Yoksul bir derviş, Horasan şehrinin meydanında güneşleniyordu. Bu sırada bir alay göründü. Cins atlarına binmişler, süslü püslü ipekli elbiseler giymişlerdi. Bellerinde altın kemerler vardı.
Derviş birine sordu: ''Bunlar nerenin beyleri acaba?'' Ona, ''Bunlar Bey değil, Horasan Amid'nin (maliye bakanının) köleleri'' dediler.
Bunun üzerine yoksul derviş başını göğe kaldırdı, ''Ey Allah’ım! Kuluna bakmayı Horasan maliye bakanından öğren…'' dedi.
Nihayet günün birinde padişah, Horasan'da maliye işlerine bakan bu yetkiliyi, bir yolsuzluk sebebiyle hapse attı. O köleler, bir ay süreyle sorguya çekildiler. Efendilerinin hazinesinin yerini söyletmek için akla hayale gelmedik işkenceler uyguladılar. O kölelerden hiçbiri, efendilerinin sırrını söylemedi, efendilerinin aleyhinde tek kelam etmedi. Nihayetinde işkenceler altında öldüler.
O gece, o yoksul derviş ise uykuda iken, ötelerden şöyle bir ses duydu: ''Gel! Kul olmayı bu kölelerden öğren...''
Derviş ne düşündü ne öğrendi bilinmez ama kendimizden başka her şeyden şikâyet edip duruyoruz. Artık bir de dönüp aynaya bakmanın vakti gelmedi mi? Kime sorsanız akrabalar anlayışsız, dostlar vefasız, yöneticiler insafsız, toplum düzeysiz … Devam edip gidiyor sonsuza kadar. Kimseye diyemiyoruz ki; Bir ihtimal daha var, belki sorun sende…
Dünyada en şanslı ben miyim bilmiyorum ama kendim dışında hayatıma giren, yakınımda yer alan herkes çok iyiydi. Elbette birkaç istisna hariçtir onlar da olmasa kötülük diye bir şey olduğundan haberim olmayacaktı.
Ailem, akrabalarım, öğretmenlerim, okul arkadaşlarım, dostlarım o kadar inanılmaz güzel gönüllü insanlar ki, sadece onlara layık evlat, kardeş, yakın, öğrenci, arkadaş olabilir miyim diye çalışıyorum. Ama olamıyorum yetişemiyorum iyiliklerinin karşılığına… Kaldı ki bu eşsiz lütufların ve daha fazlasının asıl sahibi olan Allah’a halis bir kul olmayı başara bileyim… Belki bu duyguya tezat belki ukalaca ama yanlışsa Allah affetsin geçen gün garip bir dua ettim. Dedim ki, Allah’ım hani biz yaratırken melekleri secde ettirmiştin, emrimize vermiştin. Bugün oldu bir yardımlarını görmedim olduysa da ben farkında değilim. Emrimdeki melekleri yardıma gönderir misin, ben işleri yetiştiremiyorum…
Umarım Mevlâna’nın mesnevisinde anlattığı yukarıdaki dervişin durumuna düşmem. Ama Regaip Gecesi ve mübarek ayların gelişi ile biraz daha kendimize dönmeyi ve insanlığımızı, kulluğumuzu sorgulamayı ön plana almalıyız diye düşünüyorum. Zira kendimizden başka kimseyi değiştirme kudretimiz yok…
Kod Adı: Şivlilik!
Konya’da bu düşünce iklimine girmek o kadar kolay ki hatta keyifli…Bir gün için, bir şehri sevmeye değer... Şivlilik için Konya’yı! Mübarek ayların gelişini çocukları sevindirerek kutlamaktan daha güzel bereket duası olabilir mi? Konya’da çocuklar zile basıp kaçmıyor. Sabah namazından sonra kapınız durmadan çalınıyor, minicik eller çantalarını açıp, şivlilik diye bağırıyor. Birkaç şeker, çikolata, gofret ne varsa atıyorsunuz içine. Sonra dünyanın en masum duasını alıyorsunuz: Kandiliniz Mübarek Olsun!
Bizde günün favorisi, emzikli şeker ve bonibondan saatti, hepsi yapay olsa da çocukları sevindirmek için farklı ürünler bulmayı seviyorum.
Şivlilik akınları aralıksız sürdü yine gün boyu! Çocuklar gruplarına isim de vermiş. Afacanlar Ekibi, Yaramaz Çocuklar ve Dayanılmaz Kankalar örgütlerine üyelik başvurusunda bulundum. Yaş sınırı yokmuş, kafa yapısı önemliymiş. Tahmin edeceğiniz gibi üyeliğimin kabulü sadece resmi bir prosedür, gelecek şivlilikte ekip arkadaşlarımla kapınızdayım…
Ve bundan sonra Konya dışından misafir gelecek grupları, şivlilik günü davet etmeyi ve geleneğe ortak etmeyi öneriyorum herkese…Büyük küçük herkes bu güzel coşkuyu yaşamalı…
Regaip Kandili ve Üç Ayların Hayırlara vesile olmasını diliyorum.