Esas yazıya geçmeden önce birkaç bir şey diyeceğim, biraz önce gördüğüm bir yazı üzerine; Osmanlı İmparatorluğuyla bazılarının ne alıp veremediği var, ben anlayamıyorum. Her gün biri çıkıp yeni bir şeyler saçmalayabiliyor.
Hele ki Padişahlar söz konusu olunca, kimsenin kuyruğuna basılmadığı halde bi’ sesler, bi’ gürültüler…
Özellikle Fatih Sultan Mehmet Han ve Sultan II. Abdülhamid Han gibi zaman ve mekâna yön veren Sultanlar birilerini fena halde rahatsız ediyor.
Bu sizin “beğenmediğiniz” adamlar Osmanlı mülküne yeni topraklar katan adamlardı. Bu sizin her fırsatta “ayrımcılık” yaptığınız adamlar Anadolu’daki isyanları bastırıp bilmem kaç yüzyıllık bir hükümdarlığa imza attılar.
Söz konusu devlet olunca “kendilerini en ön safa atan” adamlar, sizin twitter hesabınızdan ‘sallayabileceğiniz’ şahsiyetler değil… Bunları aklınızdan çıkarmayın!
Fatih öyle miydi, Yavuz Selim böyle miydi, Abdülhamit şöyle mi etti böyle mi etti demekten birkaç adım ötede bilgi sahibi olmayan adamlar, nasıl oluyor da fikir (!) sahibi oluyorlar merak ediyorum. Böyleleri ya bu işlere fazla dâhil olmasınlar ya da biraz kendilerini geliştirsinler…
Neyse, sessizce duramayıp bir şeyler yazma gereği oluştu.
Esas meseleye gelelim...
Ortaçağın en büyük seyyahı İbn-i Battuta’dan bahsedeceğim biraz size… Kitaplar, çeyrek asrı aşan seyahatlerinden bahsediyor. Bugün bakınca inanılmaz görünse de gerçek…
İbn-i Battuta Suriye, Mısır, Irak, İran, Doğu Afrika, Sudan, Endülüs, Hindistan, Çin gibi ülkeleri görmüş, tanımış ve tanıtmış…
14. yüzyıl İslam dünyası ile Türk âlemini, canlı levhalar halinde seyahatnamesine aksettirmiş bir isim. Gezip gördüğü yerlerdeki insanların yaşam biçimlerine de eserinde yer ayırmış… Bu anlamda akademik çalışma yapan araştırmacılar için önemli bir kaynak eser bence.
Aynı eserde tarihi olaylara ve coğrafi bilgilere de yer vermiş. Nedense pek tanımıyoruz…
Bu bağlamda biraz katkı sağlamak istediğim doğrudur.
Eserlerini o dönemin medeniyet dili olan Arapça ile yazan İbn-i Battuta, Moğalların İslam dünyasını kasıp kavurdukları, yönetimde zafiyetlerin olduğu bir dönemde yaşamıştır. Seyyah falan deyince öyle serin selamet aldı başını gezdi falan gibi düşünmeyin diye bunu yazıyorum.
Sosyal olaylara değinmesi bakımından adı Rıhlet-ü Battüta olan eserini tanıtırken “gördüğüm yerlerin armağanı” şeklinde tanımlamış.
Takriben 28 yıl gezmiş, görmüş ve yazmış birinden bahsediyorum. İbn-i Battuta, gezdiği coğrafyalardaki gayrimüslimler hakkında da bilgiler vermiş eserinde. Bir de diğer ilgimi çeken nokta birçok dili konuşabiliyor olması… Örneğin Türkçeyi de biliyormuş. Bu anlamda İslam Medeniyetine önemli bir katkısı olduğunu ısrarla söylememiz lazım.
Sadece bir gezgin olarak düşünülmemeli İbn-i Battuta, İtalyan gezgin Marco Polo’dan ya da kendisinden 300 yıl sonra gezmiş olan Evliya Çelebi’den çok daha fazla yer, çok daha geniş coğrafya görmüş. Bunlar cidden önemli ayrıntılar.
Marco Polo’yu bilip İbn-i Battuta’yı bilmemek olmaz değil mi? En azından artık İbn-i Battuta hakkında da özet de olsa bir şeyler biliyorsunuz.
İyisiniz, sizin için araştırıp yazan biri var…
Bu faslı da böyle kapatalım, eğer İbn-i Battuta ile ilgili daha çok detay öğrenmek isterseniz TRT Avaz’da yayınlanan Dr. Fahri Solak’ın hazırladığı Türkistan Gündemi programında Prof. Dr. Mehmet Şeker’in konuk olduğu bir bölüm var o bölümü izleyebilirsiniz. Programa internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.