıza bunun sebebini sordum. O da “bunlar, köylerine suyun ve su ile beraber gelen misafirler için mutluluklarını belirten karşılama töreni.” Dedi. Böylesi büyük mutlulukları yaşadıkları olaylarda silah atışıyla misafirlerini karşılarlarmış. Silahlar patlatıldı.
Bir köy düşünün ki içinde insanlar yaşıyor. Lakin evlerine gelen misafire ikram edilecek bir bardak bile suları yok. Müslüman olanlar abdestlerini bazen teyemmüm ile alıyorlar. Diğer temizlikler nasıl yapılabiliyor bilemem. Zira su, medeniyettir, hayattır. Her türlü hayrın kaynağıdır. Sadece insanlar için değil… Hayvanlar ve diğer canlılar için de yaşamın yegâne kaynağıdır. Geçici dünya hayatından sonra gelecek ebedi yurdun da en güzel süsü ve hazırlık nişanıdır. Yıllardır burada su alınabilecek bir kaynak yokmuş. Şimdi adını bile bilmedikleri uzak diyarlardan bir adam, kardeşliğini göstermiş ve onlara bir su kuyusu hediye etmiş. Aslında burada şimdi var olan şey sadece su kuyusu değil.
Köyün bağlı olduğu ilçenin belediye başkanının da katıldığı törende ilginç şeyler de öğrendik. Burkina’da bizim gibi bir diyanet işleri yoktur. Din işleri, tamamen şahısların ve sivil toplumun tekelinde ve gözetimindedir. Bölgede kimseden en küçük bir ücret almadan dini tebliğ çalışmaları yapan hocalar vardır. İki ay kadar önce bunlardan birisi gittiğimiz köye uğrar bu sebeple. Köyün %35 kadarı Müslümandır. Evine misafir olduğu yaşlı bir Müslüman o günü şöyle anlattı: “Evime geldi. Onu misafir ettim. lakin ona verebilecek bir bardak suyum yoktu. Ona; benim hanımlarım çocuklarım şimdi su bulmak için gittiler. Ama eve hala su getiremediler. Şehir çok uzak değil. Fakat ben buna rağmen bazen abdestimi teyemmüm ile alıyorum. Bu köyün en acil sorunu sudur. Köyde su kaynağı yok. Köyün kralı Müslüman değil. Şayet Müslümanlar buraya bir kuyu açarsa kral da Müslüman olacak. Ne olur bu derdimize çare olun.”
Bu görüşmenin sonunda köye gelen hoca efendi buna Türkler kanalıyla bir çözüm arayacağına dair söz verir ve ayrılır. İki ay kadar bir süre sonra köyde kuyunun açılış törenine katılmak bizlere de nasip oldu.
Kral, söz verdiği gibi yanında 75 kişiyle Müslüman oldu. Yanımızda getirdiğimiz hediyelerimizi bolca dağıttık. Emanet olan kurbanımızı kestik.
Bu kuyuyla köye sadece su gelmedi. Yeni neslin umudu dirildi. Saatlerce sürecek çevreden su arama telaşı bitti. Müslümanların azınlık olduğu köyde, ayrı bir heyecan ve umut geldi. Sırtlarını kardeşlerine dayamanın mutluluğunu yaşıyorlar. Onlar şimdi uzakta ve sahipsiz değiller. İnsan böylesi bir günde, “Bizimkiler gelmişler” gibi bir savunma ve mutluluğa ne kadar da ihtiyaç duyar…
Rahmeti rahmana kavuşan Hasan DOYUK amca, yıllarca Afrika’dan duaların geleceğini hiç de hesap etmemiştir. Allah, dua sahibi kara tenli kullarıyla cennette buluştursun.