Annelik, insan yetiştirme sanatkârlığıdır. Benim annem de öyleydi. Maharetli, hâzik ustalar vardır, okuma yazması yoktur ama sanatkârdır ve ehil ustalar yetiştirir. Benim annem de ümmî idi. Okur yazar değildi. Namaz kılacak kadar Kur’ân’dan sureler ve namaz dualarını bilirdi. Ezbere nakış nakış, rengarenk halı dokumaya yeten aklı, Kur’ân’ı öğrenmede yetersiz kaldı. Elli yaşlarında Elifbaya beraber başladık ancak Kur’ân’a çıkamadık.
Ama annem iyi bir halı dokuyucusu idi. Yıllarca halı seccade dokumuştu, hem kendisi için, hem çocukları için, hem de aile bütçesine katkı sağlamak için gözünün feri zayıflayıncaya kadar hep halı dokudu. Kirli yünleri, rengârenk halılara, kilimlere, seccadelere dönüştürdü. Örgü işlerini bilirdi. Takattan kesilinceye kadar çorap ördü, patik ördü. Onları hayır kermeslerine yetiştirmek için çalıştı. Ama annem kimsenin başına çorap örmedi, kimsenin kuyusunu kazmadı, kimseyi birbirine düşürmek için uğraşmadı.
Okur yazar anne babalardan daha çok çocuklarıyla ilgilenir, onların edepli yetişmesi için çırpınırdı. Çocuk yaşlarda Cuma gecelerinde bizi mutlaka camiye gönderir, haydi salalar veriliyor, hocalar çağırıyor, camiye gidin nikahlarınızı tazeleyin gelin der ve bizi mutlaka camiye gönderirdi.
Kanaatkârdı benim annem. Bulduğunu yer, bulduğunu giyerdi. Onun pek fazla giysi ve yemek seçimi yoktu. Kocası hayatta iken kocasının, sonrasında da evlatlarının kendisine uygun gördüğü şeylerdi onun seçimi. Beğenmediği ne yemek olurdu, ne giysi olurdu, ne yer yatak olurdu. Dünyada çalışırdı, dünyalık için çalışırdı ama dünyalığım olsun diye çalışmazdı. Her kurbanda kendisi için kurban kesilir, ama o yine benim bir şeyim yok ki, ben hangi malıma kurban keseceğim ki, diye söylenirdi. Lüksü yoktu, konforu olmadı. Deniz görmedi, uçağa binmedi anam. Tatili çocuklarının okul tatilleri sanırdı. Televizyonu olmadı, televizyona bakmayı şeytana bakmak diye tanımlardı.
İdare i maslahatçı idi. Herkesle geçinmeye çalışırdı. Onun bu halini görenler rol yaptığını sanırdı. Ama onun kavgalı küs olduğu ve durduğu kimse yoktu. Ne akrabası, ne komşusu, ne bir başkası. Herkesle geçinmesini bilirdi. Namusuna, eşine, çocuklarına pek düşkündü. Aman derdi, size bir şey olmasın. Aman derdi, Rabbim bana sizin acılarınızı göstermesin!
Elli kilometre mesafelik köyü, Annemin gurbeti idi. Günlerce ağlamıştı, köyden şehre göçtüğümüzde, gurbete geldik diye. Evlatları şehrin içerisinde bir başka mahalleye taşındığında arkalarından ah ayrılık diye ağlardı. Hep dua ederdi çocuklarına. Onlar, onu üzse bile onlara beddua etmeyi düşünmezdi. Çocukları içerisinde en çok dışarıda kalan, seyahat eden bendim. En çok da benim ayrılığım için göz yaşı dökerdi.
Babam rahmetliden sonra evlatlarının yanında kalmayı kendine yük addederdi. Bir gün olsun bana şunu alın da yiyeyim, şunu alın da giyeyim diyemedi. Utanırdı, söyleyecekleri boğazında düğümlenirdi. Alınır kırılır, ağrı pahasına yük olmayayım diye söyleyemezdi, içine atardı, içine ağlardı.
Bir keresinde her fâni gibi ölüm korkusunu dile getirmiş, ben de latife yollu hiç korkma ölüm meleği geldiğinde ben müftünün oğluyum dersin dediğimde, faydası olur mu diye sormuştu. Bilmiyorum son nefesini verdiğinde ne dedi, ama eminim ki onu sahip olduğu kocakarı imanı kurtarmıştır.
Doksan yaşına basmıştı ama kendi ayakları üzerinde duruyor, abdestini alıp namazını kılıyordu. Hafızasında problem yoktu. Geçmişe dair her şeyi hatırlar, akrabalarının/köylülerinin isimlerini lakaplarıyla sayardı. Yaşı ilerlemiş de olsa ayrılığı ile biz sürpriz yaptı annem. Babam gibi hastalıklarıyla bizi ölüme hazırlayamadı. Abdest alırken kırılan kalça kemiğinden sonra üç hafta da aldı verdi ve bir Pazar sabahı elveda deyiverdi. Kim bilir kimseye yük olmayayım diye, kimse işinden gücünden kalmasın diye Pazar seçilmişti onun için. Çok arzuladığı su hayrı çeşmesinden suyu akmaya başlamıştı, artık babamın yanına gidebilirdi. O da öyle yaptı. Sessizce gitti. Allahaısmarladık demeden gitti.
Çok hassas bir yapısı vardı, küçücük acılara dayanamazdı. Ama bu kısa sürede hastanede bütün acıları tattı. Vücudunda çizik yokken ameliyat masalarına yattı. Günahlarına kefaret olsun! Annem için hastane köşelerinde ölmek, gurbette ölmekti ve annemin korkusuydu. Korktuğu başına geldi ve annem hastane köşelerinde, evlatları-torunları başında olmadığı halde vefat etti. Bir dua kaynağım daha kurudu, Allah gani gani rahmet etsin. Ana babası hayatta olan kardeşlerime bir kere daha hatırlatayım: Dua pınarlarınızın, ana babanızın kıymetini bilin, onların rızasını kazanın ve onların duasını alın.
Taziyeye gelen bir kardeşin dediği gibi oldu: Annenin cenazesinde Konya’nın evliyası, uleması, sulehası toplanıp dua etti, annenin yerine ben mezar yatasım geldi. Gerçekten de annem Konya içinden ve dışından pek çok ağzı dualı müminin duasını aldı. Ona Haremeynden dua ve hatimler geldi.
Annelik, ayrı bir güzellik. Hamilelik günleri, doğum ağrıları, emzirme yılları, uykusuz geceler, bitmeyen ninniler. Ödenmez annelerin hakkı. Onun için evlatlar her zaman ve özellikle Huzurda durduklarında Rabbenağfir lî ve velivalideyye dualarıyla anne babalarına dua ederler.
Beni o acılı günümde yalnız bırakmayan ve dualarıyla aramıza katılan tüm kardeşlerimden Mevlâ razı olsun. Anneciğime rahmet, size sıhhat afiyet diler; Dualarınızın devamını temenni ederim.
Rabbim bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretme imkanı ver. (46/15)
Rabbim, anne babama merhamet et, tıpkı onların beni merhametle büyütüp terbiye ettikleri gibi. (17/24)
Rabbim hesabın görüleceği günde beni, anne babamı ve müminleri bağışla. (14/41)