Bir Hakaretin Psikolojik Arka Planı
Hakaret lügatimizde “1-Onur kırma, onura dokunma. 2-Küçültücü söz veya davranış.” Anlamlarına gelmektedir. Bir inanın kişilik haklarına saldırı, onu küçümseyici ifadelerde bulunma, yahut önyargının ve cehaletin verdiği peşin hükümlülükle hakkında yargılayıcı ifadeler kullanmanın kaba biçimi de bu kelimenin ihtiva ettiği mana zeminine dahildir.
Gerek fert planında gerekse toplum planında tahkir ve tezyifin çeşitli sebepleri olmakla beraber geçmişten gelen bir tesirin bıraktığı izin ortaya koyduğu psikolojik birtakım durumların tesiri bu sebepler içerisinde daha ciddi rol oynar. Örneğin bir sosyal sınıfa ait, bir zümreye, bir şehre, bir kültüre, inanca, mezhebe mensup bir ferdin diğer bir fertle arasında geçen kötü bir hadise, diğer fertte, karşısında ferdin mensup olduğu o zümre veya guruba karşı bir önyargı uyarır.
Mesela bir hayır kurumu veya özel bir dershanede üniversite mezunu dahi olmadan söz sahibi edilen birinin bulunduğu makamı kullanarak kendinden sonra okula başlayıp kendinden önce mezun olamayanlara potansiyel bir hazımsızlıkla bakması da bu psikolojik amillerin kıskançlık tarafını gösteren önemli bir örnektir.
“YOBAZ KONYALI”
Bu sözü benden başka bu memleketin evladı olup da duyan pek çok kişi vardır, mutlaka… Bunun yayıncılık ve televizyon sektöründe veyahut sinema sektöründe yansımasını çeşitli tiplemelerle de görmek mümkündür. Bu yargının temelinde yatan ana sebep dine ve dindara olan düşmanlıksa birkaç da ferdi sebebi bulunabilir. Bahsi geçen türde bir tahkirin bir örneğini de satır arasına sokuşturuveren bir gazetenin köşe karalayıcısında gördük. –Yazar dememi beklemeyin, o seviye işidir.- İfadeleri aynen buraya aktarıyorum: “Monşerdir Hürriyet gazetesi. Paris’teki Mevlana etkinliklerine “beyaz çorapla katıldığı” için Konya Turizm Müdürünü madara edecek kadar “Batıcıdır” ama “Batıdaki temel hak ve özgürlüklerin aynısı bizde de olsun” diyen aydınları “azgın azınlık” ilan edecek kadar Konyalıdır da... Yani frak giymeyi sever, ama frakın altında uzun paçalı, eski Sümerbank bezinden lastikli donu görünür.”
Oysa Hürriyet’le ilgili söylediği şeylere katılacak bir sürü Konya’lı bulabilirdi bu yazar. Ama kazanma kuşağında kaybetti… Çok rastladım bu türde varlıklara… Demokrasi, insan hakları, özgürlük konusunda her aklı başında insanın savunacağı şeyleri savunurken bir kıskançlık kriziyle bu değerlerin şovalyeliğini kendi mensup olduğu siyasi düşünceden başka kimseye reva görmeyen bu hazımsız ruhlar, fikir dünyamın seyir defterinde hep oldular.
Evet… “Hürriyet’e söyleyeyim Konyalı sen anla…” cinsinden bağrında gizli bir provakatif üslup saklayan bu ifade, yazarın sığ yaşam anlayışını, farklı kültürlerden habersiz deve kuşuna benzer düşünce pozisyonunu ele vermekle beraber, yazımızın girişinde ifade ettiğimiz şeyler ile de alakadar olabilir.
KONYA’YA DIŞARDAN BAKINCA...
Dört yıldır Konya dışındayım… Konya’ya gelirken, bulunduğum otobüs şehre girdiği anda bakarım Konya’nın çehresine ve her bakışımda yenilik ve gelişme adına bir emare belirir gözlerimde… Ama bir şeyi değişmez bu şehrin, o da çehresi ne kadar değişse de hep mütevazi kalan havası… Mevlanaca bir sükuneti saklar bağrında…
Ama şehri bir dahaki sefer uzaktan bakarken bir de hazımsız gözlerle bakmayı deneyeceğim empati rampasında… Kin ve hasetten sıkışan bir sineye bakalım ne kadar dayanabileceğim… Esen kalınız…