Vecihi Hürkuş; 1896’da İstanbul’da dünyaya gelmiş. Babasını Gümrük Müfettişi Faham Bey; genç yaşta hayatını kaybetmiş. Vecihi Hürkuş annesi tarafından büyütülmüş. Tophane Sanat Okulu’nda Güzel Sanatlar eğitimi almış ve gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılmış derken; asıl hikaye başlamış…
Şehir Tiyatrosu başarılı bir oyunu izleyiciyle buluşturmuş; ‘Bir Tayyareci Vecihi Hürkuş’. Gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılan, sonra I. Dünya Savaşı’nda Bağdat Cephesinde, daha sonra 1917 senesinde Kafkas Cephesinde başarılar yakalayan… Kafkas Cephesinde ‘düşman uçağını düşüren ilk Türk pilotu’ ünvanını alıp, Ruslara esir düşen lâkin esir düştüğü Ada’dan kurtulmayı başaran… İzmir’e inerek Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’in kurtarılmasında büyük rolü olan; bunun üzerine TBMM tarafından kendisine İstiklal Madalyası ve Tasdikname verilen…
Uçmanın ilmini alan; uçağın ilmine de yaklaşır elbet… İlk Türk yapımı uçak olan Vecihi K VI’yı imal ederek, ilk uçuşunu 1925’te gerçekleştirmiş. Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesiyle kurulan Türk Tayyare Cemiyeti’ne (TTC) katılarak; uçuş turları düzenlemiş. 1931 senesinin sonlarında ikinci uçak turunda yolu güzel şehrimiz Konya’ya da düşmüş. Türk hava kurumu, mühendislik eğitimi alması için onu Almanya’daki mühendislik okuluna göndermiş.
Anladığımız üzere bu güzel oyun Vecihi Hürkuş’un hayatını anlatıyor. Fakat; öyle güzel, öyle akıcı anlatıyor ki… Üstelik o kadar az metaryelle(gereçlerle)… Türk tiyatrosunun Meddah geleneğine uygun biçimde, uyaklı bir dille anlatılışı; seyircinin tüm dikkatine oyuncunun üzerine topluyor. Tek oyuncu Sayın Murat Demirbaş ama; o ne oyunculuktur azizim! 3 merdiven, bir mont, bir çift eldivenle tüm dekoru bitirmiş üstatlar. Arkada bir görsel; üç kollu pervane. Pervanenin ortası bazen beyaz, bazen sanki bir papatya beliriyor. Aslına bakarsanız karşıyımdır ben tiyatroda projeksiyon işine. Lakin; öyle ustaca, öyle yerinde kullanılmış ki; hiç göze batmıyor. Seyirciyim diye seyirci kalacağınızı düşünmeyin… Ozan vuruyor bağlamanın teline; tüm salon ‘’Çanakkale içinde vurdular beni…’’’ diye hep bir ağızdan eşlik ediyor. Bir ozan, bir vokal Hanım, bir de oyuncu Murat Bey… Tarihi anlatırken tarih yazıyorlar; yaptıkları işe duydukları saygıdan olsa gerek: Oyunun sonunda taa Almanya’dan buldukları Vecihi Hürkuş’un orjinal görüntülerini de izleyiciyle paylaşıyorlar. 1900’lü yılların başlarında D703 uçağına Vecihi Hürkuş ve yanında 3 kişi binerek, havadan çekim yapıyorlar…
Amacı eleştirmek olan bir şeyler bulur elbet oyunla ilgili… Amacım ne övgüdür, ne de eleştiri… Yine de dayanamayıp birkaç çift laf edeceğim. Kendi tarihimizi araştırıp; tiyatro oyunuyla bizi aydınlatan kaç oyun izledik? Üstelik tarihi ne övüp göklere, ne de yerip yerlere atan bir oyun… Olanı olduğu gibi vermişler; yorumu seyirciye bırakmışlar. Kostüm ile dekoru olabildiğince sade tutmuş; unutulmaya yüz tutmuş Meddah geleneğini de yeniden hatırlatmışlar. ‘Vatana ve vatandaşa hizmet sanatla olur mu’ diye sormuştu bir büyüğüm; şimdi hayatta olsaydı elinden tutup, gururla, onu bu oyuna götürürdüm…
Başarı asla tesadüf değildir kıymetli okuyucularım. Biz gelinen yeri görürüz ya; kolay zannederiz. O başarının ardında ne çok uykusuz geceler, ne imkansızlıklar, ne çok alın teri, kaç düşüş- kaç kalkış, kaç çırpınış, kaç gözyaşı saklıdır; göremeyiz… Başarı tesadüf değildir; başaran tüm insanların ortak özellikleri vardır; inanan ve çabalamayı bırakmayan başarır. Başarı takdir edilir ya da edilmez, işte o bilinmez… Peki biz takdiri kimden bekleriz? Naçizane tavsiyemdir; Musavvir olandan taktir bekleyiniz.
İnanç ve çabayla gerçek başarıyı yakalayanlardan olmamız temennisiyle değerli okuyucularım; haftaya görüşmek üzere…